kapat
08.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )

Türkiye, demokrasi ile diktatörlüğü bağdaştırmaya çalışıyor!

Belki de inanmayacaksınız ama birkaç yıl önce önemli bir dergimizin telefonla yaptığı ankette "cumhuriyet ile demokrasi" kavramları arasında bir fark olup olmadığı sorulmuştu.

Şaşkınlığımı gizleyememiş ve telefon eden gazeteciye İngiltere Krallığı'nın demokratik bir rejime sahip olduğunu, oysa Libya Cumhuriyeti'nin diktatörlükle yönetildiğini söylemiştim.

Şimdilerde bu iki kavramı karıştıracak pek fazla insan bulunmaz ama o dönemde bazı kafalar gerçekten de demokrasiyi cumhuriyetle özdeş sanıyordu.

Padişahlığı yıkıp yerine cumhuriyet kurmuş olmanın ve "Egemenlik ulusundur!" demenin, demokrasi anlamına geldiğini düşünüyorlardı.

Oysa bugün görüyoruz ki cumhuriyetimiz, demokratikleşme mücadelesi veriyor.

Hem de epey sancılı bir biçimde.

***
Birkaç gün önce değerli dostum Profesör Orhan Güvenen'le sohbet ediyorduk. En gelişmiş demokrasilerin, kraliyetlerde olduğuna dikkat çekti.

Gerçekten; İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika krallıklarında, demokrasinin en ileri aşamaları uygulanıyor.

Bana göre bu bir rastlantı değil.

Çünkü kraliyet rejimlerinde, seçilmişlerin de ayrıca kral olabilmeleri çok zor.

Yetkileri sınırlandırılmış krallıklarda, seçimle gelen krallara yer yok.

O krallıklardaki rejim; seçim sisteminden çok bireyin haklarını güvence altına alan bir demokrasi kültürüne dayanıyor.

Oysa monarşiyi kaldırmış ve yerine "milli irade" kavramını koymuş olan ülkelerin bir kısmında, bu kavram öyle bir fetiş haline dönüştürülüyor ki, zamanla en zalim diktatörden daha güçlü hale gelebiliyor.

Çünkü "milli irade" adını verdiğiniz şey; oynanabilen, çarpıtılabilen, yanıltılma ihtimali yüksek bir seçme-seçilme mekanizması.

Kral ya da padişah yerine bu mekanizmayı geçirdiğiniz ve buna tapmaya başladığınız zaman; sistemi iyi kullanabilen kurnaz siyasilerin elinde oyuncak oluyorsunuz.

Üstelik iradenin sizin elinizde olduğu gibi bir rüya görerek.

***
İşte Türkiye'de olup biten de bu!

Geçmişimizdeki monarşik yönetim biçimine, Batı tipi bir demokratlık oturtmaya çalışmışız ve ortaya ne tam diktatörlük ne de tam demokrasi olan garip bir sistem çıkmış.

Padişahı devirdiğimizi sanmışız ama kapıkulu olma ihtiyacımız, başımıza seçimle gelen krallar yaratmış.

Bu krallar istediğini asıyor; istediğini kesiyor.

Peki bu sisteme "millet iradesi" adını mı vereceğiz şimdi?

***
Bu ülke yurttaşlarının tamamı Saadettin Tantan'ı İçişleri Bakanlığı'nda tutmak istese, hiçbir şey yapamaz.

Çünkü sistem, diğer parti başkanları gibi Mesut Yılmaz'ı da, "Türk milleti"nden daha güçlü hale getirmiştir.

İstediğiniz kadar itiraz edin; bağırın, çağırın, ağlayın, çırpının; Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Recai Kutan ve Tansu Çiller, nüfusu 70 milyonlarda olduğu rivayet edilen "millet"in üstünde bir iradeye sahiptir ve ondan daha güçlüdür.

O zaman rejimin adını doğru koymak ve bunun "demokrasi" olduğu rüyasından uyanmak gerekmiyor mu?

Belki de her gün sokaklara çıkıp "Padişahlarımız çok yaşayın!" diye haykıracağımız günler pek uzak değildir!

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır