kapat
14.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Beyler, arkayı dörtleyelim!


"Şeref Abi", "Nebahat Abla", "Karıncaezmez Şevki" dizildiler peş peşe, düştüler yollara... Eski tanıdık sokaklar yoktu, binalar göğe yükseltmişti başını ama olsun İstanbul keşfedilmeyi bekliyordu
Çok değil bundan birkaç yıl öncesine kadar Bostancı Taksim arasında işleyen, çoğu eski Amerikan arabaları olan, sekizlik dolmuşlar vardı. İlerleyen teknoloji ve konfor tutkusuyla her biri yerini zamanla Ford Transit'lere bıraktı. Böylece her biri birbirinden güzel, farklı hatta nev-i şahsına münhasır bu arabalar tarihe karıştı. Kimi hurdaya gitti, kimileri özel olarak kullanıldı. Sonunda onları ne boğazı geçerken görür olduk, ne de tıngır mıngır bir yokuşu tırmanırken. Yerlerini gençlere bırakan bu yaşlı arabalarla birlikte birçok öykü, anı da tarihe karıştı. Öyle değil mi, kimi ilk kez bu dolmuşlarda el ele tutuştu, kimi ayrılık konuşmasından sonra gözyaşları ile bu arabalara binip evlerine döndü. Sayısız hayatı taşıyan bu arabaların kendilerine has kokularının, karakterlerinin olduğunu söyleyen de hiç az değil.

NOSTALJİK TURLAR
İşte bu dolmuşlardan 50'li yıllara ait olan üç tanesi tekrar hayata döndü hem de ne dönüş. Yenilenmiş koltukları, pırıl pırıl kaportaları ile iki dirhem bir çekirdek tarihi yarımadada dolaşmaya başladılar. Onları gören bir daha baktı... İşin arkasında ise bir butik acenta var. Antonina Turizm bu dolmuşlarla tarihi yarımada, İstanbul kültür ve turizm turları düzenlemek için de kolları sıvadı. Sultanahmet'ten başlayıp Cinci meydanına, Samatya'ya Zeyrek'e, Sulukule ve Balat'a dek uzanan yaklaşık 2.5 saatlik bir tur bu. Yolda size rehberlerin İstanbul'la ilgili tarihi anektotları, şehir efsaneleri ve İstanbul müzikleri eşlik ediyor: 'İstanbul Konstantinapolis' ya da 'Sana Tepeden Baktım Aziz İstanbul' gibi...

Antonina Turizm 1 Ağustos'ta başlayacak turlar öncesinde ilk geziyi İstanbul'un aydınları için düzenledi. 50'li yılların arabalarıyla İstanbul içinde bir zaman yolculuğuna çıkmak ve tarihi güzelliklerin ruhunu koklamak ilk Hüsrev Hatemi, Tuğrul Şavkay ve yeni romanında Amerikan arabaları hastası bir kahramanı kaleme alan Ahmet Ümit'e nasip oldu. Yol boyu geçtiğimiz sokaklarda çocuklar kâh el çırparak karşıladı bizi, kâh gelip arabayı okşadı. Hele Sultanahmet'ten hareket halimiz tam filmlikti. Özellikle ABD'li turistler arabaları görür görmez, önlerine geçip poz veriyorlardı. Pencereden başını uzatıp içini kontrol edenler de yok değildi. Tur boyunca Hüsrev Bey'den gördüğümüz eserlerin, içinden geçtiğimiz semtlerin şiirlerini ve tarihsel öykülerini dinledik. Şavkay'dan ise patates ve domatesin bize ne kadar geç geldiğini. Ahmet Ümit ise; fırsat buldukça şoförlerden arabalarla ilgili bilgiler topladı. İzlenimleri şöyle:

Prof. Dr. Hüsrev Hatemi (Cerrahpaşa. Ü. Dahiliye Anabilim dalı Başkanı) "Abdülmecit şehzade iken sesi çok güzel olan bir hanımdan şu maniyi dinlemiş: Suda balık yan gider/ Kâh eğlenir kâh gider / Dün gece rüyamda gördüm / Sandım padişah gider. Yıllar sonra saraya padişah olarak döndüğünde yine o hanımla karşılaşır ve "Çok güzel söylemiştiniz, tekrar söyler misiniz?" der. Ama kadının sesi kendisi gibi yaşlanmıştır ve kendini zorlayarak ancak söyleyebilir. Bu padişahı çok hüzünlendirir. Ben de şimdi 50'li yılların arababalarıyla İstanbul'u gezerken şehrin, o kadının sesini yitrmesi gibi birçok güzelliğini yitirdiğini görmekten ötürü hüzünlüyüm. Ama çok da mutluyum, yine o yıllara dönebildim."

Tuğrul Şavkay (Gurme) "Yaşadığımız şehrin geçmişine bir yolculuk yapmak büyük bir keyif. Bu turla iki boyutlu yaşamımza bir boyut daha açıldı. Hem İstanbul'un tarihini gördük hem de bu güzel arabalarla tekrar yolculuk ettik."

Ahmet Ümit (Polisiye roman yazarı): "Yeni romanımın kahramanı Amerikan arabaları hayranı olduğu için bu turla bir nevi kendi romanımın içine girdim. İnanılmaz bir keyif."

Üçünün de adı var
Antonina Turizm tarihi yarımadada yapacağı turlar için üç dolmuşu estetik ameliyattan geçirmiş. Yeniden hayata döndükleri için de onlara birer isim vermişler. Dodge 56, ilk arabaları olduğundan "Şerefimizdir" diyerek ona "Şeref abi" demişler. İkincisi ise şoför Nebahat'in arabası gibi bir Plymouth 54, onun adı da böylece "Nebahat abla" olmuş. Üçüncü araba ise adını efsanevi dolmuşçu "Karıncaezmez Şevki"den almış. GS amigosu olan ve arabasının her yanı sarı kırmızı olan Şevki o kadar yavaş gidermiş ki bu yüzden ona böyle seslenirlermiş. Arabaların şoförlerinden Mustafa abi ise, halinden çok memnun. Hayatı boyunca hep dolmuş şoförlüğü yapmış, ama bir türlü Ford transitlere alışamamış. "Bu arabaların bakımı zor ama keyfi büyüktür" diyor, "Yenilere tercih etmem çünkü bizim hamurumuz bununla yoğruldu." Mustafa abinin yanıda 'doç' diyecek oldum, hemen beni düzeltti, "Doç değil abla dodge!" Eh kırk yıllık 'dodge'yi 'doç' yapacak halimiz yok.

(Tur fiyatı; 20 dolar civarı olacak. Ayrıntılı bilgi için: (0 212 245 52 16)

Krize çare dolmuş
Dolmuşların ortaya çıkışı 1930'lara dayanıyor; ekonomik buhrandan ötürü yoksulluğun arttığı yıllar... En zenginler bile tramvaya biner hale geliyor. Nişantaşı'nın Musevi vatandaşlarından biri de bu krizden etkilenir. Her gün onu evinden alıp Eminönü'ndeki işine götüren taksici Aşçı Halit'e (eskiden aşçıdır) şöyle der: "Artık ayda 25-30 lira vermek ağır geliyor. Bak ben ne iş ettim. Sana aynı yere giden dört müşteri daha buldum. Bir yerine beş kişi taşıyacaksın, saati 80 yazıyorsa, biz de sana 100 vereceğiz. Razı mısın?" Halit razı olmakla kalmamış, hep böyle çalışmaya başlamış. Böylece eskiden, iki yaka arasında gidip gelen kayıklar gibi dolmuşlar doğmuş.

Dolmuşlar birçok filme konu oldu. Tabii en ünlüsü de "Şoför Nebahat"ti. Amerikan arabası olmasa da "Çiçek Abbas" da bir dolmuş öyküsüydü.

Buket Aşçı


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır