kapat
28.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Timur, Timur'u anlatıyor..

31 temmuz salı gecesi, Açıkhava Tiyatrosunda kaçıranların fevkalade üzülecekleri bir konser var.. Üzülecekler çünkü, göreceksiniz bu konser bir efsane olacak.. Müthiş bir Timur Selçuk Konseri bu.. Doğu ve batı sazlarından kurulu 60 kişilik bir orkestra.. Hülya Aksular'ın dans gösterileri.. Ve de harika bir konser repertuarı..

Ayrılanlar İçinden, Kalamış'a.. Nihavent Longa'dan, Endülüste Raks'a.. Beyaz Güvercin'den Rıhtımda'ya.. Münir'den, Timur'a..

Açık Hava Açık Hava olalı, böyle gece yaşamayacak bilesiniz..

Bu gece için iyi şeyler yazmalıyım, diye düşünüyordum.. Elime Timur Selçuk'un kendi kalemi ile kendisini anlatışı geldi.. Sadece kendisini değil, çocukluğunun İstanbul'unu da.. Enfes bir yazıydı. Adam Allahtan piyano başından kalkmıyor. Yoksa bizim meslek de elden gidecek..

Timur'un bu şirin yazısından bölümleri alıyorum buraya.. Gençlerin bu yazıdan çıkaracakları çok dersler olduğunun da altını çizerek.. Dikkatle, altını çizerek okusunlar..

***
Beşiktaş'ta Akaretler Nipor Caddesi'nde otururduk. İlk piyano derslerine orada başladım. Matmazel Çamuryan. Küçük ismi hala bilmem. Yıl 1950. Demek müziğe başlayalı 42 yıl olmuş. Aynı dönemde masanın üzerine çıkıp. M. Nurettin Selçuk'un gramafondaki sesine eşlik ettiğimi de çok iyi hatırlıyorum.

Galatasaray İlkokulu'na Ortaköy'e yazıldım. Yatılı okuyorduk. Bütün öğrenciler, aynı şeyleri yer, benzer şeyler giyerdik. Zengini fakiri neredeyse bir örnekti. Hocalarımız, bir tek öğretmenlikle yaşar ve geçinebilirlerdi. Temiz giyinecek ve sağlıklı beslenecek kadar kazanırlardı. Küçük yaşta yatılı olmanın güzelliklerini ve sıkıntılarını öğrendik. Taka seslerini dinledik. Boğazın buz tuttuğunu gördük. İstanbul'un bir milyon nüfuslu haline yetiştik. Tenha Ortaköy caddesinden geçen tramvay heavy-metal sesler çıkarırdı. Otostop yapan öğrenciler yoktu. Tramvaya, otobüse biner bir de inanılmayacak kadar çok yürürdük. Pazara mal götüren köylüler gibi. Aylak adamların maçlardan sonra korna çalacakları, gençlerin gelecek ile ilgili planlarını futbolcu ve manken bacakları arasından yapacakları dönemlerin işaretleri daha belirmemişti. Her halde o zaman havalar çok soğuk olmalı ki gazetelerdeki kadınlar giyinikti. İlkokul 2. sınıfta mide ağrılarım başladı. Daha sonraki yıllarda iki ameliyatla sonuçlanacak bu içe dönük ağrılarla olabildiğince arkadaş olmaya gayret ettim. Gene ilkokul yıllarında konservatuvara başladım. Solfej ve Piano haftada iki gün annem Ortaköy'den alır, derse götürür ve gene okula bırakırdı. İyi öğrenciler arasındaydım. Mücadele edebilmek için en iyi ve çağdaş silah ve emekti. Buna daha o zamanlar gönülden inandım.

İlkokul yıllarımda piano konserleri vermeye başladım. Yine aynı yıllarda iki okul temsilinde rol aldım. Tiyatroyu çok sevdim.

Ortaokul yılları ile birlikte ya annemin tiyatro kulisinde, ya da babamın konser kulisinde idim. Bu iki sanatın beraberliği benim bütün çalışmalarımı etkilemiştir. Doğa herkese işlenecek kadar bir güzellik vermiştir. Vücudumuza özen göstermek, ona bakmak, korumak, geliştirmek insanın kendisine saygısının bir işaretidir. Bütün bir yaşam sürecek spor tutkum, ortaokul yıllarında başladı. Mide rahatsızlığımı yenmemde bana yardımcı oldu.

İlk gençlik yılları bunalımları ile birlikte kısa bir süre dersleri astım. Dönem dönem az zararlı dağıtmaların, insanın ruh sağlığına iyi gelebileceğini öğrenmiş oldum. Lise yıllarında kurmuş olduğumuz "Galatasaray Vokal Grubu". o dönemlerle ilgili en güzel anımdır. Genel kültür, iyi iş gerekli disiplin, mantık, hoşgörü, nezaket, saygı, özgür düşünce, sanat, doğa ve insan sevgisi ve gırgır ve fırlamalık gibi güzellikleri o zamanki Galatasaray'da öğrendim. Okuluma çok şey borçluyum.

Lise sonrası Paris'te yaşadığım uzun yıllarda bütünleşen eğitim süresi bitiminde kendi kendime "Kime hizmet etmeliyim" diye sordum ve Türkiye'ye döndüm. Çok da iyi etmişim. Dünya sevgi dolu tek bir ülke olana kadar, insan önce kendi vatanına hizmet etmeli.

***
Timur'u okudunuz.. Timur'u dinlemeyi ihmal etmeyin.. 31 temmuz salı, Açık Hava..

1 ağustos Çarşamba gecesi de enfes bir müzik gecesi olacak ayni yerde.. Bu ülkenin en önde gelen Gitar ve saz virtüözlerinden Erkan Oğur, Ermeni Duduk Ustası Civan (Djivan) Gasparyan ile, unutulmaz bir geceye imza atacaklar.. Erbabı için.. Müziğin tadını, lezzetini bilenler için..

Ve de Perşembe, Darrüşafaka Çetin Erkmen Açık Hava Tiyatrosunda yaşayan en büyük yorumcularımızdan Nükhet Duru'nun konseri var.. Dünden bugüne Nükhet'i bir yaz gecesinde doyasıya izlemek de kaçmaz.. İşte size birbiri ardına rüya gibi üç müzik gecesi..

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar...
Abuzittinciğim,

Turgutlu'da ki olayı okudun mu? Bi devekuşu otomobilin anahtarını yutuvermiş.. Anahtarı devekuşunun midesine giden vatandaş da polise başvurup "anahtarımı isterim!" demiş. Polis ne yapsın? Devekuşunun poposunun ardına ekip arabasını takacak değil ya!?

"Ne halin varsa gör" demişler.

Haberde olayın gerisi yoktu. Umarım anahtarı çıkartalım diye devekuşunu kesmemişlerdir.

Bundan şunu öğrenmiş oluyoruz ki devekuşunun karşısına geçip hava olsun diye araba anahtarını veya oranı buranı sallamayacaksın. Hayvan bozuluyor..

Sonra diyelim, anahtarı kaptırdın.. Ama sebat ettin illa geri alacaksın. Başladın devekuşunun peşinde dolaşmaya. Barsakları çok çalışsın diye içine müshil ilacı karıştırılmış su da içirttin.

Hatta bi yolunu bulup fitil de yerleştirdin. Bir gün, iki gün devekuşu nerede sen onun gerisinde, dağ bayır dolaşıyorsunuz. Gene nafile..Çünkü hayvan öyle bi asit salgılarmış ki, değil arabanın anahtarı krikosunu yutsa midesinde eriyip gidermiş.

Zaten devekuşları günde iki kiloya yakın da taş yerlermiş.

Mamafih, insanoğlunun midesi de devekuşundan pek aşağı kalmıyor galiba. Ben geçen sene takma dişimi yuttuydum. Hem de denizin ortasında.. Sandalda balık kızartmış yiyorduk.

"Ülen.. tut..mut" demeye kalmadı balıkla birlikte sağ ön dişimi yuttum. Hadi evde yutsam bi derece.. Ama denizin ortasında dişini yutunca insan bayağı panikliyor..

Neyse, ben, Allah rahmet eylesin Turgut Özal'ı pek sevmezdim. Ama yaptığı bazı hizmetleri de inkar etmemek lazım.. Cep telefonu da bunlardan biri. Sandaldan Ankara'yı Timur Ertekin'i aradım.

"Doktorcum dişimi yuttum!"

"Afiyet olsun!"

"Şaka değil.. Gerçekten yuttum.. Hem de ortasındaki kocaman çengeliyle.. İnşaat demiri gibi bişey. Ya barsaklarım delinirse?"

"Delinmez.. Midendeki asit hepsini eritir."

"Yani ben şimdi n'apim

"Balığa rakıya devam.. Yalnız bir iki günlük sıkıntın olabilir. O da alışıncaya kadar."

"Ne gibi ?"

"Dişlerini fırçalarken.. Bilmem anlatabildim mi!?"

Netice itibarıyla Abuzittinciğim midedeki asit durumları dikkate alındığında, insanoğlu ile devekuşlarının genlerinin birbirini tuttuğu gerçeği ortaya çıkıyor.. Ben zaten devekuşlarının paytak paytak yürüyüşlerinden ve de insanların yüzüne manalı manalı bakışından hep şüphe etmişimdir. Ve şu da söylenebilir ki biz insanlar, genel anlamda, devekuşlarına göre çok ama çok daha hazımlıyız. Mesela politikacılar bize yaptıklarının binde birini devekuşuna yapmaya kalksalar hayvan valla hazmedemez. Önce bi tükürür (deve tükürdüğüne göre kuşu niye tükürmesin?) ardından da önüne katıp sert gagasıyla kalçadan gagalayınca "çift popolu adam" diye dünya tıp literatürüne girersin.

Tanrı hepimizi devekuşunun gazabından korusun.

Münasip yerlerinden öperim.

Kardeşin Güneş

Not: Abuzittinciğim IMF nin üçüncü kredi dilimini serbest bırakması için şunun şurasında iki hafta mı ne kaldı. Çankaya suskun, Ecevit suskun, kabinedekiler suskun, herkes süt dökmüş kedi gibi. Bilader, krizi ne zaman çıkartacaklar.. Kim çıkartacak? Zaman iyice daraldı, ayıp oluyo! Bunları ikaz edecek aklı başında hiç mi insan yok?

Bir Tavsiye

İşte, "Tarih Roman!"
Bugünküler içinde kimse kızmasın gücenmesin!. "Tarih roman nasıl yazılır, nasıl olur", Steven Pressfield'in "Ateş Geçitleri" kitabını iyi okuyarak görsünler ve öğrensinler!

Çocukluğumda okuduğum Abdullah Ziya Kozanoğlu ve Nihal Adsız'ın, gençliğimde elimden düşürmediğim Kemal Tahir'in romanlarını bir yana koyarsam, "tarih roman" olarak nefesimi kesen güzel örnek oldu. Ateş Geçitleri!

300 Ispartalı'nın, Termopil'de, tarihin gördüğü en büyük ordulardan biri olan Pers İmparatoru Kserkes'in milyonluk gücü önünde nasıl inanılmaz ve emsalsiz bir savaş verdiğini, sanki oradaymışcasına okuyor, okuyor, okuyorsunuz!

Ispartalıların asker millet olarak nasıl yetiştirildiğini, Termopil'e nasıl hazırlandıklarını, o gün orada ölenlerin, Kserkes'in Yunan yarımadasında uğradığı hezimeti nasıl hazırladığını okurken, bir yazarın tarihin gerçek olaylarını aktaran bir roman yazarken nelere dikkat ettiğini ve tarihi fonda en ince ayrıntıları nasıl bir dantel gibi işlediğini hayranlıkla görüyorsunuz!

Şu cümlelere bakın; sadece Pers İmparatoru Kserkes'e değil, bütün krallara, başkanlara, liderlere ders veriyor:

"Bir kral, adamları savaş alanında kan dökerken ve hayatlarını feda ederken çadırında kalmaz. Bir kral adamları açken yemek yemez; ya da onlar duvarın dibinde nöbet tutarken uyumaz. Bir kral, adamlarının bağlılığını ne korku yoluyla elde eder, ne de altınlar saçarak satın alır; o adamlarının sevgisini, kendi sırtından akan terle ve onların uğruna çektiği acılarla kazanır. Bir kral herkesten önce kalkar ve herkesten sonra yatar. Bir kral yönettiği kişilerden hizmet beklemez, bunu onlara kendi verir. Bir kral adamlarına hizmet eder, adamları ona değil!"

Okullarda tarih kitaplarında "Zayıfların yaşamasına izin verilmeyen ancak güçlülerin hayatta kaldığı site-devlet" olarak tanıdığımız Isparta gerçeğini içinde yaşıyormuşsunuz duygusunu hiç kaybetmeden size sunan bir solukta okuyacağınız bir kitap; Ateş Geçitleri!

Türkçe'ye kazandıranları kutlarım!

***
Ateş Geçitleri'ni bizim için değerlendiren Öcal Ağabeyim "Tarihi Roman" değil, "Tarih Roman" deyimini özellikle kullandığını söylüyor. Nüansa dikkat!..

TEBESSÜM
Fıkra Erkin Usman'dan

Çapkın bir Hıristiyan kilisede günah çıkartıyordu. Papaz sordu: "Suçlarını anlat. Ne kötülükler yaptın?"

"Tanrı'nın zina yapmayacaksın, emrine karşı koydum."

"Kaç kez?"

"Muhterem peder. Buraya günahkar olduğumu itiraf etmeye geldim. Övünmeye değil"

BİZİM DUVAR
MHP bitki isimlerini değiştiriyor. Hıyar için hangi isim düşünülüyor acaba?

Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Hiçbir şey için "benimdir" deme

Sadece de ki "yanımdadır"

Çünkü ne altın, ne toprak,

Ne sevgili, ne hayat,

Ne ölüm, ne huzur ne de keder

Daima seninle kalmaz...

D.H. Lawrance


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır