kapat
12.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Türk reklamında İtalyan imzası


Hep Türkiye'den mi beyin göçü olacak? Swatch reklamlarının yaratıcısı Giovanni Trevisson, Türkiye'ye yerleşmeye karar verdi. Uluslararası ekibiyle reklamda yeni bir dönem başlatacak
Son zamanlarda bol bol beyin göçünden bahseder olduk... İyi üniversitelerde okuyan Türk gençleri Avrupa'ya, Amerika'ya gidip bir daha da dönmüyor. Birçok gencin hayalini de 'yurtdışına kapağı atmak' süslüyor.

Geçtiğimiz günlerde ise bunun tam tersi bir olayın gerçekleştiğini duyduk. Yurtdışında yaratıcılığıyla tanınan ve pek çok yönetmenin sırf onunla bir şeyler yaratma keyfini tatmak için bedavaya bile çalışmaya razı olduğu bir reklamcı Türkiye'ye gelmiş. Turistik geziye değil, yerleşip iş yapmaya... Giovanni Trevisson 28 yaşında bir İtalyan. Milan'daki Istituto Superiore di Cominazione üniversitesinde reklam eğitimini tamamladıktan sonra ajanslarda çalışmaya başlamış. Benetton'un kreatif ekibinde, sonra tüm dünyada Swatch saatlerinin reklamlarını yapan altı kişilik ekibin kreatif direktörü ünvanını almış. Tam da Diesel için bazı çalışmalar yapacakken kalkıp Türkiye'ye gelmiş. Dört yılda böyle bir yükseliş gösteren Trevisson "Ben sadece çok çalıştım, bu kadar iyi bir yere gelmek için başka hiçbir şey yapmadım" diyor. Trevisson'un neden Türkiye'ye geldiğini merak ettik elbette. Kendi deyimiyle İtalya'da 'krallar gibi' yaşıyordu. Olay, genellikle cereyan ettiği gibi bir aşk macerasıyla başlıyor...

UYAN VE KOŞ
Amsterdam'da bir Türk kızıyla tanışan Trevisson tatil için ülkemize geliyor. Bir, iki derken Türkiye'yi sevmeye başlıyor. Tabii gelişini, onun deyimiyle sırf 'kız olayına' da bağlamamak lazım. Trevisson zaten yerleşmek için Milan'dan başka bir şehir arıyormuş çünkü sıkılmış!

Delirmek üzereyim. Ne demek Milan'dan sıkılmak? Böyle şey mi olur? O da beni tam tersine ikna etmeye çalışıyor: "Orada herkes çıldırmış gibi yaşıyor. Milan'da uyanırsınız ve koşmaya başlarsınız. Pazar günleri bile. Bu psikolojik bir şey. Ben bir Pazar günü bunun farkına vardım. Kalkıp niye koşuyorsun? Rahatla biraz! İşte böylece Milan'dan ayrılmaya karar verdim."

PARA İÇİN GELMEDİM
Ailesi ise Türkiye kelimesini duyunca biraz ürkmüş... "Swatch'da çalışıyordum, kazandığım para iyiydi, yaşantım iyiydi. Postanede çalışıyor gibiydim, tamamen risksiz. Annem niye rahatımı bozduğuma bir anlam veremedi" diyor.

Ancak ailenin fikri, İstanbul'a oğullarını ziyarete geldiklerinde değişmiş. Bir hafta geçtikten sonra babası "ben de burada yaşayabilirim" demeye başlamış. Trevisson'a iş arkadaşlarından da itirazlar gelmiş tabii. Onun istediği, kız arkadaşıyla bir sahil lokantasına gidip balık yemek, sonra da kuzu kuzu evine dönmekmiş... Ve bütün bunları üç saat içinde yapabilecek olması onu çok cezbediyor: "Buraya kesinlikle para için gelmedim. Eğer öyle bir niyetim olsaydı, Amerika'ya giderdim. Benim amacım zengin olmak değil, benim isteğim basit, romantik bir hayat yaşamak."

İki millet birbirine çok benziyor
Trevisson romantik bir hayat sürecek diye boş oturacak da değil. İşte burada devreye Trevisson'un İtalya'dan okul arkadaşı olan Altuğ Küçük giriyor... Küçük'le Trevisson, bir ajans kurmuşlar. Adı 'C+'. Bugünlerde ofislerine yerleşmeye çalışıyorlar. Trevisson'un iş sunma konusunda enteresan bir tutumu var. "Ben kimseye portfolyomu götürüp bunları yaptım demem. Şu an oturduğum evin hemen yanındaki billboardda bile benim yaptığım bir Swatch reklamı var" diyor ve devam ediyor: "Bir ürün için hazırlık yaparım, sonra da teklifte bulunurum, beğenilirse beğenilir." Yedi aydır Türkiye'de olan Trevisson bugüne kadar Türk kültürünü incelemiş. İnsanların nerede güldüklerini, nerede gülmediklerini anlamaya çalışmış. "Her şeyi de anlamak istemiyorum gerçi. Çünkü taze olmak istiyorum. Hiç televizyon seyretmiyorum mesela. Okuduğum okulda marketing ve sosyoloji dersleri aldım, dolayısıyla bu ülkeyi anlamak için televizyon seyretmem gerekmiyor. Hem ya televizyon ülkenin yanlış yüzünü tanıtıyorsa?" diyor.

Trevisson'un kendine güveni tam: "Çok kolay bir şeye kalkışmıyoruz fakat işler iyi olacak. Türk insanının değişik bir kültürü var gibi görünüyor fakat aslında Türklerle İtalyanlar birbirlerine çok benziyorlar. Bu yüzden de bir problemim olacağını sanmıyorum."

Trevisson ve Küçük, dünya çapında reklamcılık yapmayı düşünüyor. Reklam dünyasında çok önemli bir isim olan ve Nike reklamlarının yönetmenliğini yapan Fernando de France şöyle demiş: "Elinde iyi bir proje olursa bana haber ver. Ne olursa olsun seninle çalışırım." Trevisson, "Bu gibi durumlarda Fernando yönetmen olur, ben kreatif direktör olurum, Fransa'dan başka bir arkadaş gelir, Altuğ metinleri yazar ve hep beraber çalışırız" diyor. Hadi bakalım!

'Gençlere inanıyorum'
Doğrusu tam da ekonomik krizin olduğu bir dönemde, millet Türkiye'den kaçarken yabancı bir reklamcının yıkılmaz inancı beni şaşırttı. Bunu kendisi şöyle açıkladı: "Ben Türkiye'ye inanıyorum. Yeni jenerasyon her şeyi değiştirecek. Mesela şu anda bir şirkete gitsem ve genel müdürüyle görüşmek istesem belki 65 yaşında biriyle karşılaşacağım ve söylediğim şeyleri pek beğenmeyecek, ama gördüğüm kadarıyla bu değişmeye başladı. Ailenin gençleri yurtdışına okumaya gönderiliyor ve ondan sonra da işin başına geçiyorlar. Onların bakış açısı ise çok daha modern oluyor."

Gerçi Trevisson Türkiye'de temelli kalmayabilir. Konuşmalarından anladığım kadarıyla ne kadar çok yer gezerse o kadar olgunlaşacağını düşünüyor. Fakat her şeyden önce Türkçeyi öğrenecekmiş. "Türkçeyi öğrenirseniz Almanya'da çok rahat yaşayabilirsiniz mesela" diyor.

Aslı E. Perker

www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır