kapat
08.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansinvest
 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Ruh sağlığı meselesi

Her yıl nisan ayının 7'nci günü "Dünya Sağlık Günü" olarak kutlanır. Bu yıl, bu gün, "Dünya Ruh Sağlığı Günü" olarak kutlandı. Hemen tüm dünyada "stres ve sağlık" alanında yapılan araştırmalar, ortaya çıkan yeni bilgiler çerçevesinde, "ruh sağlığı"nın genel sağlık için öneminin iyice farkına varılması, bunu kamuoyuna duyurma arzusu bu özel kutlamanın ana nedeni.

Türk Psikologlar Derneği'nin kutlama günü metni, ruh sağlığı bilançosunu ve önemini şöyle tanımlıyor:

"Şu anda 400 milyon civarında insan, herhangi bir ruhsal ya da nörolojik bozukluk nedeniyle ya da herhangi bir psiko-sosyal problemden dolayı acı çekmektedir. Ruh sağlığı yerinde olmayan bir toplum gelişemez; ekonomik, bilimsel, sosyal alanlarda varmak istediği çağdaş hedeflere ulaşamaz" diyor ve ekliyor:

"Dünya genelinde sağlık merkezlerine bedensel rahatsızlıklarla başvuran her 4 kişiden birinin asıl sorununun, ruh sağlığındaki bozulmalar olduğu bilinmektedir. İş verimliliğinde düşmeler, iş kazalarında artışlar, iş makinelerinin özensiz kullanımı ve gereksiz yere yıpranması, işe devamsızlıklar, insan kaynaklarının verimli kullanılamaması gibi nedenlerle, ülke ekonomileri de bu ruhsal sorunlardan önemli ölçülerde etkilenmekte, kayıplara uğramaktadır..."

Peki tersi olursa, ruhsal yapıyı ekonomik ve siyasi düzen bozarsa ne olur? Türkiye gibi bir "siyasi, ekonomik, sosyal stres laboratuvarı"nda durum ne?

Şöyle diyor TPD:
"Yoğun ve ani değişimlerin sıklıkla yaşandığı ülkemizde, ruhsal açıdan kırılgan olmayan, psikolojik anlamda dirençli, kendilerine güvenli bireylerin gelişmesi, toplumsal dengelerin ve düzenin sağlanması önem taşımaktadır. Çünkü kaynağı ne olursa olsun, stres ilk olarak güvensizliği körükler ve kaygı ya da korku duygusunu harekete geçirir. Kaygı, korku ve panik duyguları içinde olan insanların ise sağlıklı bir biçimde davranmalarını beklemek gerçekçi bir beklenti değildir..."

Peki ülke, her bir bireyin yüzde 80 oranında fakirleştiği, umutsuzluğun, çaresizliğin ayyuka çıktığı, geleceğin iyice silikleştiği günler geçiriyorsa ne yapmalı? Bireye reçete yazılır ama topluma, siyasete nasıl reçete yazacaksınız? Bireyin ruh sağlığını bozan çevre faktörlerini nasıl ortadan kaldıracaksınız?

Sosyolojinin kurucularından ve pozitivizmin piri Emile Durkheim, bir asır kadar önce intihar vakaları üzerine yaptığı ünlü araştırmada, ortaya "anomi" diye kavram atmıştı. "Kişinin yapmak ya da olmak istediği şey ile yaptığı ya da olabildiği arasındaki şey mesafenin aşırı büyük olması ya da bu mesafenin aniden açılması..." olarak tanımlamıştıf"anomi"yi ve intiharları sosyolojik olarak bu kavramla açıklamıştı. Durkheim'ın zamanında söylediği pek çok şey eskidi, bazıları çürüdü; ama rasyonel bireyin intihar gibi irrasyonel davranışlarını kısmen açıklayan "anomi" kavramı olduğu yerde duruyor ve geçerliliğini koruyor.

Türkiye son günlerde bir "anomi" cehennemi halini almış durumda...

Yöntem Araştırma Danışmanlık'ın Türkiye genelinde yaptığı, dün Sabah Gazetesi'nde yayınlanan bir araştırma, umutsuzluk ve kaygının her yeri, her kesimi kuşattığını ortaya koyuyordu. Ankete katılanların sadece yüzde 58'i bir işe sahip. Ancak, onların da yüzde 29'u işini kaybetme korkusu içinde yaşıyor. Bu yüzde 29'un üçte biri işini 1-2 ay içinde kaybedeceğini düşünüyor. Üçte biri 6 ay içinde, geri kalanı ise 1 yıl içinde aynı şeyin başına geleceği kanaatinde. Yüzde 43'ü krizin 3 yldan fazla süreceği düşüncesinde. Gelecekten korkanların oranı yüzde 60.

Bugünü harcadık. Şimdi mesele yarını nasıl kurtaracağımızda. Bunun için siyasal ve sosyal reçete tek. Demokrasi ve şeffalığın, istikrarın yegâne yolu, bunun ise sosyal anomi halinin tek pahzehiri olduğu bilmek, işe yeniden başlamak için kaçınılmaz...

 
İstanbul 2008 Olimpiyat Oyunlarına seçilebilicek mi?

Kesinlikle Evet. En güçlü aday İstanbul ve bu sefer seçilecek.
Hayır. Rakip ülkeler daha üstün özelliklere sahip İstanbul yine yenilecek.
İstanbul başarılı olabilir ama Uluslararası Olimpiyat Komitesi İstanbul'u seçmeyecek.

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır