kapat

21.03.2001
Anasayfa
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Limasollu
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Finansinvest
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Yunanistan ve biz

Nazım bir şiirinde; kulesinde düşmanı gözlerken oklanan nöbetçinin dramını anlatır ve der ki: "Yaklaşan düşmanı görüp de haber veremeden öldürülmenin acısını düşündüm."

Uyarı görevlerini yerine getirmek için çırpınan akıllı insanları gördükçe bu dize aklıma gelir.

Son aylarda Profesör Eser Karakaş da aynı acıyı hissediyor olmalı.

Çünkü uyarılarını en etkili, en sonuç alıcı hale getirmek için olmadık ifadeleri deniyor, çarpıcı örneklere başvuruyor ve "Uyanın, uyanın, uyanın!" diye haykırıyor.

Bu değerli düşünce adamı, sık sık Yunanistan örneğini veriyor.

"Bir otomobile binip iki saat gittiğinizde Yunanistan sınırına varırsınız ve orada dünya değişir!" diyor.

Çok haklı.

* * *
Önce plak ve konserlerimle, son yıllarda da kitaplarımla ilgili olarak sık sık Yunanistan'a gittiğimi biliyorsunuz. Geçenlerde otomobille yaptık bu yolculuğu ve Eser beyin dediği gibi İpsala gümrük kapısından geçer geçmez bizi Avrupa Birliği bayrağı karşıladı.

Bir köprüyü aştığınızda Avrupa'ya adım atmış oluyordunuz.

Bu, bir uygarlık değişimiydi.

Avrupa Birliği topraklarına ayak bastığınız anda; yüksek enflasyonu, yasama-yürütme-yargı erklerinin iç içe geçmiş halini, hukuksuzluğu, siyasi zorbalığı, kültürel baskıları ve tepenize yıldırım gibi inen krizleri geride bırakmış oluyordunuz.

Köprünün bu tarafında hâlâ kitap, düşünce, dil yasaklanıyordu; öte yakaya ise özgürlük gelmişti.

Yaşamlarını büyük sıkıntılarla geçiren dostlarım Mikis Theodorakis ve Maria Faranduri artık rahatlardı.

Birlikte Avrupa turnesi yaptığımız zaman, pasaportları her ülkede saygı görüyordu.

Bizim müzisyenler ise potansiyel suçlu gibi karşılanıyor, uzun süre sınırlarda bekletiliyorlardı.

Beni de -ne yazık ki- kendi ülkemin belgesi değil, Birleşmiş Milletler'in verdiği kırmızı büyükelçi pasaportu kurtarıyordu.

Avrupa Birliği üyeliği kendi içlerindeki ideolojik kavgaları katlanılır boyutlara indirgemişti: Bizdeki gibi herkes birbirinin gözünü oymaya çalışmıyordu.

Düşüncenin, kültürün, şiirin, bilimin, edebiyatın, felsefenin yerli yerine oturduğu bir değerler sistemine sahiplerdi.

Gelir dağılımı adaletsizliği toplumu çarpıtmadığı için güçlü bir orta sınıf egemenliği hissediliyordu.

Ve bu durum, huzur vericiydi.

* * *
Yunanistan'a ilk gittiğim 1975 yılında, durumlarının hiç de parlak olmadığını gözlemiştim ve iki drahmi bir lira ediyordu.

Şimdiki durumu ise ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim.

Yunan dostlarımızın bu seviyeye yükselmesine seviniyoruz ama şu soruyu da sormadan edemiyoruz: Neden biz, kötü yöneticiler yüzünden bu ülkenin 65 basamak altına düştük?

Aslında cevap sorunun içinde gizli: Bizi bu hale getirenlerden hesap soramadığımız için.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır