kapat
01.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Kangurum

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansinvest
 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Sadece kazaydı!..

Bazı durumlar vardır; insan içinden hafif bir pişmanlıkla sorar: "Sevmesem olmaz mıydı?"

Ben birkaç gündür başka bir sorunun peşindeyim: "Sevilmeseydim bütün bunlar olur muydu?"

Yanıtın kimseye bir yararı olmaz, onu da biliyorum.

***

Acil Servis çıkışında rapor tutmak için beni bekleyen polis memuruna aklımdan geçen soruyu aktarmadım elbette.

Çünkü orasına burasına takılmış hortumlar arasından Banu'nun gözlerini gözlerime dikişini unutmak kolay olmayacaktı...

"Korkma" demişti; "gerçekten ayağım takıldı, aşağıya uçtum!"

Sonra hırıltılar içinde devam etmişti: "İnanmıyorsun, değil mi?"

Kulağına eğilip "Sus şimdi, yorma kendini" demek istedim. Ama dudaklarımın arasından çıkan soru şuydu:"Ne demek istiyorsun?"

Yanıtı çok keskindi: "Beni hiç arzulamadın. Üçüncü kattan aşağı düştüğüm için öyle kızacaksın ki bana, hayatındaki bir gıdımlık yerim de bitecek artık! Buna kahroluyorum."

O anda farkettim ki, ancak bir çocuğu çağrıştıracak kadar masum ve kirli ayakları ve kırık koluyla, orada uzanıp duran bedenine benim gözümden bakmaya çalışıyordu...

Canı çok yanıyordu; ağrıları vardı.

Ama odanın içindeki alet edavatın, dışarda bekleyen yakınlarının, benim ve onun üzerine sinen "saçmalık" duygusu, acısından bile ağır basıyordu...

Biliyordu: Kısa süre sonra hortumlar sökülecek, önce hastanede çevresi çiçekler ve şaşkın tanıdıklarla dolu temiz bir odaya geçecek, ardından hayata kaldığı yerden devam etmek üzere taburcu olacaktı.

Ve ömrü çok daha "saçma" durumlara bile katlanıldığını yaşayıp öğrenerek geçecekti...

***

Banu'yu ve ablasını üç yıl önce tanımıştım.

Çok sıcak bir günde, bir tatil kasabasında...

Kalabalık bir gruptuk. Attığımız ekmek parçalarına üşüşen küçük balıkların yanıbaşında mahmur bir kahvaltı sonrası sohbeti sürdürüyorduk.

Banu'nun ablasının güneşte rengi iyice açılmış gür saçları dikkatimi çekmişti. Michelle Tournier "Saç arkadan bakmak içindir" der. Benim tercihim hep yandan olmuştur. Saçlar ve kendinden emin bir burun...

Banu...

O susuyor, susuyor, sonra konuşunca güzelleşiyor, gözleri parlıyor, yanakları kızarıyor, saçlarının siyahı iyice maviye çalıyordu...

Kalabalık grup içinden Banu, ablası ve ben ayrılıverdik...

Gruptaki erkeklerin hepsi ablanın peşindeydi.

(Seçimlerimizi biz mi belirliyoruz? Ne palavra!)

Daha mı güzeldi Banu'dan? Belki... Ama asıl özelliği; saçının telinden tırnağına kadar üzerinde "geçit yok" yazan bir barikatı andırmasıydı.

Arzu dediğimiz şey nedir ki... Engel varsa, vardır arzu da...

Erkekler işte bu barikatı aşmak için birbirlerini kırıp dökmenin eşiğine gelmişti.

Gün gelir, büyük kavga biter ve gerçeği öğrenir erkekler: En kolay teslim olan, serin çarşafların altına kayar gibi sokulan ve en hızlı ağlayan kadınlar da bu kadınlardır çoğu kez...

Doğrusu, Banu'nun ablasının; "sevmeye boşveren ve sadece sevilmeyi isteyen türden bir kadın" olmasına karşın, hoşa gitmek için en küçük bir çaba göstermeyişi de çok etkileyiciydi...

Banu ise güzel vakit geçirmek peşindeydi. Güzel esprilerin, güzel anların, güzel dostlukların peşindeydi....

Çocukluklarından beri gözlemlemişti: Sanki ablasına en kaba ve aynı zamanda en "dişi" olma hakkı verilmiş, ondansa esirgenmişti. O hep en zeki, en tatlı, en nazik ama en az "dişi" kalacaktı...

(Kader filan değildir böyle şeyler, hiç aldatmayın kendinizi! Sizden önce gelen kendine dar alanda dev bir malikane inşa ederse, size şirin bir müştemilattan daha iyisi kalmaz...)

İşte o sabah...

Müthiş sıcağın küçük koyun üzerinde kesif bir buhar tabakası oluşturduğu o sabah başladı maceramız...

Ablayı istedim. Kardeşini sevdim...

Ablayı arzuladım, kardeşini özledim...

Ablası sevgilimdi, kardeşi dostum...

Yıkıcı ve yakıcı gerçek bu kadar yalın işte...

***

Meşin kılıfı sökülmüş, üzerindeki kurumuş kan lekeleriyle bir kenara atılmış sedyeye oturduk polisle...

"Kimbilir ne alengirli insan tuhaflıkları dinleyeceğim şimdi" diyen gözlerle baktı bana...

"Yok bir şey!" dedim.

Sigaramı çıkartıp yakarken ekledim: "Kaza bu; sadece kaza! Herkesin başına gelebilir!"

"Yaa" dedi polis alaycı bir gülümsemeyle; "Tabii!"

Sonra kalkarken sırtıma vurdu: "Neyse dostum, geçmiş olsun!"

 
Sabahonline'nın değişen tasarımını nasıl buldunuz?

Eskisine göre çok beğendim
Eskisi daha iyiydi
Farketmez

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır