kapat
13.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Nush ile uslanmayana etmeli tekdir...

Halk sokaklara dökülmüş.. Toplumun sesi olan büyük sivil toplum kuruluşları ayakta.

Tam turizm sezonu başlarken TV'lerde, gazetelerde bir iç savaş görüntüsü yer alıyor.

(Aylardır yazıyoruz) ABD de, Avrupa da ekonominin düzelmesinin, sorunların çözülmesinin siyasi çözümle birebir bağlantılı olduğunu söylüyor.

"Bizden destek istiyorsanız, önce siyasi sorunlarınızı halledin, yapısal reformları gerçekleştirin" diyorlar.

Ve bizim koalisyon ortaklarının cevabı;

"Dayatmayla olmaz."

"Koltuğa yapışık değiliz ama gitmeyiz."

"Dışardan gelen telkinlerle revizyon yapmayız."

"Sivil toplum kuruluşları haddini bilsin."

"Kalıyorum, kalacağım."

Üç ihtimal var:

Bunlar ya halâ işin ciddiyetini anlamış değiller, ya "İsterse Türkiye batsın ama biz yerimizden oynamayalım" diyorlar, ya da milletle dalga geçiyorlar.

Efendim "Kapalı kapılar ardında revizyon görüşüyorlarmış ama belli etmiyorlarmış".. Bunun artık kendileri için bir tercih değil, mecburiyet olduğunu, ağır ağır değil acil olarak yapılması gerektiğini ve halka karşı tavır almak yerine Ğkendi hatalarının sebep olduğu- durum ve düşüncelerine saygı duyduklarını, her türlü önlemin derhal alınacağını belirtmelerinin de şart olduğunu nasıl görmüyorlar?

Evet, sokaklara dökülmenin, anarşinin zararı mutlaka yine ülkeye olacak, faturası yine bize çıkacak ama şurası da muhakkak ki halk (aslında mevcut tüm genel başkanlar dahil) bu hükümet üyelerinin çoğundan yaka silkti.. Yararından çok zararı dokunan veya yan gelip yatan ve hiçbir işe yaramayan bakan ve siyasetçiden bıktı.

Ülkeye zararı dokunan ne varsa onların üzerine titreyerek korunmasını istemiyor. Revizyon konuştuklarında bile halâ, bakanlara yer değiştirerek revizyon yapmaktan söz ediyor liderler. Neden? Bazı isimlere bakanlık miras mı kalmış, bakan olmasalar olmuyor mu? Yerlerine daha dürüst, kendilerinden çok ülkeyi düşünen isimler gelir de bazı gerçekler anlaşılır diye mi korkuyorlar? Yoksa güç, partilerinin elinden giderse oy kaybına uğrayacaklarından mı?

Ülke yanıyor, halâ post derdi..
Masraflarda kısıntıya gidilsin, önce (şeflere kadar inen) bürokratların kullandığı araçlar satılsın deniyor, ertesi gün aklı uzun bakanlardan protesto..

İşini yapacağına her fırsatta lüzumsuz çıkışlarıyla ortalık karıştıran, lüzumsuz bakanlığın başındaki Erkan Mumcu 'Cherokee' jipiyle, çevreyi mahvetmeyi amaçlayan her girişime onay veren Çevre Bakanı (adı neydi?) sivil plâkalı araçla güya akıllarınca dalga geçiyorlar. "Kıyamet kopuyor, ne yapabiliriz" diyeceklerine oturup buna kafa yormuşlar.

Bir çoğunuz gibi jipi görünce benim de aklıma geldi, bakan maaşıyla 55 milyar TL'lık Cherokee'yi nasıl aldı acaba Sayın Mumcu? Bu maaşlar, bu hayat düzeyini nasıl sağlayabiliyor?

İşte halkın artık bunlara tahammülü kalmadı. Genel başkanın arkadaşı olmaktan öte bir özelliği olmayanların, hatır için bakan yapılmasını, bu tür cevapsız sorulara kafa yormak zorunda kalmayı kimse istemiyor artık..

Koalisyon ortağı liderlerin hatalı tutumu, halka karşı siyaset üslubu bütün Meclis'e olan güveni yerle bir etti.

Eğer liderler ve bakanlar koruma ordularıyla dolaşmak zorunda kalıyor, Samsun Valisi -üstelik kendi bölgesi Karadeniz'e- gelirse olay çıkacağını söyleyerek Mesut Yılmaz'ı uyarıyor, MHP milletvekili Gül "Bizi lojmanlardan çıkarmayın. Halkın arasında yaşayamayız" diyorsa sorunun büyüklüğünü görmelerinin zamanı gelmiş, hatta geçmiş demektir.

Bundan 10 yıl önce siyasetçiler halkın arasında yaşarlardı, kaçmazlardı. Bugün duruma bakın.

Ordu bile fedakarlık gerektiğini gördü, alımları durdurdu. Onlar halâ utanmadan gerekli değişiklikleri yapmamak, masrafları kısmamak, yasaları çıkarmamakta direniyorlar.

Bir on gün daha bekleyelim. Nasıl olsa 23 Nisan'da koltukları çocuklara devredecekler.

Belki onlar gerekeni yapar!

Haklı dava böyle olur!
"Bu nasıl adalet?" başlığıyla kaç kez yazdım. Mahkemeleri aylar sonraya attığınız için suçsuz olduğu halde "Kuruların yanında yaş da yanar" misali tutuklu bulunan yüzlerce insan aylar boyu özgürlüğü elinden alındığı gibi, haksız yere "sabıka" almış oluyor. Sonra da, suçsuzlukları anlaşıldığında devlet onlara her gün için 5 milyon TL. tazminat ödüyor. "Bu haksızlık hangi hukuk devletinde var? Hızlı çalışan, mahkemeler kurulmalı" dedim. Adalet Bakanlığı'nın bu konuda bir girişimi var ama sonuç nedir bilmiyoruz.

İşlemediği cinayet suçundan 1446 gün cezaevinde tutulan Hasan Ersoylu adlı vatandaşın Türkiye'den 1 milyon dolar tazminat isteği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde kabul edilmiş.

Bir ülke vatandaşının kendi ülkesini insan hakları açısından Avrupa Mahkemesi'ne şikayet etmesi bana çok acı geliyor ama başka çare bulamayınca onlara da seçenek kalmıyor tabii.

Şimdi devlet Hasan Ersoylu'ya 7 milyar 230 milyon TL verecekken 1,5 trilyona yakın para ödemek zorunda kalacak. Helâl olsun!

"Türk adaleti" de gerçek adaleti bu paraları ödeye ödeye öğrenecek demek ki.

Onbinlerce katili, hırsızı, tecavüzcüyü sokaklara salıverip masum insanları tehlikeye atarken, birbirini aklayan genel başkanları, Cumhur Ersümer gibi bakanlığının ihalesine karışan, açıkça yolsuzluk yaptığı söylenen bakanları, (Deprem bölgesinde yıkılan konutları yapan müteahhitlere ve inşaat şirketlerine yeni konut projelerinin verilmesi de bir başka örnek) yerinde tutarken, devlet kuruluşlarını göz göre göre üst düzey bürokratına, siyasetçisine soydururken öte yanda suçsuz insanları cezaevine gönderen devlet, bunun da hesabını vermeli elbet..

Bence içerde tek gün bile haksız yere tutulan herkes aynı yolu denemeli..

Çünkü bir gün özgürlüğün bile bedeli yoktur. Dünyaya rezil olma pahasına öğrensinler!

 
Gündemi en çok nereden takip ediyorsunuz?

İnternet Haber Portalları
Günlük Gazete
Televizyon
Radyo

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır