Ecevit bağırıyordu: "Beni de vurun kalleşler"
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "Güvercin kurdu yiyemez" dediği geçen Pazar ben de Nevşehir'deydim. Şehrin caddelerinden geçerken 20 yıl önce o gün, o caddelerden yükselen silah sesleri çınladı kulaklarımda...
Tam 20 yıl önce 18 Haziran günü Nevşehir'de Ecevit'e ateş açılmıştı.
Ecevit, partinin öldürülen il başkanının cenazesi için yanında 100 parlamenterle gitmişti Nevşehir'e... Cenazeyi taşırken bir inşaattan konvoya ateş edilmiş, kurşunlar Ecevit'in başını sıyırıp taşımakta olduğu tabuta saplanmıştı. Büyük panik yaşanmış, 20 dakika süren çatışmada 5'i parlamenter, 7 kişi yaralanmıştı. Ecevit, bir yandan "Burada devlet yok mu" diye soruyor, bir yandan da haykırıyordu:
"Vurun...? Beni de vurun... kalleşler..!"
***
Ah hafıza... ah hafıza..!
"Kurt-kuş masalları" arasında nasıl da unuttuk bunları...
"Bayat hikaye" değil mi? Bakalım öyle mi:
Ecevit'in taşıdığı tabutun içindeki adam, Nevşehir eski milletvekili Zeki Tekinel'di.
Onu öldürmekten ömür boyu hapse mahkum olan ülkücü kimdi peki?
Ağca'ya, Nevşehir emniyetinden sahte pasaport alan Ömer Ay..
Ağca'nın pasaport numarası 136635'ti.
Ay'ın pasaport numarası: 136636.
Ömer Ay, saldırıdan sonra Nevşehir Ülkü Yolu derneğine kaçmıştı. Derneğin kurucusu Abdullah Çatlı'ydı.
Ağca ne demişti Güneri Civaoğlu'na?
"Aslında önce Ecevit'i öldürmeyi düşünmüştük".
***
"İpekçi cinayetinin 5 kilit ismi"nin, cinayetten sonra ne zaman başları derde girse "gizli bir el" tarafından kurtarıldılar:
Ağca, İpekçi suikastından idamla yargılanırken 1979'da Kartal Askeri Cezaevi'nden kaçırıldı.
Çatlı, Bedrettin Cömert suikastından aranırken 1978'de Sakarya'da yakalandı, 48 saat sonra bırakıldı. 1982'de bu kez Zürih'te sahte pasaportla ele geçti, yine 48 saat sonra salıverildi.
Mehmet Şener Zürih'te Çatlı'nın yanındaydı. O da daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.
Oral Çelik, 1982'de İsviçre'de yakalandı, 10 gün sonra bırakıldı. Türkiye'ye döndü. Malatya'da süren bir cinayet davası vardı. Davanın en önemli belgesi "dosyadan kayboldu". İpekçi davasında kendisini teşhis eden tanık da "korunma talebi karşılanmadığı" için ifadesini değiştirdi. Çelik de salıverildi.
Yalçın Özbey, 1983'te Almanya'da gözaltına alındı, 2 ay sonra salındı. 3 yıl önce İnterpol tarafından aranırken bu kez Belçika'da yakalandı, Türkiye girişim yapmayınca 24 saat içinde serbest kaldı.
Ağca ve arkadaşlarının sahte pasaportları aldıkları dönemde Nevşehir Emniyeti'nde İbrahim Şahin görev yapıyordu. Papa suikastından sonra Ağca'nın nasıl yurt dışına çıkabildiği merak edilince her nasılsa Nevşehir Emniyeti'nde bir yangın çıkmış ve kayıtlar kül olup gitmişti.
Yine o dönem adı işkence olaylarına karışan İbrahim Şahin, Kozaklı'daki açılan bir davada "işkenceci" olarak yargılanmış, 2 yıl ağır hapis ve "meslekten men" cezası almıştı. Dosya Yargıtay'a giderken bizim "gizli el" devreye girmiş ve Şahin'in mahkumiyet kararının yazılı olduğu 2 safya her nasılsa kaybolmuştu. Yargıtay, o iki eksik sayfayı gerekçe göstererek kararı bozdu. Şahin yeniden mahkeme önüne çıktığında avukatı Şükrü Karaca dosyanın zaman aşımına uğradığını söyledi ve dava düştü.
Şahin, polislikten ihraç edilecekken, terfi ettirilerek Özel Harekat Şube Müdürlüğü'ne getirildi. Şimdi çete davasında sanık...
Avukatı Şükrü Karaca ise yıllar sonra Çatlı'nın eski dostlarıyla birlikte şirket kurarak Tansu Çiller'e danışmanlık yaptı. "Bu ülke için kurşun atan da, yiyen de şereflidir" sözünün patentinin ona ait olduğu söylenir.
***
Susurluk patladığında bütün bunları Celal Kazdağlı ve Erbil Tuşalp'le birlikte yaptığımız 40 Dakika programında ortaya sermiştik. Bugün "Ağca zaten konuşmaz" diye umutsuzlananlar, şu listeye bakıp yapacak başka işler olduğunu düşünmüyorlar mı?
İşe sıfırdan, Ağca'yı ve arkadaşlarını koruyanlardan başlamak, "senaryo"yu ve "başroldekiler"i daha kolay çözmemizi sağlamaz mı? Nevşehir'de "Beni de vurun kalleşler..." diye haykıran Ecevit bugün Başbakan... 20 yıl önce kendisine ateş açanların, katillere sahip çıkanların kimler olduğunu, en yakınındakilere sorsa öğrenebilecek durumda...
Sorsa ya..!
Yerim kalsa, "Kurnaz tilkiyle karga" masalını anlatacaktım size...
Neyse, başka sefere...