kapat

28.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN DÜNDAR(cdundar@sabah.com.tr )


Gen-etik

Hepimiz heyecan içindeyiz. Bilim, "Tanrının dili"ni sökmeye başladı.

İnsanoğlu, kendi alınyazısının yazarı olmaya koşuyor.

Genetik devrim, hem dertlerimizin devasını, hem de uzun yaşamın sırrını vaat ediyor. Ve bizler, "ölümsüzlüğün düşünü gören ölümlüler", kaderimizin ana rahminde düzeltilebilmesi olasılığını zafer çığlıklarıyla karşılıyoruz.

***

Acaba erken bir sarhoşluk mu bu..?

Tarih boyunca "teknik" ve "etik" hep birbirini kovaladı. Teknik, hep önce koştu, etik ardından yetişmeye çalıştı. Kuşkusuz şimdi de öyle olacak.

21. Yüzyılın bilimi sayılan genetik mühendisliği, "insanoğlunun kullanım kılavuzu"nu ortaya çıkarırken, etik bunu "kimin" ve "nasıl" kullanacağı sorusuyla çıka gelecek.

1930'larda Amerika'da "Öjeni hareketi" başlamıştı. Bu hareket, arzu edilen genlere sahip olan insanların çoğalmasının teşvik edilmesini, genleri beğenilmeyenlerin çocuk sahibi olmasının engellenmesini savunuyordu.

İyi de "arzu edilen gen"ler hangisiydi ve kimin çoğaltılıp, kimin köreltilmesi gerekeceğine kim karar verecekti?

Bu tartışılmadan, Naziler, "genetik ıslah düşleri"yle geldiler ve biyolojik olarak mükemmel nesiller yetiştirme amacıyla faşizmin temellerini attılar.

Onları durdurmak ancak yine bilimin "insani amaçlar"la ürettiği bir tekniğin kullanılmasıyla, "atom bombası"yla mümkün olabildi.

***

"Ebediyet" düşlerinizi bulandırmak istemem. Ancak konunun dünyada sadece "Yaşasın 80'imizde de aşık olabileceğiz" boyutuyla tartışılmadığını, bu "genetik müdahale"ye etik kaygılarla ciddi bir muhalefetin var olduğunu hatırlatmakta da yarar var. Muhalefetin temeli insani bir kaygıya dayanıyor:

Tanrının şifreleri çözülürken, kainatta "tanrısal adalet"i yeniden tesis işini kim, nasıl yapacak?

"Kader"in anahtarını kim elinde tutacak?

Önceki gün ilk sonuçları açıklanan, "İnsan Genom Projesi" yeni yeni tartışılmaya başladığında Ankara Tabip Odası "Etik bunun neresinde" (Ankara, 1997) başlıklı bir kitapla duyarlı tıpçıların sesini duyurmuştu. O kitapta A.Ü.Tıp Fakültesi'nden Dr. Nükhet Büken, "Genetik ve Etik" başlıklı bir makalesinde tam da bugün sözünü ettiğimiz kaygıları gündeme getiriyordu:

"Bilimsel ilerleme o kadar hızlı ki, bunun doğuracağı sonuçları, bizi götürdüğü yeri yeterince anlayıp değerlendiremeden uygulama tehlikesiyle karşı karşıyayız" diyordu Dr. Büken...

Peki yaşadığımız "genetik ihtilali" bizi nereye götürüyor?

İnsan bedeninin yapı taşlarının "ıslah edilerek" yeniden düzenlendiği bir tahakküm yüzyılına mı...?

"Genetik denetim" ve "genetik ayrımcılık"ın çağına mı?

İşe girerken genetik kodlarımızın sorulduğu, buna göre etiketlendiğimiz, dışlandığımız ya da yüceltildiğimiz bir dünyaya mı?

Alışveriş merkezlerinde, üstün genlerin patent hakkına sahip dev tıp firmalarının "soylu gen standları"ndan alınabilecek "başarmış" insanların genlerinden kopyalanarak üretilecek "sipariş insan" dönemine mi? Genetik özürlüleri ayıklanmış, global bir "insan üretme çiftliği"ne mi?

***

Dr. Nükhet Büken'in yazısı, bu sorulara yanıt ararken son derece ilginç birkaç örnek olayı tartışmaya açıyor.

Biri şu:
Doğuştan kör bir çift, çocuk sahibi olma isteğiyle genetik danışman olarak size başvurdu. Bir yanda çocuk isteyen bir ana baba, öbür yanda gelecekte karşılaşacağı sorunlar ortada olan bir bebek var. Nasıl bir danışmanlık verirsiniz?

İkinci soru şu:
6 yaşındaki oğlunuzun okulundan çocuğunuzun genetik değerlendirme formunu istediler. Testte çocuğunuzda anti-sosyal davranışa yol açan bir kromozom yapısı saptanmıştı. Gönderseniz, potansiyel suçlu sayılmasından korkuyorsunuz. Göndermeseniz ileride doğabilecek sorunlardan sakınmak için bugünden gerekecek özel ilgiden yoksun kalacaksınız. Ne yaparsınız?

Üçüncü soru:
50 yaşındaki bir babada Huntington korcası saptandı. Ancak baba, hastalığının ailesine bildirilmemesini istiyor. Oysa 30-40 yaşında belirtileri saptanan ve kısa bir süre sonra ölüme yol açan bu hastalık kalıtımla geçtiği için adamın çocuklarında ölüm riski yüksek. Bir yanda hastanın "sır saklama hakkı", öte yanda, aile bireylerinin "bilgilenme hakkı" var. Kararınız ne olur?

Soruların tartışmasını Cumartesi Sabah'a saklıyorum.

O güne dek, hepinize, "Genom ömürler versin."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır