kapat

21.03.2001
Anasayfa
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Limasollu
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Finansinvest
METİN MÜNİR(mmunir@sabah.com.tr )


Anneme gazeteci olduğumu söylemeyin

Sınıfta kaldım. Haberi bayramda Kıbrıs'a giderken uçakta öğrendim. Hürriyet Gazetesi'ni karıştırırken "Barajı Geçemediler" başlıklı bir habere rastladım. ANAR adlı araştırma kuruluşunun yayınladığı bir anket sonuçlarını veriyordu. Seçim bugün olsa hiçbir siyasi parti barajı aşamayacak yani Meclis'e hiç milletvekili yollayamayacaktı. Sonra malum istatistikler. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e ankete katılanların %77.8'i güven duyarken hükümete güvenenlerin oranı %19, siyasi partilere güvenenlerin sayısı ise %18'de kalıyordu. Bu hali ile siyasiler toplumun en az güven duyduğu meslek grubunu teşkil ediyordu.

Tam "bana bilmediğim bir şey söyle," diye homurdanıp sayfayı çevirecekken gözüme başka bir istatistik ilişti. Medyaya güvenenlerin sayısı %29 idi. Halk en az politikacılara, onlardan bir gıdım daha çok gazetecilere güveniyordu. Ama bu gıdım o kadar azdı ki nerdeyse halkın gözünde politikacılardan farkımız yoktu. Yani tam bir "anneme gazeteci olduğumu söylemeyin o benim genelevde piyano çaldığımı sanıyor," olayı.

Sendeleyerek yerimden kalktım, uçağın ön bölümündeki tuvalete kapanıp eşim görmesin diye gazetenin 21'inci sayfasını çiğneyip yuttum.

Ne zaman oldu bu iş? Ve nasıl oldu? Politikacılar ile giriştiğimiz bu "en az güvenilir olma" yarışında ara açılıyor mu, kapanıyor mu ve kimin lehine?

Yani, kısa bir süre sonra, toplumun en az güvendiği meslek olma şansımız ne kadar fazla?

Basında hiç kimsenin bu işin üzerinde durmaması da ilginç. Başkaları konusunda mangalda kül bırakmamak için her fırsatı değerlendiren basının "dev kalemleri," bu konuda dev at gözlüklerini takıp dev adımlarla olay yerinden uzaklaşmışlardı, herhalde.

Klasik bir ikiyüzlülük örneği. Bir kafa (eğer buna kafa denebilirse) bundan daha çok kuma gömülemez.

Basının ligin son basamaklarını başkalarıyla değil siyasilerle paylaşması bir tesadüf değil. Öyle sanıyorum ki siyasileri yozlaştıran şeylerle basını yozlaştıran şeyler aynıdır. Siyasi yozlaşmanın temelinde kamu yararı konseptinden uzak olmak yatıyor. Basın ise, yozlaşmaya, yoz siyasilere servis vermeyi esas görevlerinin üzerine yerleştirerek başladı. Bu iki endüstrinin önde gelen özelliği halktan çok kendi kendilerine hizmet etmeleridir. Bu ortak özellik bir anlamda onları bir bütünün iki parçası haline getirdi. Her ikisinin de düzelmesi, eğer böyle bir düzelme olacaksa, aynı noktada başlayacak.

Türkiye'de siyaset, öyle görünmese ve çoğumuz farkında olmasak da, büyük bir değişimin eşiğindedir. Mevcut siyasi partilerin ve liderlerin dönemi kapanmak üzeredir. Çünkü ekonominin siyaseti 40 yıldır besleyen enflasyon ve yolsuzluğu kaldıracak takatı kalmadı. Büyük ve parlak değişimlere yol açacak bir çöküntü yaşıyoruz.

Eğer medyada gelişmeleri etkileyebilecek durumda olan yönetici meslektaşlarımız ve patronlar, uyanmazlarsa, bizler de yoz siyasilerle beraber geçmişin çöp tenekesine atılma tehlikesi ile karşı karşıya kalacağız.

Basındaki sorunları sadece adam atarak çözmek mümkün değildir. Önce medyayı bu hale getiren mantaliteyi değiştirmek gerekir.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır