kapat
08.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansinvest
 
TEVFİK YENER(tyener@sabah.com.tr )

Bush'tan aynalı ekonom ve turkuaz gözlü güzel Tina

Masmavi gözlerini bir noktaya dikmişti kadın. Kısık sesine dişiliğini katıyordu. Etli dudakları açık pembe "Pink Cadillac" boyanmıştı. Hani Elvis Presley'in ünlü Eldorado Cadillac'ının rengine... Mikrofonla sevişircesine "Oh.." dedi. Ses tesisatını denediği üfürüğü bile seksiydi. "Historya de un amor / Bir aşkın hikayesi..."ni anlatıyordu şarkısında. Kendi yaşamında da acı-tatlı, hatta ürkütücü aşk historyaları vardı.

Tina Luis idi kadının adı. İstanbul gecelerini yaşayanlar onu iyi tanır. Karavan Pavyon'un şantöz-konsomatrisiydi. Gerçek adıydı Tina... Yani; Katina.

Türkuaz gözlü KaTina, bin yıllık İstanbullu Rum vatandaşımızdı. Soyadı herhalde Luis değildi.

Pavyondakilerin kulağı sahnedeki Tina'yı duymuyordu. Tina'nın yırtmacından çıkan ve sahibinin sesini bastıran bacağındaydı herkesin gözü... Minik dizli, etli butlu; "Ooohh! Tam Osmanlı Çileği..." Eskiler böyle dermiş. Osmanlı Çileği; fındık kadar ve mis kokulu olurdu. Soyu tükendi. Şimdikiler katır çileği...

İri kıyım, karayağız bir delikanlı ayağa fırladı. Kolunu Tina'ya uzattı:

-Bak Tina bak!..

Şimdi herkes Tina'nın bacağını bırakmış, delikanlının sıvadığı koluna bakıyordu.

-Aaa... Oooo..., sesleri...
"TİNA" yazılıydı gencin kolunda. Jiletle çizilerek kola kazınmıştı.

O saate kadar leğen hacminde bir kase bol içmişti Tina. Jiletle kola yazılmış ismini görünce dehşete düşerek ayıldı:

-Ah caniko... Tayyirim benim.., diyerek dudaklarını büzdü. Eğildi, yanağını delikanlının yanağına sürdü. "Tayyir" mest olup yatıştı. Oturdu yerine, bacaklarını açabildiği kadar açarak. Böyle durumlardan sonra erkekler neden bacaklarını alabildiğine açar?

"Tayyir" çocukluk arkadaşım. Hem Babıali'nin, hem futbolun milli çocuk yıldızıydı. 20 yaş dönemi kafa karışıktır. Tina'ya fena tutulmuştu. Tayyir yakışıklıydı, tam sert erkek. Tina çok cilve yapmış, bizim oğlanı yakmıştı.

1960 yılının sonuna geliyorduk o gece...

O geceye gelene kadar ne krizler yaşamıştık:

* Demokrasiyi gömmeye çalışan iktidar.

* Ezilen basın, hapsedilen gazeteciler.

* İktidardaki Demokrat Parti milletvekillerinin padişah, sadrazam, paşa hazretleri yaşantısına özentileri.

* Padişah Sultan Selim'in yatağını evine koydurup üstünde uyuyan meclis başkanı.

* Üniversite bahçesinde, iki adım ötemde polisin tabanca kabzasını kafasına yiyen rektör.

* Orduyu ve üniversiteleri zayıflatma planları.

* Doları 2.80 liradan 9 liraya fırlatan korkunç devalüasyon.

* Askeri müdahale ve Kurucu Meclis.

Sen gidersin biz kalırız
Askeri müdahele ile gelen sıkıyönetim, o zamanki adıyla örfi idare gece kulüplerini 24.00 veya 01.00'de kapatıyordu. Karavan'daki Tina ile "Tayyir"in jiletli aşkı böyle bir gecede yaşanıyordu.

-Haydi beyler vakit tamam.

Homurdanarak terk edildi Karavan'ın lezzeti... Kafayı tutmuş bile olsa, kimse itiraz edemezdi. Çünkü Mahmut abinin gölgesi duvara vurmuştu. Kızdırmaya gelmez ha...

Dışarıda temiz hava... Oohh. Karşıda sucukçu... Galatasaray Lisesi'nin duvarı dibinde hemen. Bize mi öyle gelirdi bilmem, o sucuk-ekmeğin lezzetini hiç bulamadım.

"-Versene... Duble sucuk olsun. Bi de ayran..." Kutu bira, kola falan filan nerede!

Artık eve dönme zamanı.

"-Kıpitül at bizi Laleli'ye..."

Galatasaray durağındaki en gıcır 56 Pilimut'un (Plymouth) sahibiydi "Kıpitül".

Gerçek adı Sait idi. Koyu esmerdi. Kızdırmak için "Kıpti Sait" derdik. Zamanla "Kıpti" sözcüğü ağızda döne döne aranje edildi ve "Kıpıtül" oldu. Daha kızdırıcı oluyordu böyle...

-Lan fırlamalar, terbiyeli olun!.. Almıycam sizi bi daha ha... Bak az sonra Aysel Hanım çıkacak, onu götürmem lazım.."

"Aysel Hanım" dediği dönemin yıldız dansöz-artisti, Yeşilçam'ın gözbebeği Aysel Tanju idi. Aboneleri olan Tina'yı da, Aysel'i de evlerine Kıpti Sait bırakırdı. Namuslu ve bilekliydi Sait. Güzeller ona emanetti. "Kızlara sarkacak en kralını bozarım ha..." derdi Sait, koltuğun altındaki kalın sopayı gösterirdi:

"-İşte gece kanunu..."

Sıkıyönetimin "eğlenceyi erken kes" kararı patronları kızdırmıştı. Sıkıyönetimin Valisi General Refik Tulga'ya gittiler. Rahmetli Tulga zarif insandı.

Sıkıyönetim kumandanı olarak değil de, sivil bir vali gibi karşıladı bar, pavyon, gazino patronlarını... Dönemin önemini vurguladı, sıkıyönetimin ne anlama geldiğini anlattı, "Biraz sabır" dedi.

Eğlence patronları sabırsızdı, kızgındı. Bir iki gazeteye konuştular:

"-Seni de bir gün uçururuz komutan... Sen gidersin, biz kalırız..."

Sıkıyönetim Komutanı ve Vali Refik Tulga tepki göstermedi. İstese hepsini Selimiye Kışlası'na hapsederdi.

General Refik Tulga bir süre sonra İstanbul'dan "uçtu". Ancak eğlence patronları uçurmadı, görev gereği gitti. O sıra "Gördünüz mü heriflerin gücünü... Koskoca komutanı kaydırdılar..." gibi müzisyenler kahvesi muhabbetleri yapılıyordu Kanunu Esasi Kıraathanesi'nde... Orası şimdi banka.

GÜÇLÜ PATRON YARATALIM
Sıkıyönetim İstanbul'una gelinmeden 10 yıl önce "yeni bir insan türü" yaratma çabası vardı. Başbakan Adnan Menderes "yeni insan türü" üretiminde çıtayı yüksek tutuyordu:

- Her mahallede bir milyoner yaratacağız!.

Müdahaleci devlet bürokrasisi, piyasaya canlı bir aygıt sürdü: Modern Türk Tüccarı (?)

Devlet bürokrasisi "modern tüccar"ın muhafızıydı. Türk insanının refahı, her türlü ilerleme bu "yeni insan türü" ile sağlanacaktı.

İyi niyetti, Türk ekonomisi için devrimdi(?).

"Yeni insan türü" hızlı kazanmak istedi. Toprak rantı, ucuz inşaat, devlet ihalesi ile yüksek kazanç elde etti.

Sonuçta; her mahallede bir adet milyonerlik, yüzde 221 devalüasyonla kolaylaştı.

Sonuçta; yüzde 221 fakirleşti halk ve "modern tüccar" yolunu buldu, emekçi yaya kaldı.

Zoraki tüccarın uyanığı kaptı, kenara çekildi. Bir kısmı battı veya eriyip gitti.

O dönem öncesinin "kendi gayretlerinin evladı" ciddi iş adamları bugüne kaldı, büyüdü, dünya firması oldu.

1960'ların ortasında yine eski hamama dönüldüğünden, 1971 Muhtırası verildi.

Ve aleykümselam sıkıyönetim.

Tam o sırada Viyana'dayım. Mart 1971, Saat 03.45. Vietnam cezalısı Muhammed Ali-Frazier boks maçı naklen... Otelin lobisinde on-on beş Avrupalı tüccar... Muhammed Ali'den nefret ediyorlar.

-Neden mister?

-Hristiyanlıktan müslümanlığa döndü!..

1971'den beri biliyorum ki AB işimizde her tür zorluk var.

İstanbul'a dönüyorum.

Baba Bush aynalı ekonomi'yi Rahmi beye de anlattı mı?
Ertesi gece Egemen Bostancı'nın Lalezar'ında efkar dağıtıyoruz.

Sahnede muhteşem Durul Gence Orkestrası. Bir de egzotik güzel var, şarkı söylüyor. Gaugin'in Havai tablolarındaki kızlara benziyor. Durul'un kızkardeşi Serpil imiş. Serpil Gence o sırada dünyada bir ilki gerçekleştiriyor: Mozart'ın 40. Senfonisi'ne söz yazıyor, şarkı yapıp okuyor.

Serpil Gence caz sesli, farklı bir sanatçıydı. Sonra birden kayboldu. Nerede, ne yapıyor acaba?

Durul'un erkek şarkıcısı ise her konuda harika çocuk Kamil Şükun idi. Dostları; fırsatını bulursanız söyletin. O güne kadar dinlememişseniz şaşıracaksınız.

Şarkılar, şarkıcılar... 10 yılda bir gelen "hop dedik"ler... Ve ders almayan kabile kafalılar.

1971'den bu yana...
Özellikle 12 Eylül 1980 sonrası. Ondan sonra yine yaratılan "insan türleri".

1950'lerin "modern tüccar"ı 1980'de demode olunca, "Postmodern girişimci" yaratıldı. Hayali ihracat, naylon fatura, ihale fetbazlığı gibi "postmodern girişimci insan türü kültürünü"(!) yarattılar.

Onlar emekçiye yeniden "amele", memura "işini bilir" dediler. Tarihi kentleri naylon-kerpiç çöplüğüne döndüren "tapu ver oy al" uyanıklarıydı onlar... Bir sürü koca papuçlu, ayak parmağını karıştırmaktan başka zevki olmayan zamane yaratıkları...

"Aynasız Ekonomi" sökmedi elbette.

Başbakan Demirel'in "70 sente muhtacız" dediği ve "aynasızlığa" sürüklendiği yıllarda, yani 1980'lere gelirken Reagan'ı "Aynalı Ekonomi" planı başkan seçtirmişti.

"Aynalı Ekonomi" sloganı Baba Bush patentlidir. Laffler adlı şöhretsiz ekonomist, kağıt peçete arkasına çiziktirmişti planı... Bunlardan biri: Aynalı Ekonomi'de vergilerde indirim yapılacak, vergi tabanı genişleyecek ve böylece daha çok vergi toplanacaktı. Çok vergi, çok yatırım, az işsiz...

Aynalı Ekonomi başarılı oldu. Büyüme, yatırım, işsizliğe son, bol üretim, artan ihracat, no enflasyon... Veee Amerika iflasın eşiğinden döndü. Reagan ve Bush sırasıyla ikişer defa başkan seçildi.

Rahmi Bey'in geçen günkü davetinde Baba Bush acaba kimlere neler söyledi? Medyadan gizli elbette.. Bir de Türk Kahvesi içmiş mi Bush? Bence geleceğin kahve falı onun fincanının içindeydi.

Türkiye'nin geleceğine güvenerek milyar dolarlık yatırımlar yapan Rahmi Koç moral düzeltiyor. Şu mesajı mı veriyor Türkiye'ye:

Ağlama çocuk / Bırak bu öpücüklerle gözlerini sileyim. / Her şeyi yutan bulutların zaferi uzun sürmeyecek / Uzun zaman onların olmayacak bu gök / Onlar yıldızları yalnızca görünüşte yutuyorlar / Büyük yıldızlar da, küçükleri de gene parlayacak, her şeye dayanır onlar.

Walt Whitman/Memet Fuat

 
İstanbul 2008 Olimpiyat Oyunlarına seçilebilicek mi?

Kesinlikle Evet. En güçlü aday İstanbul ve bu sefer seçilecek.
Hayır. Rakip ülkeler daha üstün özelliklere sahip İstanbul yine yenilecek.
İstanbul başarılı olabilir ama Uluslararası Olimpiyat Komitesi İstanbul'u seçmeyecek.

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır