kapat
05.09.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )

Ahmed Avni beyin erdemi

Ekonomik kriz, cinayetler, siyaset gerilimleri arasında kimsenin böyle şeylerle uğraşacak vakti ve sabrı var mı bilmiyorum ama bendeniz, zaman zaman güncelliğin dışına çıkarak ilgimi çeken konularda yazmayı sürdürmek niyetindeyim.

Yıllardır bu ülkenin mürekkep yalamış kesiminin köksüzlüğü üzerine düşünüp -kimi zaman da yazıp- duruyorum.

Son günlerde tekrar elime aldığım bir kitap bu konudaki düşüncelerimi pekiştiriyor.

İbnü'l-Arabi'nin Füsusu'l-Hikem'i sekiz yüzyıldır dünyayı çok etkilemiş olan, muazzam bir eser. Fakat kendini kolay ele vermeyen, ilk okuyuşta çelişkilerle doluymuş gibi görünen bir kitap bu.

Böyle metinler "şerh" ediliyor, yani üzerine açıklamalar yazılıyor.

İbnü'l Arabi'nin müridi Sadrettin Konevi de bu kitabı açıklamaya gayret etmiş ve o tarihten beri Füsusu'l Hikem üzerine pek çok açıklama yazılmış.

Elimdeki kitap şair, bestekâr ve düşünür Ahmed Avni Konuk'un tercüme ve şerhi.

Ahmed Avni bey bu eseri 1915 ile 1928 yılları arasında hazırlamış.

Yani 13 yıl boyunca çalışmış, göz nuru dökmüş; bu büyük yapıtı hem tercüme etmiş hem de yeni bir eser meydana getirerek açıklamalarını yapmış.

Tarihimizin en çalkantılı 13 yılını çalışarak geçirmiş.

Daha sonra bu eser yıllarca basılmamış. Çünkü Cumhuriyet devrinin böyle çalışmalara pek iyi gözle bakmadığı belli.

Füsusu'l Hikem'in Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan bir çevirisi var ama şerhler basılamamış.

Taa ki 1987 yılına kadar.

***
Kitabı okurken ilgimi çeken özelliklerden birisi, Ahmed Avni Konuk'un eserin orijinal Arapça bölümlerini vermesi, sonra da tercüme ve açıklamasına geçmesi.

Böylece kültürümüzün artık ayrılmaz iki parçası olan Latince ve Arapça harfler biraraya geliyor.

Aynı tekniğe Oscar Wilde'ın yazılarını okurken de rastladığımda biraz şaşırmış ve ne yalan söyleyeyim, hayranlık duymuştum.

Çünkü yazısında kullandığı eski Yunanca kelimelerin yanına, yine aynı alfabedeki yazılışlarını da koyuyordu.

Antik Yunancayı ve Latinceyi çok iyi bilmesi; yazılarının ve düşüncesinin dayandığı referans dilllere gönderme yapmasını gerektiriyordu. Çünkü onu okuyanların büyük çoğunluğu da aynı kültüre sahipti.

O yüzden entelektüel dünya, Yunan ve Latin köklerine yaslanarak yaratmanın ve ortak referanslara sahip olmanın rahatlığını yaşıyordu.

***
Elbette Oscar Wilde ya da diğer Batılı yazarlarla, İbnü'l-Arabi kitabının anlam bakımından hiçbir ilgisi yok.

Ama Ahmed Avni Konuk beyin var.

O da aynen Batıdaki denkleri gibi kendi referans diline ve kültürüne sahip.

Bu özellik onu dar milliyetçilikten ve taşralılıktan çıkarıp, büyük bir kültür platformuna kavuşturuyor.

Galiba Cumhuriyet aydınında eksik olan yan bu.

Latince, Yunanca, İbranice, Arapça ve Farsça kültür dairelerinin tamamen dışında kalmış, araya düşmüş ve evrensel kavramların bile eksik olduğu bir tecrit durumu.

Bir kültür kökünden kopmuş ama başka bir yere de doğru dürüst yapışamamış.

Tam anlamıyla iki cami arasında binamaz!

***
Dünyada pek çok dil var ama felsefe, bilim ve teoloji dili olarak, temel kavramları yaratan medeniyetlerin sayısı pek fazla değil.

Bu kök kültürlerden mahrum kalmak, ister istemez hem düşünce evreninizi, hem de dünya ile ilişkilerinizi daraltıyor, kısıtlıyor.

Kelimesi olmayan kavramları yok sayarak yaşamaya devam ediyorsunuz.

Bu da son yıllarda giderek artan biçimde kendini gösteren dar kafalı, perakende aydın tipini ortaya çıkarıyor.

Ne yazık ki on üç değerli yılını bir kitaba verecek Ahmed Avni'lere de pek sık rastlanmıyor artık.

İnanın bana; sorunumuz bir kültür sorunudur.

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır