kapat
10.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Garildi
 

Meslek inadı


Bizi mahfeden "meslek bağımlılığı" mı acaba? Bir köfteci dükkanı açsak ne olur? Bu inat ne?
İyi para kazananlar başarılı, az para kazananlar başarısız mıdır? Birinciler işlerini iyi, ikinciler işlerini kötü mü yapar? Ya da mesele sadece yanlış işi seçmiş olmak mıdır?

Günlerdir bunu düşünüyorum. Bunun üzerinde ilk kafa patlatmış insan ben değilim tabii ki. Benim daha çok düşündüğüm "meslek bağımlılığı". Hasbelkader girdiğimiz okullardan bir meslek öğreniyor, yine hasbelkader bir iş buluyor ve iyi kötü meslekte ilerliyoruz. Eğer ki o günlerin iyi kazanan bir mesleği değilse, az parayla bir şekilde yaşamaya çalışıyoruz.

Fakat meslek bağımlılığı yüzünden o sektörü bırakıp başka bir sektöre geçemiyoruz. Meslek sahibi olmak bir yerde gurur meselesi haline geliyor. Onca yıl o işi yaptıktan sonra, bir köfteci dükkanı açmak mesela, bir şehir planlama -cısının gururuna dokunuyor. Halbuki bunca yıldır ne şehirler düzeldi, ne de kendisi... Köftecinin ise umuruda değil. Şehirci ille de mesleğim derken köfteci malı götürüyor.

Malı götürmek bütün mesele değildir diyebilirsiniz. Ancak ibaşarı ölçüsü olarak "iyi kazanmayı" alırsak, köftecinin bu hayatta daha başarılı olduğu sonucuna varırız. Eğer aklı başında bir köfteciyse, iyi evlerde oturmakla kalmayıp çocuklarını da şehircinin çocuklarından daha iyi okullara gönderir Köfteci torunu torbasıyla mutlu bir hayat sürerken, şehirci nasılsa bakamam deyip belki de çocuk sahibi bile olmaz. Köfteci hayırla anılırken (çünkü onun dükkanı artık Köfteland'dir) şehirciyi kimse hatırlamayacaktır bile...

Durum bu kadar basit ve keskin değil tabii ki... Her ticaret yapan başarılı olacak diye bir şey yok. Her meslek sahibi de mesleğini yaparken üç kuruş maaşa talim edecek diye bir şey de yok. Ben bunu etrafımdaki örneklere bakarak söylüyorum. Bir sürü parlak insan. Türlü türlü meslekleri var. Gazeteci, reklamcı, bilgi işlemci, arkeolog... Ya işsizler ya da çok az maaşla çalışıyorlar. Şikayetçiler doğal olarak ama mesleklerini bırakmayı düşünmüyorlar. Elbet bir gün şans dönecek, elbet bir gün voli vurulacak, elbet bir gün star olma sırasa bana gelecek... Meslek sevgisi deniyor ama bu daha çok karşılıksız aşka benziyor. Hakikatten sıtkı sıyrılanların aklına gelen tek kaçış planı ise şehri bırakıp köye gitmek... Hüzün verici tabii. Çünkü şehir onlarla güzel.. Ama herhalde kimsenin mesleğini herkesin gözü önünde değiştirmeye tahammülü yok. Vazgeçiş hiç olmazsa bir uzaklaşma hikayesiyle bütünleşsin istiyorlar.

Bu durumda altın bilezik dediğimiz meslek, acaba prangaya mı dönüşüyor? Mühendisken doktor olmak tabii ki mümkün değil ama her iş de bin yıllık bilgi birikimi istemiyor değil mi?

Ticaretin böyle rahat bir tarafı var. Bir tüccar çalıştığı sektörde para yoksa o sektörü anında terk eder. Bu terkediş onun için incitici bir şey değil, akıllıca bir manevradır. Bugün kafeterya işletir, yarın tekstil ihracatı yapar, o da olmazsa bebek maması ithal eder, başka bir gün havuzda somon yetiştirir... İş değiştirmek başarısız olmak anlımnda değildir. Önemli olan zarardan erken dönmek. Böyle böyle her iş kolunda ticaret yaparak sonunda holding sahibi bile olurlar. Yılın en başarılısı seçilirler... Ağbinin mesleği neydi? Kimin umurunda...

Hayat dediğimiz seçimlerden ibaret işte...

Mutlu Tönbekici

www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır