kapat
28.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
OKAY GÖNENSİN(ogonensin@sabah.com.tr )

Bir seçim hesabı

Koalisyon hükümetinde yeni bir sorun çıkması ve Türkiye'nin, ekonomik dengelerin en kritik olduğu dönemde seçime gitmek zorunda kalması konusunda yaygın bir korku var.

Bu korkunun bir yanında, seçim gerilimine girecek hükümet partilerinin ekonomik programı falan bir kenara atıp alışılmış "seçim ekonomisi" uygulamaları, yani devlet imkânlarını kullanarak oy satın almaya kalkmaları ihtimali bulunuyor.

Seçim istemeyenler, bugünkünden daha karmaşık ve bugünkü koalisyonu aratacak hükümet çözümlerine yol açacak bir Meclis yapısı çıkması olasılığından çekiniyor.

Gerçekten bugünkü siyasi yapıya, partilerin durumuna ve kamuoyu araştırmalarının gösterdiği ana eğilimlere bakıldığı zaman, seçim kanunun değişmemesi ve yüzde 10 barajının geçerli olacağı bir seçimde çok "uç" sonuçlar çıkması mümkün görünüyor.

Meclis'teki 6 siyasi partiden, (yeni kurulacak Tayyip Erdoğan partisi de dahil) merkez sağ ve radikal sağda yer alan 5 partiye bakıldığı zaman beşinin de yüzde 10 barajının yakınında durduğunu söylemek mümkündür.

Eski siyaset ve baraj...
ANAP, DYP, MHP, SP ve "yenilikçi" partilerin her biri yüzde 10'un altında bir oy oranında kalarak Meclis dışına itilebilir.

1999'da Ecevit'in sembol olduğu kavramlarla ya da bizzat DSP'lilerin deyişiyle "Ecevit'in kasketiyle" birinci parti olan DSP'nin yeni seçimde yüzde 5-6'lık oranlarda kalması büyük olasılıktır. DSP'den geri dönecek bir bölüm oya rağmen CHP'nin de yüzde 5-7 dolayında bir noktada kalması sürpriz olmayacaktır.

Solda kurulması için çalışılan yeni partinin de, kurulması ve seçime girmesi durumunda yine yüzde 3-5 oranında kalması beklenebilir.

İktidar yıpranmasına uğrayan ve daha da uğrayacak olan MHP'den gelecek bir miktar oyla BBP'nin ve tam karşı noktadaki HADEP'in de "tepki" oylarının desteğiyle yüzde 5'lik oranlara ulaşmaları beklenebilir.

Liberal Parti, ÖDP ve diğer küçük partilerin toplamının da yüzde 5 dolayında olacağını varsayabiliriz.

Kamuoyu araştırmalarında yaklaşık yüzde 25'lik bir kesim kendini "kararsız" olarak nitelerken, yine yüzde 25'lik bir kesim son derece kararlı olarak "hiçbiri" demektedir.

Yukardaki rakamları topladığımız zaman, hiçbir partinin yüzde 10 barajını aşamadığı bir sonuç için ortaya yüzde 73-78 arasında bir oy oranı çıkmaktadır.

Eğer gerçek bir "yeni oluşum" ortaya çıkar ve en tepkili seçmenin oyunu alır, yüzde 22-23'lük bir orana ulaşırsa şöyle iki ihtimalle karşılaşabiliriz:

1- Merkez sağdaki partilerin beşi de yüzde 10'un altında kalır ve yüzde 22 oy alan yeni parti 550 milletvekilinin tümünü getirir. Türkiye böylece bir ilke daha imza atar ve yeni bir tür "demokratik diktatörlük" kurulmuş olur. Hem de 15-16 partinin girdiği son derece demokratik bir seçim sonucunda...

2- Merkez sağdaki partilerden biri barajı aşar, yeni parti yüzde 20'nin üzerinde oyla 500 milletvekili getirir, diğer parti de yüzde 10'la 50 milletvekili getirir. Bu kez de "az" muhalefetli bir demokratik diktatörlüğe geçmiş oluruz.

Bugünkü seçim sisteminde ve Türkiye'nin yarısının gerçek bir "yeni" aradığı bir ortamda bu iki ihtimal de imkânsız ihtimaller değildir. Üstelik Türkiye, imkânsızların en beklenmedik anlarda gerçekleşebildiği bir ülkedir.


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır