kapat
28.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi


Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

İzzettin Doğan'a düşen görev...

İzzetin Doğan, fevkalade sevdiğim insanlardan biridir. Galatasaray camiasında da çok saygın bir adı vardır.

Şimdi bu adı kullanmak isteyenler, İzzettin Doğan'ı hiç hakketmediği bir tuzağın içine çekmek istiyorlar..

Faruk Süren'i yok etmek üzere ortaya çıkanlar, Doğan'ın saygın adı etrafında toplanmış görüntüsü veriyorlar.

Doğan, fevkalade akıllı adamdır. Ünlü fıkradaki "Kim itti beni arkamdan" diyenlerden olmak istemediği için, oltaya sazan gibi takılmadı. Durumu tüm ayrıntıları ile inceliyor. Süren'in kendisi dahil, camianın önde gelenleri ile konuşuyor.. Oğlu, iyi Galatasaraylılardan Sedat aracılığı ile gençler arasındaki havayı da kokluyor.

Bu temasları sonunda, sanıyorum ortaya çıkacak ve "Ben bu işte yokum" diyecektir.

Dolduruşlara ve gazlara gelmesi sonu olur..

Kongreye girer ve kaybederse, adına gölge düşürür. Girer de kazanırsa (ki bu çok küçük bir ihtimal.. Doğan'ın bugünkü tabloda şansı çok az) o zaman daha büyük felaketi olur. Dokuz ay için göreve gelip hiçbirşey yapma fırsatı bulamadan dönemini sona erdirirken, olanların ve bu dokuz ay içinde olacakların da sorumlusu durumuna düşeceğinden, hiç hakketmediği faturaları koltuğunun altına verirler.

Bakın Doğan'ın neden şansı yok?..

Şimdi, söylenenlerin en çarpıcı olanları şu..

Selahattin Beyazıt, Doğan'ın listesinde asbaşkan olarak görev almayı kabul etti. 10 milyon dolar da verecek..

İnan Kıraç, yönetime girmeyecek, ama 10 milyon dolar verecek..

Toplam 20 milyon dolar.. Bu rakamın şu anda Galatasaray'ın acil ihtiyaç duyduğu rakama eşit olmasına dikkat..

Ama Galatasaray'ı ve onun insanlarını yakından tanıyanların gayet iyi bildikleri bir şey var..

Selahattin Beyazıt'ın cebinde akrep vardır. 10 milyon dolar değil, 10 kuruş vermez.. Zaten galiba açıklamış, "Benden paso" diye..

İnan Kıraç'ın da bu parayı vermesi söz konusu değil.. Ayrıca İnan Kıraç Başkan istemez, kukla ister.. Onun tüm amacı, elini taşın altına sokmadan, perde arkasında kalarak, kuklaları aracılığı ile kulübü yönetmektir.

Alp Yalman'la kopmasının sebebi budur. Alp baş eğmemiştir. Alp'e karşı Faruk'u desteklemesinin baş sebebi budur. Ama Faruk Süren de kukla olmayı kabul etmeyince, onun da altını oymaya başlamıştır. İnan Kıraç'ın, sırf Faruk Süren'i yıpratmak için yaptıkları, aslında bugünkü krizin en önemli sebebidir. Kıraç, Avrupa şampiyonu, Dünyanın en iyi on takımından biri Galatasaray'ın bugünkü hale düşmesinin bana sorarsanız, nerdeyse tek sebebidir. Galatasaray'a milyonlarca dolara mal olan katı ve de üstelik haksız tutumunu unutmak söz konusu değildir.

Şimdi İzzettin Doğan, bu Kıraç'la yola çıkarsa, çok şaşarım.

Benim tanıdığım Doğan intihar etmez.

Galatasaray başkanlığına talipse, plan ve programını yapar, finans kaynaklarını belirler, ekibini itina ile seçerek kurar. Normal kongrede üyelerin karşısına çıkar ve iki yıl için göreve talip olur.

Bu 9 aylık dönemde görev almak, kendini alevlere atmak ve Galatasaray tarihinden silinmek olur.

***
Galatasaray Spor Kulübü çok önemli bir krizden geçiyor. Bu krizde, kısa zamanda hızla yol almak ve kulübün daha fazla zarar görmesini önlemek için, camianın mevcut yönetim etrafında kenetlenmesi gerek. Sezon nerdeyse açılacakken, işlerin nerdeyse tümünden habersiz, yepyeni bir ekip, büyük olasılıkla felakete yol açar.

Görünen tek çıkar yol, başkanlık ihtirasları yüzünden gizli açık yaptıkları ile Süren muhaliflerinin ekmeğine yağ süren Mehmet Cansun'un heveslerini bir başka kongreye saklayıp, şimdi bugüne dek birlikte geldiği ekiple ile tam işbirliğine girmesi ve bu ekibin firesiz olağanüstü kongreye gelmesidir.

Faruk Süren başkan olduğu günden beri sayısız hatalar yaptı. Bu hataları zamanında bu sütunlarda en ağır şekilde eleştirdik.

Ama bugün bunları konuşmanın zamanı değil. Transfer bitiyor, sezon açıldı bile ve Galatasaray gidenlerin yerine hala yenilerini koyamadı.. Ortada ligde ve Şampiyonlar Liginde oynayacak kadro, hatta antrenör bile yok.

Yani saniyeler kıymetli.. Saniyeler kıymetli iken, neyin ne olduğunu en iyi bilen ve bu takımı Avrupa Şampiyonu yapanlara şiddetle ihtiyaç var. Olağanüstü kongre, bir güven tazelemesi şeklinde geçmeli ve Süren ve arkadaşlarından ille de hesap sorulacaksa, bu marttaki olağan kongreye ertelenmeli..

Kişisel hesapları yüzünden bugüne dek Galatasaray'a zaten yeterince zarar verenler, köşelerine çekilip normal kongreye kadar susmalılar.

Galatasaray, kongre, değişim havalarından hızla kurtulmalı ve yarını beklemeden bugün tüm gücü ile spora dönmelidir.

Bu dönüşün başlangıcı, oyuna getirilmek ve kullanılmak istenen İzzettin Doğan'ın "Ben bu işte yokum. Kimse de olmasın" açıklaması olacaktır.

Gerçekleri yakından izleyen ve sanırım artık herşeyin farkında olan Doğan'ın daha fazla gecikmeyeceğini tahmin ediyorum.

Fenerbahçe Spor Kulübü ve medya..
Türk spor medyasının hem de nasıl Fenerbahçeli olduğunu bilmek için, ille de araştırmacı gazeteci olmak gerekmez. Hergün gazete almak, ya da TV spor programlarını izlemek yeter.

Bu yıl sözünü ettiğim Kutsal İttifak'ın baş oyuncusu medya idi.. Ve de bu medyanın yarattığı dehşet ve terör havası ile düdük çalan, ya da çalamayan bir takım hakemler.. Tabii bu hakemlerin arasında, Kutsal İttifak Liderlerinden Merkez Hakem Komitesi Başkanının tetikçisi düdükler de vardı, o ayrı..

Şimdi bunları neden yazıyorum..

Fenerbahçe kulübü, bu kadar Fenerli medyadan dahi memnun değil.. En küçük eleştiri, hoşlarına gitmeyen tek bir haber, başkan seviyesine otel odası basmakla başlıyor, gazete spor şeflerine yollanan tehdit mektupları ile bitiyor. Ve de bütün bunlar, bu ülkede, korkusuz, tarafsız ve özgür basın denince akla ilk gelen isimlerden biri, Uğur Dündar'ın adı Asbaşkanı bulunduğu kulüpte oluyor.

Bize yollanan ve sonra sahiplenilemeyen, tehdit, şantaj ve hedef gösterme yazısından söz etmiyorum.

Koskoca yönetimden ferd-i vahit "Ben yazdım, yolladım" diyemediği için Reha'nın satır satır yayınladığı o "Hıncal'ı vurun" duyurusu havada kaldı.

Şu anda elimde bir başka yazı var.. Altında Aziz Yıldırım, Başkan imzası ile.. 1 nisan 2001'de yayınlanmış.

Aziz Yıldırım bu basın duyurusunda Milliyet Gazetesi Fenerbahçe Muhabiri Yusuf Kobal ve Türkiye Gazetesi Fenerbahçe Muhabiri Şekip Hazar'ı hedef seçmiş..

"Bu ikisi, Fener ne zaman huzur, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duysa, problem çıkartmaya meraklıdırlar. Bu muhabirler yalan haber yazdıklarından dolayı uyarıldıkları halde, yalan yazmaya devam etmektedirler" diyor..

Şimdi 1 nisanda Aziz Yıldırım'ı bu kadar öfkelendiren Kobal ve Hazar haberi neymiş, ona bakalım..

Bizzat Aziz Yıldırım'ın duyurusundan naklederek:

(Bunların yalan haberinde..) "Şampiyon olunduğu takdirde, bazı yöneticileri değiştirmek üzere kongre yapacağım ve şirketleşmeyi de bu kuruldan geçireceğim yazılmaktadır.."

Peki bugün Aziz Yıldırım'ın yaptığı ne?...

Aslında Yusuf ile Şekip, yalan yazmak bir yana, gerçeği daha nisan başında yakalayan ve yazmaya cesaret eden, ödüle layık iki muhabir.

