Kahkahalı durumlara demagojik peçeler...

Yarın Türkiye son 100 yılın en sıcak gününü yaşayacak..

Meteorolojiden sorumlu Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu, 13 Temmuz Perşembe sıcağını, daha pazartesinden haber verdi ve tüm vatandaşları uyardı...

Mirzaoğlu'nu kutlarız. Hiç kuşkusuz kendisi tarihe, halk yığınlarına doğruyu haber vermiş az Bakan'dan biri olarak geçecek...

Şayet kendisi, militer kökenli siyasetçilerimizde de sık rastlandığı gibi, İttihatçı geleneğine bağlı bir hamaset nutukçusu olsaydı, şöyle de diyebilirdi:

- Türk milleti şanlı tarihinden miras aldığı kahramanlıkla Doğa'nın her türlü olumsuzluğuna karşı dimdik ayakta duracak güçtedir. Sıcak ona vız gelir...

Dünkü gazeteler, Türkiye'deki palavra cılbırı üstüne düzenlenmiş bir mizah albümü gibiydi.

Milliyet boydan boya şöyle bir manşet atmış ve sonuna da bir ünlem işareti koymuştu:

"Zamanlama harika!"
Manşetin altındaki Kadife Şahin'in haberi şöyle başlıyordu:

"Tarih 9 Temmuz 2000. Yer Türkiye'nin gözde oteli Çırağan. Yıllık toplantı için İstanbul'u seçen otomobil devi Daimler Chrysler'in zirvesi yapılıyor. Şirketin tepe yönetimi, ABD eski Başkanı Bush ve dünyaca ünlü konuklar, dikkatle kürsüde konuşan Türk yetkiliyi dinliyor.

Ekonomik programın başarısını anlatan Türk yetkiliye, bir konuk, 'Bütçeden altyapı yatırımlarına ayrılan kaynak neden düşük' diye sordu. Yetkili tam 'altyapıya çok önem veriyoruz' diyecekken elektrik kesildi. Salonda gülüşmeler oldu. Toplantıya ara verildi.

Devreye giren jeneratör, klima cihazını çalıştırmak için yeterli olamadı. Konuklar da, kürsüdeki yetkili de bol bol terledi."

Böyle bir durumda İttihatçı demagojilerine bağlı bir siyasetçi şöyle derdi:

- Çağımızda teknoloji ne kadar ileriye gitse de, yine böyle ufak tefek sakatlıklar oluyor. ABD bile dışardan gelecek saldırı füzelerine karşı milyarlarca dolar harcayarak yapmaya kalktığı savunma füzelerini, bir kaç gün önceki denemede ateşleyemedi.

Ne var ki, dünkü Sabah da, Türkiye'nin enerji çıkmazını çekmişti manşetine...

Dünkü Yeni Binyıl'da da, "Türkiye yetişmiş avukat bulamıyor" başlıklı bir haber vardı ilk sayfada.

Türkiye'yi bir dönem, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde savunmuş olan Prof. Dr. Bakır Çağlar, Türkiye'nin kendisini savunacak avukat bulmakta zorlandığını, bu yüzden şu an sırada bekleyen 2 bin 115 davayı da kaybedeceğini söylemişti.

Böyle bir açıklama karşısında İttihatçı geleneğine bağlı bir demagog acaba ne derdi?

Bizce şöyle derdi:

- Türkiye, Türk düşmanlarına karşı kendini savunmaya tenezzül etmeyecek kadar güçlüdür. Gerçek kararı tarih verecektir..

Posta'nın da manşeti kahkahalıydı ve şöyleydi: "Devlet 'alo'suz kaldı"

Alt manşette durum şöyle açıklanıyordu:

"Türk Telekom borçlarını ödemeyen kamu kurum ve kuruluşlarının telefonlarını bir bir kesmeye başladı. Önce Muş'ta telefonlar sustu, sıra diğer illere geliyor"

İttihatçı geleneğine bağlı militer kökenli bir siyasetçi, buna da şöyle diyebilirdi:

- Bir de Türkiye'de demokrasi yok, özgürlük yok diyorlar. Gerektiğinde Devlet'in telefonlarını kesme hakkı bile var işte. Daha ne istiyorsunuz yani?

Hürriyet'de Sedat Engin "İki ayrı Türkiye" başlığı altında, Türk toplumunun tüketim harcamalarını inceleyen AC Nielsen Zet araştırma kuruluşunun, Türkiye nüfusunu 6 kategoriye ayırdığını yazıyordu.

Ulusal gelirin bölüşümü açısından durum tam bir rezaletti.

Bunu da ancak, her Hazine'den geçinmelinin, resmi bir konuşmaya başlarken asla ihmal etmediği ortak amentümüzle peçeleye bilirdik:

- Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğüne asla gölge düşüremeyiz..

Türkiye gerçekte bir mizah panayırı, yüreği yananları çok olmasa...