kapat
28.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )

Adalet Bakanlığı ve adalet...

Türkiye'deki hukuksal uygulamalarda anlaşılmaz şeyler oluyor. Yazarların beraatlerinin bozulması için büyük gayret sarfediliyor, işkenceyi ortaya çıkaranlara sopa gösteriliyor... Adalet Bakanlığı'nı sahiden hukukçular mı yönetiyor, yoksa...

Türkiye'nin bir "hukuk devleti" olduğu yönündeki tanımların kıymeti harbiyesinin pek de olmadığını hep biliyordum ama son zamanlardaki gelişmeler, ne yalan söyleyeyim, kuşkularımı iyice artırdı. Kendimi "pazusu kuvvetli" olanın kuralı koyduğu bir ormanda yaşar gibi hissetmeye başladım..

Dehşetimi doruğa tırmandıran son gelişmeden başlayayım. Önceki gün, bir gazetenin kuytu bir köşesinde "Yargıtay'ın Ahmet Altan'ın beraatını onayladığını" belirten küçük bir habere gözüm ilişti.

Haberin başlığı ferahlatıcı, içeriği ise ürperticiydi.

Askeriye son zamanlarda artık iyice rutinleştiği anlaşılan bir uygulamayla, Ahmet Altan'ı 20 Nisan 2001 tarihli "Bir Sabah Korkmak" başlıklı yazısında "devletin askeri kuvvetlerine tahkir ve tezyif ettiği" iddiasıyla ihbar etmiş. Adalet Bakanlığı da bu ihbarı derhal ciddiye alarak dava açılması için izin vermiş.

Ahmet Altan İstanbul 2. Ağır Ceza'da, Aktüel Dergisi Yazı İşleri Müdürü Murat Tunalı ile beraber yargılanmış. Savcı beraat istemiş. Mahkeme de yazıda herhangi bir tahkir ve tezyif bulunmadığına, içeriğin eleştiri sınırları içerisinde kaldığına karar vermiş. Altan'la Tunalı beraat etmiş.

Bundan sonrası çok garip
Adalet Bakanlığı, bir yazarın eleştiri hakkını kullandığını belirten bir mahkeme kararıyla aklanmasından belli ki pek hoşlanmamış. Bugüne kadar eşine pek de rastlanmamış bir girişimde bulunmuş. "Yazılı emir yoluyla" Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne başvurarak "beraatin bozulmasını" talep etmiş. Yazısında da, mahkemenin "kanıtları değerlendirmede yanılgıya düştüğünü" iddia edip, "beraatin Yargıtay denetiminden geçmediğinden" yakınmış.

Yargıtay, Adalet Bakanlığı'nın "yazılı emir yoluyla" beraati bozma başvurusunu, "bu prosedürü işletmeye olanak olmadığını", çünkü "yasaya aykırı bir durum bulunmadığını" belirterek reddetmiş.

Adalet Bakanlığı, anlaşılmaz bir inatla bir yazarın mahkumiyeti için uğraşırken mahkemeye güvensizlik beyan etmekten de, Yargıtay tarafından reddedilmekten de çekinmemiş.

Adalet Bakanlığı'nın bu gayretinin ardında ne var, bunu en iyi açıklayacak kişi Bakan Hikmet Sami Türk'tür. Ben bugüne kadar bir yazarın hapse atılması için böylesine çaba gösterildiğine pek tanık olmadım. Herhalde bir sebebi vardır ve umarım Bakan Türk bunu bize açıklar.

Yargının yargılanması
Hukukun uygulanmasında karşılaştığımız bu tür gariplikler yargının sürekli olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkum edilmesinin de nedenini teşkil ediyor.

Son bir iki hafta içinde defalarca mahkum olduk. 22 Ekim 1993'de Lice'de "ağır silahlar ve bombaların kullanılması" sonucu 230 işyeri ve 400 konutun tamamen tahrip edilmesinden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuran 240 vatandaşımıza 4.8 trilyon ödenmesi kararlaştırıldı. Belli ki, yazarlar peşinde koşturan Adalet Bakanlığı Lice'de olup bitenler için aynı çabayı gösterememiş. Ne tuhaftır ki, bu bakanlık hapishanelerde birçok insanın taammüden ölümüyle sonuçlanan "hayata dönüş" operasyonlarını aydınlığa kavuşturmak için de gayret sarfetmedi.

Yedi yıldır hapiste yatan DEP'li milletvekillerinin tarafsız mahkemede yargılanmadıkları da gene Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce karara bağlandı. Türk devleti kişi başına 25 bin dolar ödemek zorunda kaldı. Ama milletvekilleri hapiste yatmaya devam ediyor. Ardından Ahmet Altan'ın "Atakürt" adlı yazısı için, Türk Devleti'nin hatasını kabul ederek, beş buçuk milyar tazminat ödemeyi önerdiği ortaya çıktı. İçerde evrensel hukuk kurallarına uyulmuyor, sonra yapılan bu hatalar için tazminat ödeniyor. Ve aynı hatalar sanki Türkiye bu konularda mahkum olmamış gibi sürdürülüyor.

Nitekim, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye'nin sürekli olarak "ifade özgürlüğünü" ihlal ederek İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum olmasına rağmen, içerde vatandaşlarının mağduriyetine son vermemesini kınadı. Bunun giderilmesini istedi.

İşkencecilere koruma
Ardından, Ahmet Altan, Ali Bayramoğlu ve Gülay Göktürk için askeriyeyi tahkir ve tezyif suçundan, gene Adalet Bakanlığı'nın emriyle çok sayıda dava açıldığına dair haberler okuduk. Sonra da Sema Pişkinsüt skandalı patlak verdi.

Bir savcı, işkencecilerin peşine düşmek yerine, işkenceyi ortaya çıkaran Sema Pişkinsüt'ün dokunulmazlığını kaldırmak için fezleke hazırladı. Anlaşılan Sema Pişkinsüt, Türkiye'deki işkenceyi ortaya çıkardığı için diyet ödeyecek. Hukukun değil, işkencenin ve işkencecilerin borusunun öttüğü bir ülkede miyiz acaba?

Durumun garipliğini en iyi şekilde, ANAP İstanbul milletvekilleri Sühan Özkan ile Emre Kocaoğlu'nun Adalet Bakanı'na gönderdikleri mektup açıklıyor.

TBMM Adalet Komisyonu Başkan Vekili Özkan ile İnsan Hakları Komisyon Başkanvekili Kocaoğlu, Sema Pişkinsüt için soruşturma açan savcının "TBMM'nin doğal bir denetim faaliyetini soruşturmaya" kalktığını vurguladıktan sonra "buna yetkisi olmadığını" hatırlatıp, savcı için Bakanlığın "idari inceleme" başlatmasını istediler.

Açıkça görüldüğü gibi, Türkiye'deki hukuksal uygulamalarda anlaşılmaz şeyler oluyor. Yazarların beraatlerinin bozulması için büyük gayret sarfediliyor, işkenceyi ortaya çıkaranlara sopa gösteriliyor. Bunlar normal değil.

İnsan şüpheye düşüyor. Adalet Bakanlığı'nı sahiden hukukçular mı yönetmekte, yoksa bilmediğimiz başka bir durum mu var?

Hukukun egemen olduğu bir ülkenin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce bu kadar çok ve sık mahkum olması mümkün değil.

Ama hukukun egemen olduğu bir ülkede Adalet Bakanlığı'nın, mahkemelerle ve Yargıtay'la çelişmek pahasına yazarları hapsettirmek için böyle uğraşması da mümkün değil.

Bir baksınlar bakalım hukuk tarihine.

Yazarlarını "düşman" kabul edip de ayakta kalabilmiş bir sistem var mı?


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır