kapat

12.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
iku
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN DÜNDAR(cdundar@sabah.com.tr )


Batı kavşağında

70 küsur milyon insan, Batıya doğru 200 yıllık uzun yürüyüşümüzde kritik bir kavşağa geldik.

Burada yol ikiye ayrılıyor.

Biri Batı yönünde devam ediyor, diğeri U dönüşle geriye gidiyor.

Tarihi bir yol ayrımı bu...

Yüzyıl başına rastlayan hayati bir karar noktası...

***

Avrupa Birliği'nin (AB) genişlemeden sorumlu temsilcisi Gunter Verheugen bugün tek bir soru sormak üzere Ankara'ya geliyor: "Vaat ettiğiniz reformlardan hangilerini, ne zaman yapabilirsiniz?"

AB, Ankara'nın vereceği cevaba göre bu sonbaharda Türkiye için "Katılım ortaklığı belgesi" hazırlayacak. Ankara ise yıl sonunda bu belgeyle uyumlu bir "Ulusal program"la neyi ne zaman yapacağını dünyaya ilan edecek.

Helsinki öncesi Türkiye, haklı olarak Avrupa'nın aday ülkeler arasında ayrımcılık yaptığından, kendisine tam üyelik kapısı açmadığından yakınıyordu. Helsinki'de bu haksızlık düzeltildi. Avrupa, "Ayrımcılık yok. Herkes için geçerli kriterler var. Uyan girer" deyip Türkiye'nin adaylığını ilan etti.

Orada çektirilen Avrupa fotoğrafına giren 13 aday ülkeden 12'si 7 aydır bir ulusal seferberlik ruhu ile tam üyeliğe hazırlanıyor. 13. üyenin ne yaptığını kısaca hatırlatalım:

***

Tam üyelik kapısı açılınca Türkiye, tembelliğine bahane arayan talebeler gibi, ayak diremek için yeni bir gerekçe buldu.

"Kopenhag kriterleri bizim özel durumumuza uygun değil".

Yüzeyde bürokraside tam üyelik hazırlığı sürer gibi görünüyor; ancak ülkedeki bütün güç dengelerini alt üst edeceği anlaşılan bu "kriterler", derin sularda müthiş çalkantılar yaratıyor. İçten içe bir bilek güreşi yaşanıyor. Uyum sürecinin koordinasyonunu üstlenen İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu, baharda bir taslak rapor hazırlayıp ilgili kuruluşlardan görüş istedi.

Gelen öneriler, aslında her kurumun, bugüne dek sahip olduğu egemenlik haklarından ne kadarını devretmeye hazır olduğunu gösterecekti.

İçişleri'nden Milli Eğitim'e, Maliye'den Genelkurmay'a, DPT'den Dışişleri'ne kadar birçok ilgili kurumun üst düzey bürokratları ortak rapor ve takvim hazırlığı için günlerce toplandılar. Cesur öneriler de çıktı:

Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu, DGM'lerin yerini uzmanlık mahkemelerinin almasına, sivillerin askeri mahkemede yargılanmasına son verilmesine, idam cezasının kaldırılmasına, MGK içinde sivil üye sayısının artırılmasına sıcak bakıyordu; ama MGK Genel Sekreterinin bir sivil olmasına, Yüksek Askeri Şura kararlarının yargı denetimine alınmasına ve en çok da Türkiye'nin ulusal bütünlüğüne zarar verecek siyasi adımlar atılmasına karşıydı. Bunlar için "uygun koşulların beklenmesi"ni tavsiye ediyordu.

Buna karşın Dışişleri Bakanlığı, "Kapsayıcı Anayasal vatandaşlık" kavramını ortaya attı. Fransız hukukundan alınan bu kavram, adeta "ulus devlet" kavramını yeniden inşa ediyor, herkese din, dil, kültür veya etnik farklılığını koruyup geliştirme özgürlüğü tanıyan yeni bir yurttaşlık anlayışı öneriyordu. Böylece Kopenhag kriterlerine uyarken, farklı milliyetçilik akımlarını da ayrılıkçı çizgiye düşmeden kucaklamayı tasarlıyordu.

İşte devlet içindeki görüş farklılığı bu noktada açıkca ortaya çıktı. MGK, önce bir yazıyla, önerilen kavramın "Dışişleri'nin resmi görüşü olup olmadığını" sordu. Sonra da kavramı nihai rapordan çıkarttırdı.

Bir kez daha görüldü ki, tartışmalar gelip Kürt sorununda, özellikle de Kürtçe televizyon ve eğitim meselesinde düğümleniyor. Ve düğümü çözme işi, siyasi otoriteye kalıyor.

Şimdi bürokrasinin hazırladığı "Kopenhag Siyasi Kriterleri Işığında Alınması Gereken Önlemler" başlıklı rapor Ecevit'in masasında...

Eğer siyasi otorite, rapordaki yaklaşım ve takvimi benimserse, 2003'e kadar aile içi şiddetten sinema teliflerine, gümrük vergilerinden yiyecek standardına, işkenceden düşünce suçlarına, RTÜK'ten CMUK'a kadar herşey, ama herşey elden geçirilip, çağdaş standartlara göre yeniden düzenlenecek.

20 yıldır AB'yi izleyen Ahmet Sever, bunun "Türkiye'nin yakın tarihinde yaşadığı en köklü reform hareketi" olduğunu söylüyor: "Şu anda doğum sancılarını yaşıyoruz; ya düşük yapacağız, ya bebek doğacak" diyor.

Hayatını bu kadar etkileyecek bir kararda kamuoyunun bu kadar bilgisiz, ilgisiz ve sessiz olması hepimizi kaygılandırmalı...

Çünkü bu kavşakta kaybedilecek ya da doğacak olan, bizim geleceğimiz...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır