kapat
04.09.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Bir "Dev" adam.. "Ben" diyen bir adam!..

"İspanya'yla tek başına İbrahim savaştı.. Maçı nerdeyse tek başına o aldı.." dersem, kaç kişi, yüzde kaç itiraz edebilir buna..

Günlerdir, "12 dev adam" şarkıları söylüyoruz.. Kenarda da 5 dev adam var.. Bu ülkenin en iyi koçlarından oluşan beş kişilik bir konsorsiyum yönetiyor, 12 dev adamı..

Ama maçı 17 dev adam değil, tek başına İbrahim alıyor.. Türkiye'yi kendi ülkesinde daha ilk turda elenme fiyaskosundan İbrahim kurtarıyor..

Nerdeyse tek başına..

Neden?.. Çünkü biz takım oyunu nedir bilmiyoruz.. Bunu bir kez Fatih Terim başardı ve Galatasaray UEFA şampiyonu oldu.

İspanya maçını videodan defalarca izleyin.. İbrahim'in ürettiği 35 sayıya ötekilerin katkısı var mı?.. Varsa ne kadar var?..

İbrahim'in şut atması için özel bir oyun tarzı mı planlanmış?.. Ötekiler, İbrahim rahat şut atsın diye özel çabalar mı sarf ediyorlar?.

Yoksa İbrahim, bazan ikili, hatta üçlü sıkıştırma yapan rakipleri ile tek başına savaşıp, feykler atarak, en imkansız görünen pozisyonları zorlayarak mı şut çıkarıyor?..

İspanya maçını, sorumluluk yüklenen "Bu maçı ben alacağım" diye ortaya çıkan İbrahim sayesinde kazandık.. Alın onu oyundan.. Geriye hezimet kalır..

Türkiye'nin her işinde bu durumu görmek mümkün..

Kötü yönetime rağmen, sorumluluk alan, sorumluluk almaya cesaret eden biri çıkarsa, önüne büyük hedef koyar ve "Ben bu işi başarırım" derse, başarı var ancak..

Basketbolcu İbrahim'den şarkıcı İbrahim'e geçiyorum.. İbrahim Tatlıses'e..

1979'da, 22 sene evvel Türkiye'nin süper starı idi.. Bugün gene öyle.. İzmir dönüşü uçakta yanına oturmuş ve "Bu sana yetiyor mu?.. Seneler geçiyor, sen dünya çapında yeteneklerinle, hala 22 yıl önce başladığın yerdesin" demiştim..

"Kim önüme geçti.. 'Gel' dedi de, balıklama dalmadım" dedi..

"Birinin elinden tutmasını beklersen, hayat boyu beklersin" dedim.. "Hemen tüm Avrupa'yı dolaşmadın mı?.. Orada en önemli eleştirmenlerin seninle ilgili yorumlarını dinlemedin, okumadın mı?.. Ora insanlarının sana nasıl ilgi gösterdiklerini görmedin mi?. Sonra, Arabistan'dan, Kuzey Afrika'dan, Yunanistan'dan, İsrail'den gelenlerin Avrupa'da nasıl uluslar arası şöhret olduklarına bakıp niye 'Benim bunlardan neyim eksik, aslında yığınla fazlam varken' demedin?.. Niye bunca maddi imkanın var, kolları sıvayıp 'Ben bu işi başaracağım' diyerek, seni bu hedefe götürecek profesyonel bir kadro kurmadın?."

Dinledi İbo.. Uzun uzun dinledi.. Haklı olduğumu biliyordu.. Paris'te plak yapmak varken, Türkiye'de lahmacun pişirmek, otobüs işletmek gibi işlerle dağıldığını biliyordu..

"Ben bu işlere dağılmasam, müzikten kazandığım para ile bu ülkenin en zengini olurdum. Ama ben başkalarına da iş imkanı vermeyi çok seviyor, bu yüzden bir yığın iş kuruyorum. Böyle olunca da, büyük başın büyük derdi, müziği düşünecek ve yapacak çok az vaktim kalıyor" dedi..

"Bir daha düşün" dedim.. "Bir daha düşün.. Dünya çapında bir ses, bir yetenek, Türkiye sınırları içinde kalarak tükeniyor.. 22 yıl boşa geçti.. Gemi kalkıyor artık.. Vakit daraldı.. 'Ben' diye cesaretle ortaya çıkacak mısın, yoksa kendi ülkende yaşlanıp, yok olup gidecek misin?.. Bir daha düşün.."

Gözlerinin içine baktım.. Sanki düşünecekmiş gibi geldi..

Dr. Üzeyir Garih.. Nesi?..
Alelacele karar almıştı, Mustafa Sarıgül.. Hemen itiraz etmiştim.. "100 yıllık Teşvikiye Caddesinin adı değişemez" diye..

Ertesi gün Hürriyet'de Doğan Hızlan Ağabey, Milliyet'te Taha Akyol Üstad itirazıma destek verdiler.. Bizim ülkede, bir gazetenin ortaya attığı şeye, ötekilerin katılması enderdir.. Bu birlik öyle güzeldi ki..

Hemen etkisini de gösterdi. Sarıgül "Teşvikiye adı kalıyor. Dr. Üzeyir Garih-Teşvikiye Caddesi olacak" dedi.. Ona da itiraz ettik. Şimdi Sarıgül en güzel kararını verdi.. İlk kararını geri aldı. Yöneticilerin "Ben yaptım oldu" inadı yerine, Sarıgül'ün hatadan hemen dönme tutumu, örnek davranış ve alkışa layık..

Şimdi, meselenin özüne dönelim..

Bir kentin yerleşmiş isimleri ile, böyle kişisel değerlendirmeler, kişisel şovlar, ya da ne bileyim bir takım mesaj jestleri ile oynamak yanlış bir tutum.. Yanlış ve de üstelik geçersiz..

Teşvikiye Caddesinin yanı başında bir cadde daha var.. Sorun ora halkına adreslerini.. "Emlak Caddesi" derler.. "Abdi İpekçi" gibi bir anıt ismi dahi benimsemediler.. Niye benimsesinler ki..

Ankara'da herkes için Sıhhiye'dir.. "Lozan Meydanında buluşalım" deyin çoğu aval aval bakar.. Lozan yerleşmedi.. Kızılay meydanında Kızılay bile kalmadı.. Ama bakın ben bile unutmuşum bu meydana verilen yeni adı.. Neydi yahu?.. Boş verin.. Orası dünya durdukça Kızılay'dır..

İstanbul'da bir Hürriyet Meydanı var biliyor musunuz?.. Gülersiniz değil mi.. Üstelik üç gün de ararsınız, buranın eğer Beyazıt Meydanı olduğunu bilmiyorsanız..

Yapmayın.. Yapmayalım.. Her iktidar, her yerel yönetim, kendi keyfine, meşrebine göre isimlerle uğraşmasın.. Hele ulusal bir olayın heyecanı içinde, yangından mal kaçırır gibi, oranın buranın adını değiştirmiyelim.. Bir kanun yapsın Meclis ve isimleri korumaya alsın.. Yerel yönetimler koysun adları.. Ama ancak mahkeme kararı ile değişsin, aynen kendi isimlerimiz gibi.. Kendi adımızı cart diye değiştiremiyoruz da, 100 yıllık Teşvikiye Caddesi ile nasıl oynuyoruz..

Paris'e ilk gittiğimde kenti tanır gibi hissetmiştim kendimi.. Sokak ve cadde isimlerinin çoğunu biliyordum.. Michel Zevaco, Alexandre Dumas ya da Victor Hugo'nun romanlarında anlattığı Paris, yüzlerle yıl sonra ayni isimlerle sürüyordu çünkü..

Doğan Ağabey ve Taha Akyol Üstad "Servet-i Fünun edebiyatında sık sık geçen Teşvikiye Caddesi nasıl yok edilir" diye sordular..

İnsanlar unutulmaz ise, unutulmazdır zaten.. Adını şuraya, buraya vermeye gerek yok.. Ama ille de verecekseniz, mevcut bir şeyin adını değiştirmeye kesinlikle kalkmamak gerek. Yeni bir şey yapacaksın, adı ona vereceksin..

Daha ölümünden iki saat sora, İshak Alaton televizyonlara konuşurken Dr. Garih'in en değer verdiği şeyi hatırlattı..

Eğitim..

İşte işaret, Sevgili Sarıgül..

Hayır, okul değil.. Onu artık herkes yapıyor ve adını veriyor.. Daha değişik, daha işlevsel bir şey.. Avrupa'nın bütün önemli kentlerinde artık, ilk ve orta eğitim öğrencileri için, yaşayan müzeler yapılıyor.. Maketler, modeller, sanal digital ortamlarda, her türlü bilginin, oyun, eğlence havasında verilmesi.. Galatasaray ile gittiğimiz La Coruna'daki "İnsanevi"ni uzun uzun anlatmıştım.. Onun gibi bir şey.. Hergün yüzlerce, binlerce değişik insan ziyaret ediyor, sadece bir okulun 300-500 öğrencisi değil..

Şimdi Alarko Holding böyle bir projeye katılmaz mı?.. Ve de Garih ailesi.. Belediyenin imkanlarını da ekleyin..

İşte size Dr. Üzeyir Garih Gençlik Merkezi..

Teşvikiye Caddesinin üzerine herkesin reddedeceği sahte bir tabela asmaktan çok daha gerçek değil mi?..

Sabah pazarları..
HayIr, hata yok.. Pazar sabahları değil, Sabah pazarlarından söz ediyorum.. Nasıl keyifle okuduğum bir ilave oldu, Sabah Pazar.. Nasıl dolu dolu.. Yazılar, köşe yazıları, röportajlar..

Nuriye Akman ile Nebil Özgentürk'ten söz etmeme gerek yok. Onları herkes tanıyor zaten..

Emre Aköz'ü her Pazar okuyor musunuz?.. Müthiş bir gazetecidir Emre.. Harika da yazar.. Haftada birle yazık ediyoruz.. Yer mi yok?.. Var.. İşte benim köşe pazartesileri boş.. Dolsun.. Dolsun da bir tehlike var.. Bu Emre, giderek benim köşeyi de ele geçirirse hiç şaşmam.. Öyle bir kalem.. Öyle bir mizah.. Öyle dolu dolu bilgi, kültür..

12 dev adam ile ilgili en güzel röportajı, Pazar Sabahçılardan, sporla ilgisi dahi tartışılır bir genç kız, Mutlu Tönbekici'nin yapmasına ne demeli.. 12 dev adamın birbirinden ilginç özelliklerini bulmuş Mutlu.. Bayıldım..

Röportaj sırasında 12 konuşmaz adam gibiymişler üstelik.. Niye öyleymişler.. Aynen naklediyorum..

"Mirsad sevimli aksanı ile 'Çok fena olduk da, ondan bööle' diye, eliyle de ishal işareti yaparak.."

Elimle çok şey işareti yaptım, ama bu yaşıma geldim, ishal işareti bilmiyorum.. Keşke Mutlu fotoğrafını çektirseydi..

TEBESSÜM
Çoğu kadın karanlıkta sevişmekten hoşlanır... Çünkü erkeğin zevk aldığını görmeye tahammül edemez.

Erkekler ise tam tersine aydınlıkta seks yapmaktan hoşlanır... Bu yolla yataktaki eşlerine doğru isimleri ile hitap ederler..

SEVDİĞİM LAFLAR
İstediğiniz bazı şeylere sahip olamamak, mutluluğun bir parçasıdır.

B. Russel (Teşekkürler Özgül)

BİZİM DUVAR
Özel defile bazı kalıpları değiştirdi. Mesela "Götürürler Akmerkez'e, gösterttirirler herkeze..."

Hakan&Utku

www.superbahis.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır