kapat

12.07.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
iku
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Çok çalışanların hatası da çok olur


Başlarken

Bu yazı dizisini yazmamın sebebini merak ediyorsanız, söyleyeyim; hatırlayacaksınız, 1-2 ay önce bir TV'de, birinin elindeki hortumla bazı insanları döverken görüntülendiği bir olay seyrettik. Olayın kahramanı tanınmıyordu ama medyada çıkan bu görüntülerden sonra, karakolda adam döven kişinin Hortum Süleyman lakaplı bir başkomiser olduğu söylendi. Hakkında çeşitli yazılar yazıldı, ahkam kesildi. Sonunda Hortum Süleyman adındaki polis görevlisi "Kan içici, hain, dayakçı" olarak tanıtıldı.

Ben önce olayları uzaktan seyrettim ve hiç de yorum yapmadım. Ama içimden bir ses "Bul şu Süleyman'ı da konuş..." deyip durmaya başlayınca, kendime bir görev çıktığını hissettim ve bu yazı dizisini hazırladım. Bahse konu edilen Beyoğlu'nda incelemeler yaptım. Semtin insanları ile görüştüm. Esnafıyla, gece kulübü sahipleriyle, gece yarısı boy gösteren travestilerle, sokaklarda satış yapan küçük çocuklarla, alemcilerle, Çiçek Pasajı'nda demlenen akşamcılarla, yollarda gezinti yapan sade vatandaşlarla konuştum. Onlara "Beyoğlu'nu nasıl bulduklarını..." sordum. Çok da enteresan cevaplar aldım.

Herşeyden önce, şaka-maka ben de gençliğimden beri Beyoğlu'na çıkmadığımdan, gördüğüm yeni Beyoğlu'nu çok beğendim. Çünkü bugünkü Beyoğlu, Avrupa büyük şehirlerinde yapıldığı gibi, trafikten arınmış, yayalara tahsis edilmiş olan İstiklal Caddesi ile bayağı gezilecek ve görülecek bir alış-veriş ve kültür merkezi haline gelmiş. Tabii bu benim görüşüm...

Bizim zamanımızda bir Alkazar Sineması var dı ki, girebilmek oldukça zordu. Kabadayıların, itlerin kopukların işgali altında idi. O sinemaya girebilmek için "32 paça pantalon ve yumurta topuk ayakkabı giymek lazım" denirdi. Şimdi ise, soğuk hava tertibatlı, vizyondaki filmleri oynatan modern bir sinema haline gelmiş. Saray Muhallebicisi ise, tarihsel ününü koruyor. Oraya da uğrayıp, pudra şekerli su muhallebisinin tadına baktım. Üstüne eskiden olduğu gibi, yine gül suyu koyuyorlardı. Sayısı azımsanamayacak kadar çok kafeler, gençler için elektronik oyunlarla düzenlenmiş atari salonları Beyoğlu'nu bir başka medeni hale sokmuş. Vakko ilk zamanki asaleti ile ortada durmakta ve diğer ünlü giyecek ve yiyecek-içecek mağazaları bütün şıklığı ile göz kamaştırmakta... Koca İstiklal Caddesi'nde bir tek dilenci yok...

Diyeceğim o ki, eski Beyoğlu ile yeni Beyoğlu arasında çok fark var. Tabii yenisinin lehine...

Falaka nedir?
Ansiklopedilerde; Yunanca "phalangas", yani bildiğimiz palangadan gelme bir alet... Ayakları ip ve sopa arasına sıkıştırarak tutan dayak aleti... Eskiden cezalandırılacak olan insan yere yatırılır, elinde sopa olan bir yetkili, o yere yatırılan adamın tabanlarına belirli aralarla vurarak, cezalandırma görevini yapardı.

Osmanlı İmparatorluğu devrinde okullarda suçlu öğrencileri, toplumda yolsuz ve kanuna aykırı davranışlarda bulunanları cezalandırmakta kullanılan bir alet idi...

Falaka adı ünlü romancılarımızın konularında da geçmiştir. Bunlar arasında Hüseyin Rahmi Gürpınar, Falih Rıfkı Atay, Halide Edip Adıvar ve Ömer Seyfettin'in eserleri gösterilebilir.

Hortum Süleyman'la Fatih Ekipler Amirliği'nde görüştüm. Heybetliydi ama yüreğinin sıcak olduğunu gördüm

Yapmamış mıydı? Yapmıştı. Ama yaptığı görevin ifasıydı. "Çocuğu!ellerken gördüğüm birine nasıl dayanırım ki" dedi

Lise mezunu... "Aylak oturup, üniversiteye kaydımı yaptırıp üst rütbelere gelebilirdim, ama ben çalıştım" diyor

Günlerce milletin dilinden düşmeyen isim; Hortum Süleyman... TV'deki görüntülerde, hortumla nezarethanedekileri büyük soğukkanlılıkla döven bu polis görevlisini tanımak, okuyuculara da tanıtmak için harekete geçtim. Gerçi kendisini daha önce hiç görmemiştim.

Yaptığım girişimler sonunda, gerekli izinleri alarak ve kendisine de hiçbir şeyi çarpırtmadan yayınlayacağıma söz vererek, Başkomiser Süleyman Ulusoy ile amiri olduğu polis biriminde görüştüm. Şu anda Fatih Emniyet Amirliği'ne bağlı Ekipler Amirliği'nin başı olarak görevde. İlk karşılaşmamızda onu şöyle bir süzdüm... Gerçi heybetli bir cüssesi vardı ama konuştukça yüreğinin çok sıcak olduğunu gördüm.

CANAVAR GİBİ TANITTILAR
Yapmamış mıydı?.. Tabii yapmıştı. Yapmıştı ama kendisine göre verilen bir görevin ifasıydı... Halktan gelen taleplerin yerine getirilmesiydi... İlk sözü şu oldu; "Ahmet ağabey, beni canavar gibi tanıttılar. Herşey bir yana, Allah'ını seversen belirsiz bir saatte benim çalıştığım büroya bir gel de, nasıl görev yaptığımızı anla..." Belirsiz bir zamanda ziyaret edeceğimi ve bu ziyaret sırasında enine, boyuna her tarafı görüp, inceleceğime dair söz verdim. Ve geçenlerde, Fatih Ekipler Amirliği'ne gittim.

Makamında bana "İnanır mısın dayağa karşı olanların en başında gelenlerden biriyim. Ama atmadım mı? İnsanlar bazen sinirleniyor. Görev yaparken bazen kendine hakim olamıyor. Düşünün, 13-14 yaşında kız çocuğunu kucağına oturtmuş, orasını, burasını ellerken gördüğüm birine nasıl dayanırım ki... Küçücük çocuklara tiner koklatarak, onları perişan edenlere nasıl hoş geldin denir ki... Ömrümüz çalışarak geçti, hem de çok çalışarak. İşte benim suçum aslında çok çalışmak. Ama bildiğiniz gibi, çok çalışanın hatası çok olur..."

DİPLOMAYI HALKTAN ALDIM
Hortum Süleyman bayağı dertli. Beni yakalayınca, başladı içini dökmeye. 2-3 saate yakın sohbet yaptık. Enine, boyuna herşeyi sordum, cevapladı. Bütün açıklığı ile görevlerdeki incelikleri, polisin halkla ilişkisini, vatandaşın davranışlarını, esnafın desteğini, kötü kişilerin düşmanlıklarını ve hakkında yazılanlardan ve söylenenlerden bir kısmının hiç olmadığını anlattı. Anlattıklarına şahit olarak da, sanatçılardan Kadir İnanır, Yılmaz Duru, Ülker Sokak'ta oturan Profesörleri, bazı iş adamlarını ve eşcinselleri gösterdi.

Sonunda "Lise mezunu olarak bu mesleğe başladım. Aylak, aylak oturup, üniversiteye kaydımı yaptırıp daha üst rütbelere gelebilirdim ama ben çalıştım. Mesleğimin gereği neyse onu yaptım. Anlayacağınız üniversiteyi bitiremedim ama ben diplomayı Beyoğlu halkından aldım. Polisle vatandaşı barıştırdım. Onların karakola rahatlıkla girmelerini sağladım" dedi.

Baktım içi çok dolu, sorularımı sıralamadan önce onu dinlemiş olmak belki de daha iyiydi. Sıra benim sorulara geldiğinde, şöyle oturdu ve "Önce birer kahve içelim Ahmet ağabey" dedi.

YARIN
* Hortum Süleyman, 40 yıllık polis muhabirliği deneyimi olan Ahmet Vardar'ın soruları karşısında ne yaptı?

*Süleyman Ulusoy'u esnaf travestiler, tinerciler nasıl tanıyor?

* Vitali Hakko ne düşünüyor, ne diyor?


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır