"Sanat lüks değil, ihtiyaçtır!" Haluk Bilginer günümüzde sanata genel yaklaşımdan yakınırken böyle diyor.
Haksız mı?
Şimdi "ihtiyaç" tarafına girmek istemiyorum; o ayrı, uzun ve zor bir konu! (Üstelik bazı çokbilmişler yazacaklarım karşısında "yahu popüler gazetede bu kadar ağır yazı olur mu?" diye laf edip asabımı da bozabilirler. Bugün hiç istemiyorum bunu...
Okuyucunun "ahmaklığı"; ve "anlayış kıtlığı" konusunda öylesine kararlıdır ki bu beyler; akıllarına uysanız köşenizi günlük döviz kuru hesapları üzerine yorumlar ve yazın seks fıkraları, kışın Temel fıkraları, Ramazan aylarında da Bektaşi fıkralarıyla doldurup keyfinize bakabilirsiniz. Neyse... Yine de konunun "Sanat ihtiyaçtır" tarafını başka zamana bırakalım!)
Beni şimdi ilgilendiren konu "toplumumuzda sanatın neden lüks haline geldiği" sorusu ve bu noktada bizzat medya ve sanat çevrelerinin hataları...
Sanat, sanat yapan açısından bakıldığında "çok pahalıya çıkabilir!"
Daha da basitleştirelim mi? Küçücük bir şiir dergisi çok ucuza mal olabilir ama birinci sınıf bir plastik sanatlar dergisi altından kalkması zor, ancak sponsorların katkısıyla altından kalkılabilecek bir maliyet taşıyabilir...
İyi bir metin ve iyi oyuncularla bir mahalle kahvesinde "sahnelenen" tiyatro oyunu emek ve zihin değerini bir yana bırakıp parasal değerle ölçülürse çok ucuz, konforlu bir salonda büyük bir müzikal sahnelemek çok pahalı olabilir.
Ama bunlar sanatın üretim sürecine ilişkin maliyetlerdir. Bunlar sanatı kendi başına lüks filan yapmazlar.
Sanatı gereksiz yere "lüks" kılan bir şey varsa, o da sanatı tüketecek, sanatı sevecek, sanatla beslenecek olanların sanata yaklaşım biçimidir!
Tiyatro seven tiyatroya kırk yılda bir gidiyorsa...
Sinema seven herkesin hakkında şamata yaptığı filmler hariç televizyonun karşısından kalkmıyorsa...
Şiir seven babadan kalma şairler ve ezberindekilerle yıllardır idare ediyor, genç şairlerin kitapları piyasaya çıktıktan hemen sonra işportaya düşüyorsa...
Sanat zaten hayatımızdan çıkıp gitmek üzere demektir.
O zaman da kırk yılda bir tiyatroya, sinemaya, kitapçıya ve sergiye "lüks" kaleminden gidilir; bunlar "lüks" olup çıkar!
Bir de henüz tiyatro sevememiş; karanlık bir salonda film izlemenin keyfini yeterince ayırd edememiş, iç dökmelerini şiir sanan geniş kitlelerin halini düşünün!
Peki burada sanatçıların, sanat çevrelerinin hiç mi günahı yok!
Ne oldu, ne yapıldı da sanatın ve sanatçının yeri hayatın "olmazsa olmazları"ndan biri olamadı da; evlere alınan dev ekranlı televizyon aygıtlarının değerinden bile geriye düştü?..