Kaderine terkedilmişlikten, bakımsızlıktan viraneye dönen tarihi Moda iskelesine Deniz Ticaret Odası sahip çıkıyor. Oda'nın önündeki son engel de ortadan kalktı, Koruma Kurulu'ndan restorasyon onayı çıktı. Çağdaş Türk mimarisinin büyük ustalarından Vedat Tek'in eseri Moda iskelesinin kurtarılması açısından güzel bir gelişme. Yalnız, SABAH-İSTANBUL'un ayrıntılarıyla vurguladığı önemli bir eksiklik var.
Deniz Ticaret Odası'nın tarihi iskele binasını sadece kendi üyelerinin yararlanabileceği bir lokale dönüştürmeyi planladığı belirtiliyor. İşte bu yanlış. Çünkü başta Modalılar ve Kadıköylüler olmak üzere İstanbullular'ın özlem ve beklentisi, binanın kendilerine açılması. Onlar Moda iskelesinin, örneğin halka açık bir kafeteryaya dönüşmesini istiyorlar. Bu zarif binada Moda Koyu'nun eşsiz manzarasına karşı oturup çaylarını kahvelerini içebilmeyi, soluklanabilmeyi özlüyorlar. İskelenin, hiç değilse mesai saatlerinde düzenlenecek bir-iki vapur seferiyle işlevsellik bağlamında da yaşamasını istiyorlar. İskele restore edileceği için seviniyorlar; ama kendilerine kapalı tutulması fikrini isyan ediyorlar.
BİZCE de kentlerle, bölgelerle, semtlerle bütünleşmiş, onları simgeleyen yapıların halktan yalıtılması, yanlış olduğu kadar, iyi sonuç vermeyen ve kalıcı olamayan bir yöntem. Örneğin tarihi Kadıköy iskelesinin üst katı bırkaç kez Denizcilik Bankası sosyal kuruluşlarının lokaline dönüştürüldü. Hiç biri yürümedi; kapanıp gittiler. Oysa bu gibi mekanlarla halkın arasına herhangi bir engel konulmaması, bunların halka tamamen açık tutulması çok daha uzun ömürlü ve rasyonel sonuçlar veriyor. TURİNG Kurumu'nun halkla her zaman cıvıl cıvıl dolu olan, şenlik ve coşku fışkıran işletmeleri, bu gerçeği tartışılmaz biçimde gözler önüne seriyor.
TURİNG de o mekanları "kendi üyelerine özel, seçkin lokaller"e dönüştürebilirdi. Yapmadı; halka açtı. Tarih ve doğayı, halktan da ilgi, sevgi, sorumluluk talep ederek... Ve sağlayarak yaşattı.
AYNI halk katılımı sağlanmazsa Moda iskelesi belki onarılır, ama "ruhsuz" kalır.