Aziz Yıldırım'ın, Sevgili Kuzenim Gürcan'ın otel odasını da "Seni vatan haini" diye basmasının sebebi, yalan haber değil, doğru haberin Aziz Beyden izinsiz ve onun istemediği zamanda yayınlanması değil miydi?. Gürcan ve babası Necati Dayımın Fenerlilikleri herşeyin önünde geldiği için olayı örtbas etmek için ellerinden geleni yaptılar, o da ayrı.

İşin dehşet verici yanı şu..

Bugün spor basını, bir kez daha altını çizerek yazıyorum, ancak kulüp yönetici ve teknik direktörlerinin izin verdikleri haberleri, onların izin verdikleri zamanda yayınlayabilmekte, özgür gazetecilik yapanlar, tehdit edilmekte, şantajla karşılaşmakta, azgın holiganlara hedef gösterilmekte, daha elim ve daha vahim olmak üzere, bazı saygın (!) üst düzey yöneticiler tarafından patronlarına şikayet edilerek, işlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktadır.

Bu ortamda özgür basından söz etmek mümkün müdür?..

Fenerli medyaya karşı Fener yönetiminin sürdürdüğü terör havası Türkiye Spor Yazarları Derneğinin harekete geçmesine yol açtı. Dernek geçen hafta yayınladığı bir bildiri ile, Fenerbahçe yönetimini kınadı ve uyardı..

Bu haberi herhangi bir gazetede okudunuz, herhangi bir televizyonda duydunuz mu?.

Ben bir tek gazetede tek sütun rastladım. Sadece onun spor müdürü, o da minnacık yayınlama cesareti gösterebilmişti. Gerisi kendi derneğinin, kendi lehine duyurusunu, iş, vücut ve ruh güvenliği açısından çöpe attı.

Halkın haber alma hakkı, "Kulüplerin istediği zaman, kulüplerin izin verdiği kadar haber alma" hakkına dönüşüyor.

Son kalan birkaç cesur muhabir ve yürekli yazar da susturulmak üzere.. Bu tehdit ve şantajlara dayanmak kolay değil.. Hele tek başına isen.. Hele gazeten dahil kimse sana sahip çıkmazken.. Hele sadece işin değil, hayatın da tehlikeye girerken..

Spor Müdürleri okusun..
Nevzat Dönmez adlı gazeteci/okurumun yazdıklarını günümüzün tüm süper müdürleri okumalılar.. Bu yüzden kelime çıkarmadan yayınlıyorum..

***
"Yeni şeyler söyleme zamanı" yazınızı keyifle okudum. 20 yıldır gazetecilik yapıyorum, eğer izin verirseniz Türkiye'deki spor gazeteciliği hakkında birkaç söz de ben etmek istiyorum.

10 yaşlarındaydım. Ankara'daki evimize hergün düzenli olarak Hürriyet gazetesi girerdi. Spor sayfasını büyük keyifle okurdum. Ama o sayfalarda gerçekten spor okurdum.

Herşey vardı.. Atletizm, boks, güreş, bisiklet ve tabii futbol da.

Aklıma ilk gelen Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu. Etap öyle heyecanla takip edilirdi ki, ertesi gün kim sarı mayo giymiş öğrenebilmek için merakla beklerdim. Önce Rıfat Çalışkan, sonra Ali Hüryılmaz isimleri aklımın köşesine daha o zamanlar kazındı.

Cemal Kamacı'nın Avrupa şampiyonluğuna kadar uzanan macerasını sanki birlikte yaşatırdı gazetemiz.

Ahmet Ayık'ın Meksika dönüşü "memleketi Sivas"a gidip annesinin elini öperken çekilmiş fotoğrafının altında yazan "Cihan pehlivanı oldum anne" yazısını hatırladıkça hala tüylerim diken diken olur. İsmail Akçay'ın maratonda Olimpiyatlarda ilk dörde girişini yine gazete sütünlarından okuyup alkışlamıştım.

Dünya 100 metre rekorunun ilk kez 10 saniyenin altına düşürüldüğünde Hürriyet'in manşeti "9.9" du. Şimdi Allah korusun deprem olmazsa bu tür sayılar verilmiyor.

Fazla ukalalık olacak ama, şimdi gazetelerimizdeki bırakın muhabirleri, spor servisi müdürleri bile atletizmdeki Türkiye rekorlarını bir yere bakmadan bilebilirler mi? Bakmak isteseler bile yakın çevrelerinde kaynak bulamazlar.

Futbolu çok seviyorum. Fakat günümüzdeki gazetelerin spor sayfalarına baktıkça unutulan sporlarımıza ihanet ettiğim düşüncesine kapılıp inanın okumuyorum..

Bir gün gerçek sporun yazıldığı spor sayfalarında buluşmak üzere..

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır