kapat
03.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Garildi
 

Burası Muş'tur, hayat yokuştur!


Verimli bir ovanın ortasında, kişi başına 802 dolarla katmerli yoksulluk yaşayan Muş'ta biri kamuya ait, 4 fabrika dışında sanayi yok. Ama koskoca bir sanayi ve ticaret odası var
Her yeri yemyeşil, uçsuz bucaksız bir ova, her yerinden su fışkırıyor. "Baston diksen, ağaç olur" derler ya, öyle. Gel gör ki, Türkiye'nin en yoksul ilinin sınırları içersinde bu topraklar. "Burası Muş'tur, yolu yokuştur" türküsüne adını veren Muş'ta, bu türkünün hüzünlü tınıları hep kulaklarınızda tekrarlanıyor. Kişi başına 802 dolar yıllık gelirle yaşam mücadelesi veriyor Muşlular. Sadece 4 fabrika var koca kentte. Şeker fabrikası kamuya ait. Yaklaşık bin kişi çalışıyor. Bir de birkaç yıl önce özelleştirilen yem ve süt fabrikasıyla, yeni kurulan bir Pakpen atölyesi var. O kadar. Bütün bu fabrikalardaki işçi sayısıysa toplasan 50'yi geçmez. 5 bine yakın da devlet memuru var. Ekonominin çarkını döndürenler işte bu 6 bin kişi. En baba liberale bile "Allah devlete zeval vermesin" dedirtecek bir ekonomi özeti. Zira bu 6 bin kişi olmasa Muş'ta ne ticaret olur, ne esnaf, ne çiftçi...

Tek ürettiğimiz teröristti!
Ve bu Muş'un geleceğe bir nebze umutlu baktığı günlerin görüntüsü. Çünkü, 5 yıl önce de yine aynı sebeple, Türkiye'nin en yoksul ili diye gitmiş, çöpten ekmek toplayan çocuklara tanık olmuştum. Biri 2, diğeri 3 yaşındaki kardeşleriyle bir okulun bahçesine atılmış yanmış kömürlerin arasından evine götürmek için iri parçaları ayıran 6 yaşındaki Halime'ye de... Tabii bir de her gün başlarında sallanan terör belasına...

O günlerde Muş'un Sanayi ve Ticaret Odası Başkanlığı'nı yapan Hüsamettin Güler, çaresizlik içinde "Tek ürettiğimiz terörist" diye özetlemişti yoksulluğun boyutlarını. "Otobüs parasını denkleştiren Adana'ya, İstanbul'a göç ediyor. Bulamayan mecbur dağa çıkıyor" diye de eklemişti.

Neyse ki artık açlık yok, terör de. "Yokları bunlar da, varları neler?" derseniz... Şimdilik pek birşey yok ama... Umutsuzluğun dibinden dönen bir halk için, İstanbul'da binlercesi olan bir marketin açılışı, bir hastanenin hizmete girmesi, geleceğe umut bağlanmak için yetiyor. "Bu neyi değiştirir?" diyorsanız... Ekonomik açıdan birşeyi değiştirmiyor. Doğru, Muş Türkiye'nin en yoksul iliydi, bugün de öyle. Ama Muşlular öylesine zorlu günler geçirmiş ki, en ufak kıpırtı, onlara hayat veriyor: "Siz bize üzülmeyin. Bir de Bitlis'i, Ağrı'yı görseniz. Muş, Doğu'nun Paris'i sayılır" diyenler dipten dönmüşler.

"Umut fakirin ekmeği" misali terörden kurtulmanın verdiği şevkle, yatırım bekliyorlar. Öyle ki, sadece dört fabrikanın olduğu ilde, koskoca bir sanayi ve ticaret odası var. Başkanı Talip Devrim. İşi kahvecilik. Aynı zamanda 10 ortaklı bir kömür tevziinin ortaklarından biri. "Mesleğiniz nedir?" diye sorduğumuzda "Kömür ithalatçısıyım" diyor, ama anlayın işte. Burası Muş! Ölçekleri Türkiye geneline göre belirlemeyeceksiniz.

Sanayisi yine yok ama...
Devrim'in yaptırdığı sanayi ve ticaret odasını görünce, onların gelecekten beklediklerinin, bugünün ölçekleriyle kıyaslanmayacak bir umut barındırdığını hissediyorsunuz. Koca binada, 250 kişilik toplantı salonu var. Doluyor mu? Nerede... Ama Devrim, bu salonun 50 yıl sonra hıncahınç dolacağını ve yatırımcıların Muş'a akın edeceğini hayal ediyor. Onun umudu herkese yayılıyor. İstanbul'dan giden bizim gibilerin her gün krizden dert yandığı düşünülünce biraz da utandırıyor.

Cep telefonu satışları iyi
Muş'ta kar kalkmış, bahar gelmiş. Hem kente hem yüreklere. Çocukların hepsi boyacı olmuş. 100 bin liradan, günde 10 çift ayakkabı boyayanın yüzü gülüyor. Yeni açılan kafelerde gençler geleceği tartışıyor. Belki cep telefonu faturalarını ödeyemiyorlar, ama cep telefonu almayı da ihmal etmiyorlar. 5 yıl içinde yokuşta sağlı sollu 6 tane cep telefonu bayii açılmış. Bir tane bile otel yoktu, öğretmenevinde kalmıştım. Şimdi iki yıldızlı Gökser Otel'de. Üstelik üç yıldızlısı da yolda. Bütün bunlar bile Muş'taki gelişmişliğin ipuçlarını veriyor. Yolu yapılmamış köy kalmamış. İnşaatlar az da olsa sürüyor.

Dedik ya... Can korkusu, açlık, unutulmuşluktan geliyor onlar. Hayatın cehennem olduğu bir zamandan. Şimdi yoksullar ama karınları doyuyor. Yarın, bundan daha güzel olacak. Ya kriz! Ne krizi? Kriz Türkiye'de, orası ise Muş. Krizle doğanların kentinde, bizim krizi yaşamak, onların umudu...

Fener şampiyon olunca!
Eğer Fener şampiyon olmasaydı, hep yoksulluktan söz edecektim. Oysa gördüm ki, Muş'un da zengini olurmuş! 26 Mayıs akşamı, kişi başına 802 dolar milli gelirle Türkiye'nin en yoksul ili Muş'ta, nereden çıktığı belirsiz 4x4 jeep'ler, BMW'ler, Passat'lar sarı-lacivert bayraklarla donanmış, yokuşu turlayıp durdu. İşte bu da gösterdi ki Muş'un zenginleri var! Niye 802 dolar derseniz, sebebi vergi dairesinde. Muş'ta kazanıp, Mersin'de, İstanbul'da vergi ödeyen tüccarlar var. Muş'un bereketli ovasının ürünlerini Batı'ya satıyor, vergiyi de o ilde kurdukları şirket üzerinden ödüyorlar. İşte bu yüzden Muşlular, "Bitlis, Ağrı bizden daha kötü durumda" diyor.

YARIN

MUŞ'UN SİHİRBAZLARI
Bir evde kumalarla birlikte 17 nüfus günde 2 milyona nasıl geçinir?

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır