Anayasa değişikliği konusunda "angajmanı olan" hükümet ortakları, hazırlıklarını çoktan tamamlamalıydılar.

Ama siyaset sektörünün "söylemi" ile "eylemi" birbirini tutmuyor. Bütün söylemlerde "Anayasa değişikliği talebi" var.

Ama şu ana kadar "hiçbir eylem yok."

- Sayın Başbakan ile görüştüm.

- Sayın Ecevit ne dediler?

- Dediler ki... Anayasa değişikliği şart... Bu konuda ortaklarımızla anlaştık... Verilecek önergede imza sayısı 184'ü geçecek.

Ömer İzgi "bunları" anlattıktan sonra, şöyle dedi:

- Ancak, zaman konusu çok önemli... Bir iki gün içinde teklifi vermelerini bekliyorum.

Ömer İzgi:

- Sayın Cumhurbaşkanımızın da bir hazırlıkları var.

- Size verdiler mi?

- Hayır... Dediler ki, "Hükümet'e ilettim." Ancak yine de bazı konuları Sayın Sezer'le konuştuk.

- Ne zaman?

- 30 Ağustos akşamı... Resepsiyonda.

- Ne konuştunuz?

- Anayasamızda iki kavram arasında karışıklık var... Konut edinme hakkı ile konut dokunulmazlığı kavramlarının daha açık biçimde yazılması gerekiyor... Sayın Sezer bu konudaki endişelerini ve önerilerini söylediler... Ben de katılıyorum.

Ama bir yandan da "eli kolu bağlı."

Neden bağlı?

TBMM Başkanı:

- 184 imzalı önerge elime gelmeden düğmeye basamıyorum... Ayrıca... Önerge gelse bile... Yine 17 Eylül'den önce bir şey yapamıyorum... Yarın önerge gelse ve keşke ertesi gün Anayasa Komisyonu'nu toplantıya çağırabilsem... 17 Eylül'e kadar çalışabilseler. Ama bu hukuken imkânsız... Önce Meclis toplanacak... Sonra komisyon işleyecek.

- 17'sinde olağanüstü toplanır toplanmaz, boş bulunan iki Meclis Başkanvekili seçimini yaptıracağım... Ayrıca... Aynı gün Saadet Partisi ile Ak Parti'nin Anayasa Komisyonu'na vereceği üyeler için de oylamaya geçeceğim.

Meclis Başkanı "bu iki yeni partiye" birer yazı yazmış.

"Anayasa Komisyonu'na vereceğiniz üyelerin isimlerini hemen bildirin" diye.

- 17'sinde Meclis toplanırsa... Aynı gün Anayasa değişikliği teklifi komisyona iletilirse... Komisyon 3-4 günde çalışmasını tamamlarsa... Sonra Meclis hızlı bir çalışma sergilerse... 1 Ekim'e... Yani TBMM'nin normal çalışma dönemine bu işi bitirebiliriz... Bunun için sürat şart.

"Diğerlerine" gelince...

Hâlâ "tamam" diyorlar, "çalışıyoruz" diyorlar, "önümüzdeki günlerde" diyorlar.

Ömer İzgi ise "hemen bugün... Bugün olmazsa yarın" diye acele ediyor.