kapat
28.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

banner
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )

Olduğundan fazla görünme şarlatanlığı...

Tarihsel gerçek şu ki, Türkiye hiçbir zaman iyi yönetilmedi. Hiçbir zaman, Hazine'den geçinenlerin üst kesim saltanatına göre biçimlenmiş "kabuk devlet" oligarşisinden; halk kitlelerine servis veren "teknik devlet" çağdaşlığına geçemedi.

Türkiye'nin ne kadar kötü yönetilmiş olduğunun, belgesel olarak yeni yeni ortaya çıkması ise, küresel bir saydamlaşmanın Türkiye'yi de sarmalamaya başlaması yüzünden...

Önceki günkü Cumhuriyet'in NewYork Times'a dayanarak manşete çıkardığı, "Halk giderek yoksullaşıyor" haberinin, ayrıntılarından da öğredik ki; "savunma bütçesine büyük pay ayıran Türkiye, Ermenistan'dan sonra eğitime en az kaynak ayıran ülkeymiş".

Haberin dayandığı belge; Birleşmiş Milletler'in "insani kalkınma raporu"...

Türkiye hiçbir zaman kendi öz gerçeklerini, kamuoyu önünde vitrine çıkarcak bir gücü gösteremedi.

Biz, Ankara egemenlerinin halk yığınlarından sakladıkları gerçekleri daima dış kaynaklardan öğredik...

Örneğin Dünya Bankası istatistiklerinden öğrendik ki, Türkiye "ulusal gelir dağılımındaki eşitsizlik" açısından, yeryüzündeki en geri 5 ülkeden biridir. Ve Tanzania'nın dahi altındadır.

Türkiye gibi kötü yönetildiği için bataklığa saplanmış ülkelerin de, çağdaşlaştırılması gerekiyor 21. Yüzyıl'da...

Bunun da tek yolu, yılda 20 milyar doları aşkın global sermaye yatırımlarının başlayabilmesi için, gerekli güven ortamlarının yaratılabilmesi...

Ne var ki, global sermaye, olduğundan fazla görünme şarlatanlıklarını payelendirmez...

Oysa 19. Yüzyıl'ın ortalarından bu yana, Küçük Asya'nın iç siyasetinde büyük prim yapmaktadır şarlatanizm..

Tanzimat döneminin Saray'dan geçinen iyi niyetli Paşalar'ı; Fransız burjuvazisinin "üretim biçimi" yerine, "tüketim, yani yaşam biçimi" taklit edilirse, çağdaşlaşmış olunacağına inandılar.

İttihatçılar ise, çökmekte olan Osmanlı'ya sahip çıkarak, Orta Asya'ya uzanmak isteyen II. Wilhelm stratejisinin etkisi altında; Alman militarizminin taklitçiliğiyle ırkçılığı pompaladılar. Irkçılık pompalandıkça da, Osmanlı azınlıkları darmaduman edildi ve Tanzimatçılar'ın Paris'e dönük yüzü; Avrupa'ya sırt çevirerek, Turan ve Kızılelma'ya yöneldi...

İttihatçılar da, olduğundan fazla görünme sevdalısı megalomanlardı.

Pozörlük, hamasetçilik, demagogluk aldı gitti başını ve sadece şarlatanizmi köpüklendirdi.

Bizden önceki kuşak, Paris rüzgârlı, "mon cher" tipine özenirdi.. Bu arada kenarı tüylü trolyen şapkalı, tabanı kalın ayakkabılı, Almanca deyimlere gönderme yapan; biraz Berlin-biraz Viyana tipine özenenler de vardı...

Derken Amerikan tipi belirginleşti. Yakalarının ucu düğmeli, rahat spor gömlekler; tek renkli örgü kravatlar; ekose bolca ceketler ve pipo...

Bugün de "yuppi" taklitçiliği bir hayli gözde...

Bütün bu taklitçi özenmeler, bir tek noktada buluşuyordu; kendini olduğundan fazla gösterme şarlatanlığında...

Bir Japonya, Batı'nın üretim biçimini taklit ederek yakalamıştı çağı; kendine özgü yerel tüketim ve yaşam biçimini de, değiştirmeye kalkmamıştı.

Türkler ise, ta III. Ahmet, yani "Lale devri"nden beri; Batı'nın tüketim ve yaşam biçimini taklit ederek çağdaşlaşmaya uğraştılar...

Ne bir "değerler hiyerarşisi" oluşturulabildi; ne "saydamlaşma"ya gidilebildi; ne üretimde endüstri aşamasına geçilerek, yaygın gerçek bir burjuvaziyle proleterya yaratılabildi...

Sonuç; sinsi talanlarla iri yalanlar ve angut kokulu yaygın bir şarlatanizm oldu...

Küreselleşme süreci, Türkiye'nin kötü yönetimler sonucundaki yoz yamukluğuyla da yüz yüze gelmiş bulunuyor...

Ve evrensel saydamlaşma sonucunda öğreniyoruz ki, Türkiye eğitime en az yatırım yapan ülkedir; Ermenistan'dan sonra...

Böyle bir gerçeğin ortaya çıkması, bize şimdi daha iyi anlatıyor, Türkiye'nin neden "gelişememiş ülkeler" kategorisinden kurtulamadığını...

Ama sonunda mutlaka kurtulacaktır; en geç 20 yıla kadar.

Enseyi karartmayın.


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır