Ahmet Çelik o gün sevgili eşinin kollarından güçlükle ayırdığı kızını kucaklamış ve bir daha hiç ayrılmamacasına bağrına basmıştı.
Eşi öldükten sonra yeniden evlenmesi için çevresi çok baskı yapmıştı ama o hiçbirini dinlememişti. Doyamamıştı ki karısına... Sonra Nilgün vardı. Evinin çiçeği, gözünün bebeği Nilgün. Eşi Nilgün'ü ona emanet etmişti. Bütün bunları düşünüp tek başına büyütmüştü kızını.
Üsküdar'da bir kaporta atölyesi vardı Ahmet Çelik'in. Nilgün okul dönüşü ona uğrayıp giderdi evine hep. Ama son zamanlarda bir gariplik vardı. Eve gitmek istemiyordu. Önce bir anlam veremedi güzel kızının bu hallerine Ahmet. "Evde tek başına sıkılıyor" herhalde diye düşündü bir süre. Ama eve gittiklerinde de hep ürkek, hep üzgün bir hali vardı Nilgün'ün.
Sonra bir sabah işe giderken sigara almak için bakkala uğradığında onunla selamlaşan bir komşusu, "İyi dayanıyorsun vallahi. Bu terbiyesiz adam uluorta konuşuyor hep" deyiverdi. Neye dayanıyordu, ulu orta konuşan kimdi?... Hiçbir şey anlamamıştı. Komşu anlamadığını anlayınca konuyu kapatmaya çalışarak hızla çıktı dükkandan.
Sonra arkadaşlarıyla bir araya gelince açtı konuyu. "Benim bilmediğim bir şey mi var. Ne saklıyorsunuz." dedi. Anlattılar. Mahalledeki ayakkabı tamircisi Süleyman Koç, Nilgün'e göz dikmişti. Duyunca beyninden vurulmuşa döndü. Adam en az 45-50 yaşındaydı. Akşam Nilgün'e de sordu. Önce anlatmaya utandıysa da sonra içindeki sıkıntıyı döktü babacığına Nilgün.
Ertesi gün doğruca adamın dükkanına gitti Ahmet. Önce kibarca bir şeyler söylemeyi denedi ama çok küstahtı adam. Tartışmaya başladılar. Süleyman Koç oralardan eline geçirdiği bir bıçakla saldırdı üzerine. Sonra mahalleliler gelip ayırdı kavgayı.
Eve geldiğinde hala sinirini atamamıştı üzerinden. Bu adam resmen kötülük yapacaktı kızına. Korumalıydı Nilgün'ü... Sabaha kadar uyumadı. Erkenden, pompalı tüfeğini alıp ayakkabıcı dükkanının önünde nöbete durdu. Bir süre sonra uzaktan göründü Süleyman Koç. Ahmet Çelik'i görünce arkasına dönüp kaçmaya başladı. Epeyce sürdü kovalamaca. Süleyman önde, elinde silahıyla Ahmet arkada Ahmediye Meydanı'na kadar koştular. Ahmet işte tam orada yüzlerce insanın gözleri önünde sıktı Süleyman'ın ensesine kurşunu. Çevredekiler dona kaldı. Kendilerine gelip elindeki silahı almak için yaklaştıklarında, "Bir yere kaçtığım yok. Polisi çağırın, gelip beni alsın" dedi Ahmet. Sakindi. Sakin ve huzurlu.
İSMAİL ERBEN