kapat

21.03.2001
Anasayfa
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Limasollu
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Finansinvest
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Bi şehr-i Stanbul ki..

Sahil yolundan geliyoruz gene işe.. Dünya cenneti, cehenneme çevirmek için herşeyi yapmamıza rağmen hala cennet Boğaz'da sabah, insanın güne keyifle başlamasına yol açıyor..

Sahil yolunun üzerine Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu, boydan boya bez uyarılar asmış..

"Dış cephe boyası yapılmamış binalar, belediyemizce yaptırılarak İmar Kanununun 40'ıncı maddesine istinaden masrafın yüzde 20 fazlası ile mal sahibinden tahsil edilecektir."

Mustafa Sarıgül'ün Teşvikiye ve Nişantaşı'nı adam etmek için başlattığı uygulama, Beşiktaş'a da örnek olmuş.. Belli..

Fevkalade gerekliydi.. Bu kampanyasında sonuna kadar Namoğlu'nun desteğindeyiz ve ona bir "Örnek-Simge" başlangıç noktası öneriyoruz..

Kuruçeşme Galatasaray adası..

İnanın kömür deposu iken bundan iyiydi görüntü.. Hiç değilse bir anlamı vardı..

Şimdi, Boğaz'ın ortasında bir çirkinlik anıtı olarak duruyor.. İstanbul'a gelecek Olimpiyat Denetleme Kuruluna bu kentin nasıl zevksiz, beceriksiz, kıymet bilmez insanlar tarafından doldurulduğunu gösterircesine..

(İstanbul'u çamaşırlarını yeni yıkanmış bir kenar mahalleye çeviren o zevksiz, o biçimsiz, mavi beyaz bayrakları da hatırlayın hele..)

İğrenç bir renk.. Kusmuk desem değil.. Çocuk kakası desem değil.. Son boyandığından beri öyle kirlenmiş ki sarı, nereye çeksen gider.. Üç kuruş ilan parası uğruna, ada adalıktan çıkmış, deniz ortasında iğrenç bir bilboard dubasına dönmüş..

Galatasaray bu adayı adam etmez.. Edemez.. Beş kuruşları yok. Varken de etmediler zaten.. Bu ada kulübün yüzkarası oldu hep.. Bunu en iyi bilecek durumdasın Namoğlu..

O zaman sen yaptır hemen.. Sonra da fatura et, 40. madde gereği..

Kuruçeşme sahilden bakılınca her yerden görünüyor.. Burayı pırıl pırıl, ışıl ışıl yaparsan, o zaman anlar Boğaz halkı ki, sözünde ciddisin ve arkasında duracaksın..

Reklam için trilyonlar harcayan boya şirketleri var.. Belki onlardan biri de akıl eder, sponsor olur, "Bu deniz ortası ardiye görüntüsünü, iç gıcıklayan bahar renklerine biz çevirdik" diyebilmek için..

Namoğlu.. İşe en çok görünen, en çok dikkati çeken bu çirkinliğe neşter atarak başlarsan eğer.. Hemen.. Bugün..

***

Başkanla bir kısa tur yapmıştık yörede.. "Şu tabela kirlenmesine bak" dedi.. Bakmama gerek yok. Ezbere biliyorum.. Ama nerdeyse iki ay geçti.. Tabelalar eksilmiyor, artıyor.. Haydi Başkan..

***

Bahar geldi.. Yaz başlıyor..
Ortaköy'de Balyan Ustanın dünya güzeli camilerinden biri var.. Turistler görmek, önünde fotoğraf çektirmek istiyorlar.. Mümkün değil..

Cami çepe çevre demir parmaklıklara alınmış, halktan koparılmış..

İçerden göremiyorsunuz, binalar var.. Sahilden bakamıyorsunuz.. Oradaki yaya yolu, yayalara kapatılmış..

Elimde eski kartpostallar var.. Sahille cami avlusu arasında bir yürüme şeridi görünüyor. Rıhtım alçak, kayıklar yanaşmış. Denizden de gelmek mümkün..

Oysa bugün bir beton yığını ile rıhtım yükselmiş. Duvar yapılmış, yürüyüş şeridi de demir parmaklıkla kapanmış..

Tanrı ile insanın arasına bir kez daha girmişler..

Niye?..

Ben oralarda etrafa bakarken, birisi yaklaştı yanıma..

Tezcan Kumsal'mış adı.. Kendini tanıttı.. Gezi adlı teknenin kaptanı.. Doğma büyüme Ortaköylü..

"Benim çocukluğum, gençliğimde, cami ile deniz arası halka açıktı.. İnsanlar buradan o ince minarelere, o enfes işlemelere bakarlardı. Şimdi caminin görüleceği hiçbir açı kalmadı.."

"Ne oldu?.. Niye" dedim..

"Ahh. Ahh.." dedi, Tezcan Kaptan..

"Rizeli Nuri diye biri cami tuvaletlerini kiraladı.. Sonra yavaş yavaş buranın yönetimini ele geçirdi. Camiyi görmek isteyenlere kapayan o.. Sahile bu çirkin betonu döken o.. Sahildeki yolu kapayınca, avlu oldu, otopark.. Burada araba kullanma eğitimi yapan çocuklar bile gördük.. Oysa babam anlatırdı.. Padişahlar bazan cumaya buraya gelirlermiş, denizden, saltanat kayığı ile.. Yanaşır merdivenlerden yukarı çıkarlarmış.. Bu basamaklar, buranın orjinal mermerleri, sırf camiyi halka kapamak için dökülen betonların altında kaldı, Hıncal Ağabey!.."

Sevgili Namoğlu..
Yanına Ortaköy'ün eskilerinden, eskiyi bilenlerinden birini al. Eski fotoğraflar, kartpostallar var, onlara bak.. Cami ile deniz arasını eski haline getir.. İnsanlar deniz tarafından bu enfes mimariye bakabilsinler.. Bu harikulade caminin etrafında dolaşabilsinler.. Seninle bütün Avrupa'yı gezdik.. Paris'te, Milano'da halktan böyle koparılmış bir tek tarihi kilise hatırlıyor musun?..

Balyan Ustanın camisinin demirlerini çöz Namoğlu.. Çok hayır duası alırsın..

Acilen başkan.. Çok acilen.. Turist otobüsleri hergün yüzlerce yabancıyı, İspanyolundan Japonuna, buraya indirmeye başladılar..

Dünya insanları, bu enfes Balyan'ı doya daya seyretsin, fotoğraflasınlar..

Tanrı ile insan arasına giren o betonları, o demirleri de yok et.. Cami ve sahili, yapıldığı günlere dönsün..

Haydi Namoğlu başkan.. Haydi.. Bugünden tezi yok!..

Polisin birinci görevi..
Polisin birinci görevi nedir?.. En büyük yanılgı burada başlıyor..

Suçluları yakalamak ikinci görev.. Birinci görev, suçu önlemek..

Acaba öyle mi?.. Bizzat polisin kendisine, ilk görevin ne olduğu anlatılmış mı?..

Hayır..

Uygulama tam tersi..

Polis suç işlememizi bekliyor, sonra yakalamak için..

En azından trafik polisinin mantığı bu..

***

Çocukken İkinci Dünya Savaşı filmlerinde dikkatimi çekerdi hep.. Amerikalılar, ya da Japonlar, tarlaya mayın döşerler, başına da levha dikerlerdi.. "Dikkat Mayın" diye..

Yahu insan düşmana kurduğu tuzağı haber verir mi?.. Çocuk aklım almayınca, babama sordum. O asker ya..

"O mayınlar oraya düşmanı öldürmek için konmuyor ki" dedi..

"Ya niye" dedim..

"Geçmesinler diye.."

Düşman arazinin mayınlı olduğunu görecek ve oraya girmeyecek. Başka yol arayacak..

***

Lafı nereye getirdiğimi anladınız değil mi?..

Radarla kontrol yapıyor polis.. Sessiz sedasız.. Radarla kontrol yapıldığını cezayı yiyince anlıyorsunuz, TEM'de.. Sahil yolunda.. Her neredeyse.. Hiçbir uyarı yok..

"Sen hız yap ki, ben ceza yapayım" mantığı var, bizim poliste..

Oysa elin gavuru, radarla kontrol yaptığı her yere, yüz metrede bir levha diker "Dikkat burada hız yapmaya teşebbüs dahi etme, radarla kontrol var, canına okurum.."

Eloğlu senin hızını kesmek için kullanır radarı.. Kazayı önlemek için..

Bizim polisin senin hız yaparken kaza yapmanla ilgili değildir.. O tutsun ceza yazsın..

Arabanızı park yasağı olan yere bırakırsınız..

Ya hiçbirşey olmaz..

Ya ceza yazılır..

Ya da gelir arabanızı bulamazsınız. Çekilmiştir.

Hiçbirşey olmaması, devlet anlayışının lagarlığındandır. Kontrol da azdır, cezalar da.. Kimse umursamaz.

Ceza yazılması, doğru şıktır, yapılması gerekendir.

Arabanın çekilmesi ise, işte bizim "Sen suç işle, ben canına okuyayım" mantığının eseridir.

Eloğlu, park yasağına, sadece park cezası keser.. Arabayı sadece, trafiği engelleyen bir yere koydu isen çeker.. Sadece o zaman..

Peki sen nerden bileceksin bunu.. Bildirir.. 50 metre ara ile "Dikkat, buraya saat falan ile filan arasında park edenlerin arabası çekilir" diye yazılır.. Polis seni "Park edersen çekerim" diye uyarır, park etmeni bekleyip arabanı çekmez..

Böylece Anayasanın "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesi de ihlal edilmez..

Park yasağına para cezası ayrıdır, araba çekme cezası ayrıdır. Bu ayrımın işaretlerinin de ayrı olması gerekir. Polis keyfine göre ceza uygulayamaz.

Arabamı nereye bırakırsam ceza öderim, nereye bırakırsam arabam çekilir, nerede kelepçelenir, bunların hepsinin ayrı uyarısı olmak zorundadır. Başıma ne geleceğini bilmek de benim anayasal hakkımdır.

Birilerinin bizim trafik polislerine bunu anlatması gerek ama, kim.. Ne zaman?..

Bu ülkenin en iyi yetişmiş trafik uzmanı polis şeflerini her iktidar, her bakan değişiminde görevden ala ala bir hal oluyoruz. Adam tam işin püf noktalarını öğreniyor, hadi kızağa.. Sonra yenisinin eğitimi başlıyor.. Tam öğreniyor o da kızağa.. Yığınla uzman yetişiyor, kızak uzmanla doluyor ve bu yüzden trafik sorunları hep ayni kalıyor..

Trafik bambaşka bir eğitim, kültür işi.. Hızla gelişiyor. Uzmana, bu uzmanın da, durmadan yenilikleri izlemeye ihtiyacı var..

Bizim sistem buna imkan tanımıyor.

Aslında, Türkiye'de trafik polisi, trafik suçların önlemek değil, bütçe kanununda yazılı tahmini "Cezalar" hanesini doldurmak için var..

Hadi biri çıksın da aksini söylesin, yanlış yazdığımı iddia etsin görelim..

SEVDİĞİM LAFLAR
Gençlerin istekleri:

Aşk, para, sağlık

Yaşlıların istedikleri:

Sağlık, para, aşk

Paul Geraldy

(Teşekkürler Hasan)

BİZİM DUVAR
Işıkara'dan sonra bu yılın en seksi erkeği şimdiden belli: Kemal Derviş

Hakan&Utku

TEBESSÜM
Fıkra Tamer Korugan'dan

Saddam ölürken son nefesini vermeden önce başucunda bulunan büyük oğlu Uday'a sorar;

"Merak ettiğim tek bir şey var. Sen başa geçince halk arkandan gelecek mi. Ne düşünüyorsun?"

"Gelecekler"der Uday,

"şüphesiz gelecekler."

Saddam "Ümit ederim" der "..

ama ya gelmezlerse?"

"Problem değil" der Uday "

o zaman da senin arkandan gelecekler."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır