kapat

18.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Bugün Babalar Günü!..

Bugün Babalar Günü ve işte size benim artık gelenekselleşen yazım.. Bir kere daha..

Babam atalarının Kafkasya'dan gelmiş olması ile övünürdü hep.

Evimizde, subay babam nereye tayin olursa olsun, birlikte götürdüğümüz iki simge vardı, Kafkasya'dan atalardan gelme.

Birisi, üzerinde gerçek ödül mühürler bulunan Çerkez Semaveri, ki şimdi benim salonumu süslüyor. Öteki de üzeri elle yapılmış, oyma ve gümüş işlemelerle süslü av tüfeği. Bakmaya kıyamayacağınız güzellikte bir Kafkas çiftesi.

Savaş sonrası yıllarda, kaç kez anlattım sizlere, radyo bile yoktu doğru dürüst. Günde iki saat deneme yayını yapan ve parazitten zor dinlenen bir postane radyosu dışında. Sinema minema hak getire.

Babamın bir tek özel keyfi vardı.

Av..

Cumartesi geceleri, sobanın başına toplanırdık. Kestaneler yarılır, sobanın üzerine dizilirdi.

Babam av tüfeğini ve av takımlarını çıkarırdı.

Önce tüfeği özene bezene siler, temizler, yağlar, kenara koyardı. Sonra fişek hazırlamaya başlardık.

İrili ufaklı bir yığın aleti vardı babamın, fişek yapmak için. Karton silindirleri alır, altına kapsülü basar, içine barutu sıkıştırır, onun önüne saçmaları yerleştirir, kapatırdı. Ağbimle ben yardım ederdik babama. Kendimizi çok ama çok önemseyerek. Hazırlanan fişekler, beline bağladığı fişekliğe dizilirdi rengarenk.

Bu işler yapılırken, babam, başından geçmiş av öykülerini anlatırdı, keyifle..

Geç vakitlere kadar yatmama iznimizin olduğu tek geceydi, cumartesileri.

Sabah uyandığımızda babamı gitmiş bulurduk. Güneş doğmadan yola çıkardı avcı arkadaşları ile.

Avdan pazar akşamına doğru yorgun, ama öyle keyifli dönerdi ki babam.

Tüm yorgunluğuna rağmen, o ata yadigarı gümüş işlemeli, oymalı çiftesini gene özenle temizler, kılıfına yerleştirirdi. "Hanım şunları çocuklara pişir bakalım" diye avladıklarını annemin önüne gururla koyarken.

Babamın keyfi nasıl tüfeğiyse, bizim keyfimiz de bayram günleriydi, iple çektiğimiz bayram günleri.

Türkiye'nin en sıkıntılı günleriydi onlar. Yokluklar ülkesiydik kelimenin tam anlamıyla. Hangi kuyruk? Ekmek kuyrukla değil karne ile alınırdı. Nüfus kağıdına vurulan damga ile. Paran olsa da fazlasını alma hakkın yoktu. Öyle sıkıntılı günler.

Ama bayram tüm sıkıntılara rağmen biz çocuklara "Bayram" olarak gelirdi.

Tepeden tırnağa yenilenirdik. Elbiselerimin çoğunu annem dikerdi, her bayram yeni bir şeyler yapmayı başarırdı.

Sonra yeni ayakkabılar, yeni gömlekler, çoraplar.

Ve de o zamanki aklamızla, ölçüsüz harcayabildiğimiz bol harçlık.

Haftalığımız 25 kuruşken mesela, bayramda babamdan günlük alırdık, gün başına bir lira. Öteki akrabalardan da gelirdi harçlık. Bayramın ilk günü cebimizde 2.5 lira falan olurdu. Harca harca bitmez. Sinemaya giderdik. Bayram yerine gider dönme dolaba biner, gazozla simit alırdık, gene bitmezdi.

Hiç unutmam. Bir bayram günü, milletvekili olan büyük eniştem (biz ona Paşa Dayı derdik) İstiklal Savaşı kahramanlarından Aşir Atlı Paşa, bize gelmişti.

Elini öpen ağabeyime, çıkardı, bir kağıt para verdi, harçlık diye. Onun ve bizim elimize harçlık diye konan ilk kağıt paraydı bu. Ağabeyimin dili tutuldu sanki. Koskoca beş lirayı ona veriyorlardı. Olacak şey miydi? Şaşırdı. Teşekkür etmeyi unuttu. O gün bugün ailede her bayram hala kahkaha ile anlatılır. Parayı Paşa Dayı'ya geri verdi.

"Hiç değilse yarısını verin" diye.

Nasıl gülmüştü Paşa Dayı, parayı tekrar ağabeyimin eline koyarken.

Bana da 2.5 lira vermişti, Paşa Dayı. O da kağıt para. Hayattaki ilk kağıt param.

Hey gidi günler hey.

Gene böyle bir bayram arifesiydi işte.

Anadolu kasabalarında bohçacı kadınlar vardır, kapı kapı dolaşır elle yapılmış örtüler, perdeler, çarşaflar toplarlar ve satarlar.

Bir de erkekler. Tellallar. Onlar da sokak sokak dolaşır, bağıra çağıra, ikinci el, kıymetli şeyler satarlar başkası adına.

O gün, bayrama bir kaç gün var, okuldan eve dönüyorum. Tellalı gördüm sokakta. Sırtında 100 metreden görsem, doğru tanıyacağım, üzerindeki çizgileri bile ezbere bildiğim bir şey var.

Babamın Tüfeği
Gururla övündüğü atalarının yadigarı ve hayattaki tek özel keyfinin simgesi.

Beynimden vurulmuşa döndüm. Ağlamak istedim, olmadı. Koşa koşa, nefes nefese geldim eve. Annem, "Hayır oğlum, yanılmışsın, o değil. Bak babanın tüfeği burada" desin diye.

"Anne tüfek" dedim. Ağlamaya başladı. Benim size bu satırları yazarken ağladığım gibi.

Sıkıntı son haddine varmıştı ve babam anneme "Benim çocuklarım, bu bayram öksüz çocuklar gibi kalmayacaklar. Her zaman ki gibi bayram yapacaklar. Tepeden tırnağa giydireceğiz, bayram sabahı elimi öperken, harçlıklarını da vereceğiz, hanım" demişti.

Neyle?

İşte o tüfekle.

Babamın bizlere sevgisi, atalardan gelen gururunun ve hayattaki en büyük keyfinin de çok ötesindeydi.

Tereddüt bile etmemişti, bizim bayramımız için tüfeğini satarken.

Sanki sözleşmişiz gibi, evde o tüfeğin lafı bir daha hiç edilmedi.

Çünkü hepimiz, o tüfeklerin binlercesinden çok daha değerli bir şeye sahip olduğumuzu biliyorduk.

Sevgiye!...

Eğer..

..tarihte ünlü birinin babası olmanız mümkün olsaydı, kimi seçerdiniz?.

..gene mümkün olsaydı, kimin çocuğu olmak isterdiniz?.

..babanıza, istediğiniz herşeyi hediye edebilme gücünüz olsaydı, ne verirdiniz?.

SEVDİĞİM LAFLAR
Kendinizi tam olarak tanımadan, kendinize eksiksiz bir güven duymanız mümkün değildir.

Arnie Warren (Teşekkürler Filiz)

BİZİM DUVAR
Mesut ve Tansu, Yüce Divan yolunda yine birbirlerini aklayacaklar mı? Kesinlikle. Onlar hiçbir konuda anlaşamadıklarına bakmayın. Deterjanları ayni!..

Hakan & Utku

Hakan & Utku'dan tatil keyfi!..

EURO 2000 Notları
* Milliler İtalya karşılaşmasına Mustafa Hoca'nın İtalya'yı SANAL olarak defalarca yenmesinin rahatlığıyla "E kolaaayyy" diyerek çıktılar. Maç bitiminde ise SANmakla ALmak arasındaki farkı öğrenmiş oldular.

*Maçtan sonra oldukça neşeli görünen Kaleci Rüştü "İlk hazırlık maçımızda İtalya ile oynamak iyi oldu. Eksiklerimizi gördük" dedi. Daha sonra bunun hazırlık maçı olmadığını öğrenen Rüştü krampon bıçağıyla bileklerini kesmeye kalktı.

* UEFA Kupası şampiyonu Galatasaray'dan neden sadece 4 futbolcunun ilk 11'de olduğunun sorulması üzerine Mustafa Hoca "Ne var bunda? Ona bakarsanız Şampiyonlar ligi şampiyonu Real Madrid'den de hiç oyuncu yoktu" dedi. Galatasaraylılar'ı oynattığı maçı da kazanamaması üzerine kafası iyice bozulan Denizli "Bu takımın patronu benim. Belçika maçı kadrosunun tamamını Fenerlilerden oluşacak" dedi. Ardından Lefter, Can Bartu, Cemil Turan ve Selçuk'u milli takıma çağırdı.

* Milli Takım'ın iki maçını da kazanamaması reklam dünyasında sevinçle karşılandı. Reklamcılar "Biz boşuna Pepsi reklamında millileri uyurlarken final oynatmadık. Bu takım finali ancak rüyasında görür dedik. Haklı çıktık" dediler.

* Futbolcuların boş zamanlarında ellerini kollarını ve hatta muhtelif yerlerini sallayarak transfer görüşmesine, sağlık kontrolüne, basın toplantısına, mangal partisine gitmeleri yetmezmiş gibi İsveç maçı öncesi, Denizli de kamptan gizlice ayrılıp bir operasyon geçirdi ve "İçindeki Fatih Terim kompleksleri"ni aldırdı. Bunun üzerine milli takım kampının adı Dingo'nun Kampı olarak değiştirildi.

hakanutku@hotmail.com

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır