kapat
08.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Guncel Veri
 

Ada'dan kahraman geldi


İngilizler 'Alpi' diyor, onu çok seviyor. Milli formayla Makedonya'ya 3 gol atan Alpay, futbol hayatını noktalamak istediği Ada'yı anlatıyor
Futbolda her karşılaşmadan sonra bir futbolcu için 'maçın kahramanı' yakıştırması yapılır. Önceki gece Bursa'da oynanan Makedonya maçında ise sahanın en başarılı ismi şüphesiz rakip fileleri 3 kez dalgalandıran Alpay'dı. Geçtiğimiz yıl İngiltere'de Premier Lig'in güçlü takımlarından Aston Villa'da başarılı bir sezon geçiren Alpay, Türkiye'de yaşadığı zorlukları ve güzel günleri, Ada'ya gidişini hazırlayan olayları, oradaki yaşantısını, ailesini, her şeyi SABAH'a anlattı. O anlatırken nasıl sözünü kesmediysek, siz okurken de kesmeyeceğiz. İşte Alpay Özalan'ın futbol güncesi...

BENİ DAUM YARATTI
Ben Metin-Ali-Feyyazlı Beşiktaş'ın yarattığı kolej takımı havasından etkilenerek Beşiktaş'ı tercih etmiştim. Beşiktaş'ta güzel günlerim oldu ama çok kötü şeyler de yaşadım. Özellikle Gordon Milne zamanında yedek kulübesinde kalmamı içime bir türlü sindiremedim. Neyse ki Daum denen deha geldi ve deyim yerindeyse bir çiçeği sular gibi beni büyüttü. İdmanlardan sonra saatlerce kara tahtanın başında bana ders verdi. Böylece Beşiktaş'ın ve Milli Takım'ın değişmez adamı oldum. Ancak Beşiktaş yönetimi nedense benim hak ettiğim parayı vermedi. Beni Beşiktaş'tan kopardılar.

ZEMAN HOCA FALAN DEĞİL
Sonra Fenerbahçeli oldum ve çok kısa sürede camiayla bütünleştim. Ne yazık ki takımın başına Zeman getirildi. İddia ediyorum o adam hoca falan değildi. Futbolcusuna güvenmiyordu, onların psikolojisinden anlamıyordu.

Mesela bir Pendikspor faciası var. Tamam F.Bahçe formasını sırtına geçiren her futbolcu ne yapıp edip takımını galibiyete taşımalı. Ama Zeman'la o maç kazanılamazdı. Çünkü maça iki saat kalana kadar çok ağır idman yaptırdı bize. Maça çıktığımızda ayakta duracak halimiz yoktu. Bunu söylerken utanıyorum. Çünkü ben tüm hocalarım için vazgeçilmez bir oyuncuydum.

Sonra Mustafa Denizli ile anlaştı Fenerbahçe. Siirt Jet-Pa Spor ile olan mukavelem bitmişti. Aston Villa, Alaves, Olimpiakos başta olmak üzere birçok Avrupa kulübü beni istiyordu. F.Bahçe'nin sezon başı kampına bile katılmıştım. Ama ne Aziz Yıldırım, ne de Mustafa Denizli benim F.Bahçe'yi istediğim kadar beni istemediler. İkisine de kırgınım.

BAŞKANI İKİ KEZ GÖRDÜM
Tabii F.Bahçe benim için hiç önemli bir adım atmayınca ve Aston Villa da teklifinde ısrar edince takımdan koptum. Doğrusu hiç beklemediğim bir ortamla karşılaştım İngiltere'de. Bir sezon başında sözleşmeyi imzalarken, bir de sezon sonundaki veda yemeğinde başkanımızı gördüm. Her şeyleri farklı. Çok iyi organize olmuşlar, insan huzur buluyor. İngiltere'de sadece işine konsantre oluyorsun. Kulüp kişilere bağımlı değil. Sonra gerçekten forma aşkı var orada. Biz bu sezon Premier Lig'de 8'inci olduk. Ama yine de ortalama seyirci sayımız 51 binin altına düşmedi. Yani değerler yerleşmiş, kulüpler kurumlaşmış.

ALPİ! NAMAZ VAKTİ
Aston Villa'da top koşturan Alpay, Cuma idmanlarında hocasının bazen kendisine namaz vaktini hatırlattığını söylüyor

İngiltere'ye daha ilk gittiğimde oturduğumuz yere yakın bir camii olduğunu öğrendim. Ama idman saatimizle Cuma namazı çakışıyordu. Hocama dedim ki, "Ben bu yaşıma kadar Cuma namazlarını kaçırmadım. Eğer izin verirseniz Cuma günleri antrenmandan 20 dakika önce ayrılmak istiyorum." Düşünebiliyor musunuz? O günden sonra her Cuma namazına gittim.

Hatta bazen idmana daldığım için saati kaçırıyordum. Bir de bakıyorum bir ıslık çalıyor. Dönüp bakıyorum ki hocam. "Alpi, Alpi, haydi namaz" diyor çat-pat Türkçe kelimelerle. Üstelik bir de tembih ediyor, "Alpi, bizim için de dua et" diye.

Bizde ise insanlar gereksiz yere birbirleriyle uğraşıyor. İngiltere'de gördüm ki insanlar sadece kendi işleriyle uğraşıyor. Mesela adamlar maça çıkarken haç işareti yapıyor. Oysa ben bir maça çıkarken ellerimi havaya kaldırıp dua etsem herhalde adım tarikatçıya çıkar.

Bu önyargıları aşabilsek hem hoca hem de futbolcu bazında Türkiye'de büyük potansiyel var. Mesela Emre dünyanın sayılı yıldızları arasına girecek. Keşke İtalya'ya gittiğinde yanında kendisine rehberlik edebilecek bir büyüğüyle gitse.

Leedsliler'den sevgi gösterisi
Bİr Leeds maçı var ki hayatım boyunca unutamam. Maç öncesi bayağı korkuyorum; Öyle ya iki taraftar Türkiye'de ölmüş. Tam sahaya çıkacakken bir de baktım bir yöneticimiz kırmızı-beyaz bir buket verdi elime. "Leeds taraftarına götür" dedi. Ben de götürdüm. Dakikalarca alkışladılar. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Oysa Beşiktaş taraftarının sarı-lacivert formayı giydiğim günlerde bana yaptıklarını hatırlıyorsunuzdur.

Boğa gibi güçlüyüm
Çok hırslıyım, kaybetmemek için zaman zaman çirkeflik bile yaptım. Ama şimdi Türkiye'de oynadığım maçlara dönüp bakıyorum, sanki çirkefliğimin nedeni güçsüzlüğümmüş gibi geliyor. Herhalde bu da Türkiye'deki antrenman şeklinden kaynaklanıyor. Çünkü bizde genelde topla antrenman yapılır. Ağırlık çalışması yapılmıyor. Oysa Aston Villa'da idmanlarımız fizik gücüne dayalı. Hayatım boyunca kendimi hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim.

3 gol attım sevinemedim
Alpay, Makedonya karşısında kaybedilen 2 puana rağmen Ay-yıldızlı ekibimizin Dünya Kupası'na mutlaka katılacağına inandığını söyledi. Attığı 3 gole rağmen sevinemediğini kaydeden milli futbolcu şöyle devam etti:

SLOVAKYA POTAYA GİRDİ
Özellikle Azerbaycan'ın, Slovakya'yı yenmesinden sonra bu maçı mutlak kazanmamız gerekiyordu. Çok önemli bir avantaj kaybettik. Şimdi Slovakya da yeniden finallere gitme hesapları yapacak. Eğer bu maçı alsaydık onların şansı ve ümidi kırılıyordu. Şimdi önümüzdeki İsveç ve diğer maçları mutlak kazanmamız gerekecek.

NUTKUM TUTULDU
Üç gol attım ama sevinemedim. Özellikle üçüncü golden sonra nutkum tutuldu. Sevinçten gözlerim doldu ancak attığım 3 gole rağmen sevinemedim. Bir defans oyuncusu olarak 3 gol atmak tabii ki benim için çok büyük bir mutluluk. Ancak önemli olan milli takımın kazanmasıydı. İnsanların bana attığım üç golü değil, yediğimiz üç golü sormalarını tercih ederim. Çünkü, eğer bir takım 3 gol yiyorsa demek ki defansında problemler var demektir. Eleştiriler yapmak gerekir. Demek ki defansta başarılı oynayamamışız. Bunlardan kendimize pay çıkarmamız gerekiyor.

'SIYRILIRIM' DEDİM
Beklemediğimiz gollerden sonra Oktay, Hakan, Hasan kişi başına iki futbolcu ile marke edildiler. Ben de oyun içinde onların bu yakın markajda kaldığını görünce aradan sıyrılabileceğimi düşündüm. Olması gerekenden fazla ileri çıktım. Attığım gollerde herkesin katkısı var.

Milli formayı taşımak büyük gurur. Bu ülke için Dünya Kupası finallerine gitmek zorundayız ve gideceğiz. Ayrıca Şenol Güneş için de gideceğiz. Çok iyi bir insan, çok iyi bir hoca. Kendisine yapılan eleştirileri hak etmiyor. Şenol hocayı mahcup etmeyeceğiz.

Cansel'le çok mutlu bir çiftiz
İngilizler ve Türkler çok farklı. Görüyorum ki, namus kavramından tutun sevgi kavramına kadar her şeyimiz yanlış. Bu anlayış yüzünden Cansel'le evlenirken gizli nikah kıydık. Koca bir toplum, basın, hatta kendi akrabalarımızın bile infazından korktuğumuz için. Oysa biz Cansel'le dünyanın en mutlu çiftiyiz. Gördüğünüz gibi iki tane de yavrumuz var o sevginin ürünü olarak.

ENSEYE TOKAT
Bir Türk olarak diyalog eksikliğimizin olduğunu fark ettim. Yeterince sosyal değiliz. Mesela Chelsea ile oynadığımız maçta henüz sahada ısınıyorken enseme bir tokat yedim. Dönüp baktım, Hasselbank adlı futbolcu. Hem Türkçe konuşuyor, hem de şakalaşıyor. Şimdi düşünebiliyor musun böyle bir özgüven ve sosyal kişilik insanı nasıl başarıya götürür.

Haşim ŞAHİN- Fatih DOĞAN

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır