kapat
17.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
OKAY GÖNENSİN(ogonensin@sabah.com.tr )

'Naklen' savaş

Dünya medyası ikinci "naklen" savaşı 11 Eylül günü yaşadı. Savaşın iki önemli olayı; gökdelene vuran ikinci uçak ve gökdelenlerin çökmeleri, aynı anda dünya tarafından izlendi; Pentagon'a vuran uçak ve buradaki kargaşa da yine olayların sıcaklığı içinde, "naklen" sayılabilecek bir süre içinde yayınlandı.

Medya tarihinin "birinci naklen savaşı", Körfez Savaşı'ydı ve bu yayının tüm egemenliği Amerikan yetkililerindeydi. "Naklen yayını" medyayı yönetenler değil, savaşı yönetenler yönetti.

Savaşlar ve Medya
Birinci ve ikinci dünya savaşlarında, basın tümüyle "devletlerin kontrolü" altındaydı. Bütün haber akışı, gazetecilerin nerelere gidecekleri ve hatta ne yazacakları tam anlamıyla devlet denetimindeydi.

Savaş dönemlerindeki bu ağır denetimden ilk önemli kurtuluş, ABD'nin Vietnam savaşında yaşandı. Amerikalı gazeteciler, fotoğrafçılar ve televizyoncular askeri denetimleri aşarak Vietnam savaşının bütün boyutlarını, siyasi açıdan anlamsızlığını, insanlara yaşattığı olağanüstü dehşeti Amerikan halkının gözleri önüne serdiler. Savaşın korkunç yüzü ilk kez Amerikalılar'ın evlerine girdi.

Amerikan medyası, ilk kez kendi yönetiminin bir askeri operasyonunu eleştiriyordu. Amerikan yönetimi, gazetecileri kontrol altına alma girişiminde bulunduğunda geç kalmıştı, Amerikan kamuoyu Vietnam savaşının aleyhine dönmüştü.

Medya için dersler
11 Eylül'de bütün dünya, savaşı Amerikan medyasının gözlüğünden izledi. Vietnam savaşını en özgür biçimde aktarırken bile Amerikan askerlerinin cesetlerini göstermemeye özen gösteren medya, 35 yıl sonra da aynı sorumluluk duygusuyla hareket etti.

Cesetler, kan, ağlayan dövünen insanlar gösterilmedi; gazeteciler ve televizyoncular kurtarma çalışmalarını engelleyecek şekilde "ön saflara" dalmadılar; cesetler ve acılar üzerinden "duygu sömürüsü" yapmadılar; olayın dehşetini yansıtan haber görüntüleri, dehşeti büyütecek şekilde arka arkaya, defalarca tekrarlanmadı.

11 Eylül saldırısı üzerine yapılan yayınlarda birkaç "ders" daha öne çıktı: Hiçbir yayın organı, doğrulanmamış bilgi kırıntıları üzerine spekülasyon yapmadı. Kesin doğrulanmamış, birkaç kaynaktan teyidi alınmamış bilgiler habere dönüştürülmedi. Televizyon kanallarında önüne gelen insan, altına bir uzman sıfatı takılarak konuşturulmadı. Yorum yapan herkes, "eldeki kesinleşmiş bilgilere göre" yorum yaptı; yorum niyetine "histerik çığlıklar" yayınlanmadı. İslam düşmanı ya da Arap düşmanı hiçbir görüşe yer verilmedi.

İki taraflı sorumluluk
Bunlar kuşkusuz gazetecilik, habercilik görevinin temel ilkelerinin, 11 Eylül saldırısı gibi büyük bir olayda da, değil bir kenara bırakılması, tam tersine, çok daha sıkı izlenmesi gerektiğini göstermektedir.

Bilgileri az, uzmanlığı olmayan insanların televizyon ekranlarında saatler boyu konuşarak kafa karıştırmalarının ne habercilikle ilgisi vardır ne de düşünce özgürlüğüyle.

Fazla kan ve fazla cesedin "tersine" sonuçlara yol açtığı, gazetecilik tarihindeki birçok örnek olayda ortaya çıkmıştır. "Ne kadar çok düşman öldürdük" türünden yayınların da şiddetle tersine işlediği bilinmektedir.

11 Eylül ya da benzeri bir olayın boyutunu gösterecek dehşet görüntülerinin hiç yayınlanmaması da sözkonusu olamaz. Bunun ölçüsü, gazetecilik tecrübesinin ve iki taraflı sorumluluk duygusunun içinden çıkacaktır.

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır