kapat
15.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 


Süreyya ve Türk Medyası

Edmonton'daki Dünya Atletizm Şampiyonası sırasında medya, Süreyya Ayhan üzerinde odaklandı. Uzun süredir ilk kez futbol ve basketbol dışında bir spor dalıyla ilgileniyordu medyamız. Ne var ki, bu yapılırken her zamanki gibi bazı noktalar yüzlere gözlere bulaştırıldı.

Geçtiğimiz hafta sonunda Deniz Gökçe Hocamız, eski öğrencisi olan SABAH Spor Müdürü İbrahim Seten'e Süreyya ile ilgili yayınlar konusunda tatlı bir fırça atmış (!) Deniz Hoca'nın Süreyya'ya olan ve takdir edilmesi gereken büyük katkısı nedeniyle hassasiyeti gayet normal.

Ancak bir gazetecinin görevi gerçekleri yazmaktır. Atletimizin antrenörüyle olan ve artık herkesin bildiği duygusal ilişkisi bir haberdir. Burada haberi yazmakla, haberi sulandırmak arasında ince bir çizgi vardır. Maalesef Deniz Hoca'nın kızgınlığını haklı çıkaracak yayınlar oldu. Bunlar bir-iki gazetenin, "Aşkı onu koşturdu" türünden ve spor servisleriyle ilgisi olmayan yayınlarıdır.

Medyanın diğer bölümü ise bu yayınları daha akıllı bir biçimde yapmıştır. Ortada, ilişki içinde bulunduğu antrenöründen ayrılmamak için dünya çapında hocalarla çalışmayan yetenekli bir kız var. Bu yayınlar sayesinde GSGM harekete geçip yeni bir antrenör peşine düştü. Belki bu sayede Süreyya, yakında çok daha büyük başarılara imza atacak. Bu yüzden de ben, medyanın, küçük bir bölümü hariç Süreyya konusunda sınıfı geçtiğine inanıyorum.

Süreyya Ayhan olayına şöyle bir yorumla nokta koymak istiyorum. Süreyya'nın 8'inciliğinin başarı olup olmadığını tartışanlar var. Eğer Süreyya, bunun devamını getirecekse bu büyük bir başarıdır. Ama burada kalacak ve yerinde sayacaksa tarih 8'inciliği başarısızlık olarak sayacaktır.

Şampiyonadaki diğer sporcularımıza gelince. Elvan Abeylegesse, 19 yaşında uzun mesafenin anavatanından 13 yaşındayken getirilmiş sempatik bir atlet. Tecrübesizliğini yenebilse uzun süre önlerde götürdüğü seriden finale çıkması işten bile değildi.

Uzun atlamada Mesut Yavaş'ın yarışma ve tecrübe eksikliği hemen kendini belli etti. 8.08'le Türkiye rekoruna sahip Yavaş'ın 7.76 ile finale kalamaması üzücü. Halbuki atletimiz 7.83 atlasaydı onu finalde izleyecektik.

Edmonton başarılı mı?

Dünya Atletizm Şampiyonası'nın ardından seyirci sayısının yeterli olup olmadığı konusunda da fikir ayrılığı çıktı. Bir İngiliz gazeteci, "Edmonton değil, Dead (Ölü) monton" derken, efsane atlet Michael Johnson "Kanada'dan başarılı atlet olmadığı için seyirci ilgi göstermedi. İzlediğim en renksiz, en zayıf Dünya Şampiyonası'ydı" diyordu. Onlara muhalif olarak Jonathan Edwards'ın yorumu ise, "Seyirciler çok iyiydi. Atina ve Sevilla'dan çok daha başarılı ve seviyeli bir şampiyona oldu. Herkes Sydney ile mukayese ettiği için eleştiriyor" oldu.

HAFTANIN GEYİĞİ

Lucescu'nun en sevdiği oyuncusu Serkan... Onu hiç yanından ayırmıyor.

Çifte standart

Dünya Atletizm Şampiyonası'nda gördüğümüz iki ilginç olay ile ilgili yorumları sunuyoruz. Çifte standardın her yerde, her koşulda var olduğunu gösteriyor.

Amerikan 4x100 bayrak takımı faul yaptığı halde, anlamsız bir kararla diskalifiye edilmedi. Eurosport yorumcusu Nigel Walker soruyordu, "Bunu Papua Yeni Gine yapsa ne olurdu?"

3 adımda altın alan İngiliz Jonathan Edwards, The Times'ta çıkan makalesinde diyor ki, "Olga Yegorova'ya üzüldüm. Bir an düşündüm. Olga, İngiliz ya da Amerikan olsaydı şimdi 'Doping sahtekârları dışarı' pankartları açanlar 'O masum' diye bağıracaklardı."

www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır