kapat
26.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Kırmızıda geçmek, 4.5 milyar!..

Nokia Şirketinin Genel Müdürü Pekka Ala-Pietila, Helsinki'de işine giderken mobil telefonu ile konuşmaya dalınca, kırmızı ışıkta geçmiş..

Geçer a.. Türkiye'de herhangi bir ışığın altında bekleyin, akşama kadar en az on benzeri olayla karşılaşırsınız.. Elde telefonla, kırmızı ışıkta geçme yani..

Peki bu niye Türk gazetelerine haber oluyor?..

Çünkü Bay Pekka, pek bir ceza ödemiş.. 4.5 milyar lira..

Bir kırmızıdan geçmenin cezası 4.5 milyar lira olur mu?.

Olur.. Finlandiya'da trafik cezaları maktu değil. Herkes gelirine göre ödermiş, fakir az, zengin çok.. Oran, yıllık gelirin yüzde 10'u..

Finlandiya'yı çok iyi bilen Hürol Bilal dostumu aradım hemen, haberin eğrisini doğrusunu öğrenmek için..

"Aynen doğru" dedi.. "Finlandiya'da cezalar, yıllık gelire göre ödenir.."

Bir kırmızı geçmeye bu kadar ceza olur mu?..

Olmaz.. Geçmezsen, ceza meza olmaz..

Gel de bunu, mesela bizim Hasan Pulur üstada anlat..

Ceza az olsun, ödeme kolay olsun ki insanlar polise "Paran kadar konuş" deyip, 3-5 milyon ödeyerek her türlü herzeyi yiyebilsinler..

Bu yüzden bizim Meclis, insanları korkutacak trafik cezaları içeren yasalar çıkaramaz..

Hele zengini rahatsız edecek yasayı ve uygulamayı aklına bile getirmez.

Hatırlıyor musunuz?..

Teşvikiye-Rumeli Caddeleri ve Vali Konağı kavşağında, hem de duble park ederek, flaşörleri de yakıp "Ben burada park ettim" diye adeta meydan okuyarak duran 34 TS bilmem ne diye bir kalantor arabası yazmıştım.. Benim gücü sadece fakir fukaraya yeten "Cin" İstanbul polisim bu kalantor arabasının kime ait olduğunu ve hakkında ne muamele yapıldığını, 15 gün sonra ikinci kez yazmama rağmen bildirmedi.. Bildiremez..

Çünkü, bizim polis zengin arabasına ceza yazamaz.. İşte yazamıyor..

Dosyalarım bu köşede plakası çıkan hemen her arabaya ait, Bölge Trafik Müdürlüğünden gelen ceza raporları faksları ile dolu.. Ama 34 TS bilmemneye güçleri yetmemiş, yetmiyor, yetmeyecek..

Fin Polisi ülkenin en önemli adamlarından birine "Sen zenginsiz, öde bakalım, yıllık gelirinin yüzde 10'unu" diye 4.5 milyar ibret-i alem ceza yazıyor.. Benim polisim, bu ülkenin en yoğun kavşağının içinde, günün en yoğun saatinde duble park ederek, trafiğin içine okuyan zırhlı mersedesin kalantor patronu hakkında, medyaya bilgi vermeye bile çekiniyor..

Şimdi, içinizden gelir mi, bir daha bu sütuna plaka numarası yazmak?..

Senin polisin yazdığın plaka bir garibana aitse aslan kesilecek, kalantor arabası ise saklanacak delik arayacak?.. Ve ben bu adaletsizliğe alet olacağım, öyle mi?..

Hasan Özdemir Müdürüm, 34 TS bilmem ne plakalı arabanın akibetini sizden öğrenmek istiyorum, çifte standartçı trafikçilerinizden değil!.

38 yıl olmuş!..

Önümdeki dosyanın kapağına bakınca inanamadım.. 38 yıl olmuş.. Antalya Film Festivali başlayalı 38 yıl olmuş.. Bu yıl 38'incisi.. Topu topu bir kere gitmiştim.. Bu festivali kuran, sanatçı dostu, şirin başkan Avni Tolunay ısrarla çağırınca, 1971 mi, 72 mi, şimdi hatırlamıyorum, gitmiştim.. Bir daha kısmet olmadı.. Ama bu defa kısmetse, 38'incisine gideceğim..

Belediye Başkanı Dr. Bekir Kumbul'un nazik davetine katılmak için.. Biraz kafa dinlemeye fena halde ihtiyacım olduğu için.. Çok sevdiğim güneye yaz sıcaklarında bir türlü keyifle gidemediğimden, bana uygun sonbaharda tadını çıkarmak için..

Bu yıl "İletişim" teması üzerine kurulan festivalin en ilginç yanı, bugüne dek en iyi oyuncu ödülü alan erkek ve kadın sanatçıların, seramik parmak izlerinin alınması ve sergilenmesi olacak.. Los Angeles'te Çin Tiyatrosu'nun önündeki kaldırımlardaki gibi..

Size bu festivali uzun uzun yazacağız.. Bu "Merhaba"sı.. O kadar..

Bir Tavsiye
3 kitap.. Tek doğru..

Kendi hikayemiz
Kitabın üzerinde "ODTÜ 1965-1971" yazısını görünce, hemen Ünal Özüak'ın önüne koydum.. Ünal, o dönemin eylemci öğrencilerinden.. Hani ABD elçisi Kommer'in arabası filan..

"Bak bakalım" dedi.. Baktı.. Bakın ne çıktı..

***
William L. Randall'ın "Bizi Biz Yapan Hikayeler"ini okuyana dek kişisel yaşanmışlıkların kağıda döküldükleri yazın türleri pek fazla ilginç gelmezdi bana, hoş okuduktan sonra da fazla bir şey değişmedi. Oysa "İnsan, bir hikayesi olduğunu iddia eden bir hayvandır" demiş birileri.. Randall kendi hikayesini yazmadaki ustalıkların altını çizmeme yaradı, en azından.

Pirimiz Jean Paul Sartre, Bulantı'da ".. insan her zaman hikaye anlatıcısıdır, kendi hikayeleri ve başkalarının hikayeleriyle çevrili yaşar; başına gelen şeyleri onlar aracılığıyla görür ve hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır" demişti.

Ünlü filozof, tüm yaşam felsefemizin o günlerde ki özünü belirleyen "Varoluş özden önce gelir" sözcüğüyle simgelenen, bir başına varolan, kendine yeten birey temeliyle daha liseden bizleri 68'li başkaldırı yıllarına hazırlamıştı. Onları yaşamışlardan biri de İskender Çağdaş. "Yerinde Yeller Esmese!" başlığı altında topladığı dört kitap tekmili birden; "Az kalsın ıskalanan İstanbul/ ODTÜ 1965-1971/ Donyağı korsanları/ Her an kutsaldır" kitabının, özellikle benim ODTÜ yıllarımı kapsayan kısmında yaşananları anlatırken, aslında bugün yaşamış olmaktan gurur duyduğumuz yılları, belki de farkında olmadan, inanılmaz çarpıcılıkla, yalın bir dille deşiyor.

"Cesur olmak, hırpalanmayı, hatta tehlikeyi göze almaksa, sonuna kadar gitmekse helal, ilk biriki yürekli davranıştan sonra sonuna kadar gidilmeyecekse çarkediş akılcı da gözükse aslında olan insanın kişiliğine oluyor, daha doğrusu kişiliğin boyutlarına ulaşmıyor, eksik, güdük ya da her neyse yetersiz kalıyor, berrak olmuyor.."

"Her şeyi kökten anlayamazsan seyirci olarak kalıyor, taraf olamıyorsun¥"

Bunlar İskender'in kitapta seslendirdiği, yaşamı boyu çözemediklerinden sadece bir kaçı.

Kim çözdü ki zaten.. Ne o günleri yaşarken çözebildik, ne de bugün uzaktan ve dışardan bakarken..

ODTÜ kampusunda "McDonalds'a hayır" diyen gençlerin çıkmazı da aynı.. Değişen bir şey yok. Kim neyin tarafında, neden böylesi taraflar var, bileni yok.

İşte başka bir örnek..

"78'liler Sorguluyor" kitabında Celalettin Can da içlerinden biri olduğu 78'lileri "Genç, kıpır kıpır ülkeleri için yapacak çok şeyleri varken örselenen bir kuşak" diye adlandırıyor.

Düzeni değiştirmek adına dağlara çıkmışlardan. 12 Eylül sonrası gözaltına alınan, fişlenen, mahkemeye verilenlerin sayılarına, yargılanan, hüküm giyen ve ölenlere değiniyor Can.

Yiten canlar ama dünya aynı yörüngesinde dönüyor.

Okunası bu üç kitabında tek doğrusu var.. Herkesin doğrusu kendine.. Ya da herkesin kendi doğrusu var.

Daha güzel Beşiktaş!..
"Daha Güzel Beşiktaş için.." Yusuf Namoğlu kolları sıvamış.. Beşiktaş'ı Beşiktaş yapacak formülün peşinde.. Beşiktaşlı insanı yaratmak ve bu insanın yaşadığı semte sahiplenmesini sağlamak.. Geziler, koşular, geceler.. Sinemalar, tiyatrolar, eğlenceler.. Hepsinde amaç ayni.. Beşiktaşlıları bir araya getirmek..

Bir de panel düzenledi.. Beşiktaş'ta oturan sanatçılar ve yazarları toplayan.. Ali Kırca, Tufan Türenç, ben, İstanbul'un tümünün yazarı Erdal Billarlar, yazar takımı.. Sanat takımı, Kadir İnanır, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Demet Akbağ..

Panele giderken yolda bir okul servis aracı.. 34 J 4896.. Camı açıyor ve içerde yenen çerçöpü sokağa aynen boca ediyor..

Okul servis aracı bunu yaparsa, bütün Beşiktaş halkını çöpçü yapsanız, bu semt temizlenir mi?..

O sabah canım zaten sıkkın.. Hani şu "Tahammül mülkü yıkılınca.." yazısını yazıp çıkmışım gazeteden.. Kendimi en yalnız hissettiğim günlerden biri..

Bazan bir tek bakış, ne kadar sıcak geliyor.. Nasıl ısıtıyor.. Nasıl insanın kendine gelmesine sebeb oluyor.. "Ne yalnızı be.. Ben buradayım ya" diyen bir dost bakışı..

Önce Kadir'i gördüm.. Uzun zamandır sohbetleşmemişiz.. Sonra Yılmaz Erdoğan.. Ve de nihayet Cem Yılmaz..

Nasıl gözlerinin içi ile, sımsıcak bakıyorlar insana.. Nezaketen yanak tozu almak değil, kollar sırtta, kucaklaşmak..

Kendime geldim.. İnanın kendime geldim..

Hiçbirşey konuşmadık.. Niye sıkıntılı, niye keyifsiz olduğumu bilmiyorlardı bile.. Ama öyle dost bakıyorlardı ki.. Çocukluğumun deyişi ile, "Hastam geçti!.." İyileştim..

Panelde bireyi anlattım.. Tek başımıza yaratabileceğimiz mucizeleri.. Beşiktaş'ın 200 bin "Bir tek ben neyi değiştirebilirim" diyen "Ben"den oluştuğunu.. Her ben "Bir tek ben kirletmezsem" derse ve kirletmezse, nelerin olabileceğini..

Cem Yılmaz aldı sözü, en son..

"Hıncal Ağabey konuşurken size bakıyordum" dedi.. "Hepiniz, kendinizin bu kenti kirletenlerden olmadığınızı düşünüyor gibiydiniz.. Bakın burda pet şişe satılmıyor. Patlamış mısır da.. Panel bittip burdan kalkıp gittikten beş dakika sonra döner ve boş salona, geride neleri bıraktığınıza bakar mısınız?.. Ben her gece tek başıma salon dolduranları güldürüyorum. Sonra onların artıklarını temizlemek için yedi kişi gerekiyor.." dedi..

Namoğlu, çok iyi niyetli.. Ona destek olacağız..

BİZİM DUVAR
"Hay bin kunduz" Out

"Hay bin Ladin" In

Hakan&Utku

TEBESSÜM

Fıkra Yıldırım Tuna'dan
Seksi ev kadını TV tamircisini eve çağırmış, tamir sırasınca genç delikanlının bakışları düşmemiş üzerinden. Tamir bitince seksi kadın yaklaşmış ve delikanlının boynuna doğru fısıldamaya başlamış..

"Sıradışı bir istek.. Nasıl söyleyeceğimi de bilemiyorum..!"

"Evet bayan evet!" demiş tamirci heyecanla..

"Bana çok sıkıntı veriyor söylemek ama.. Kocam biraz yaşlı, fiziksel zayıflıkları var.. Bazı şeyleri artık yapamıyor.. Ben genç bir kadınım bazı isteklerimin olması doğal.. Sen de genç bir erkek!.."

"Evet.. evet..!"

"İnan kapıdan girdiğin andan beri bunu düşünüyorum..!"

"Evet.. Söyler misiniz?"

"Şu buzdolabını birlikte karşı duvara itebilirmiyiz?"

SEVDİĞİM LAFLAR
'İyi hükümet, faydasız insanı en az hükümettir.' Voltaire (Teşekkürler Ayşin)

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır