kapat

11.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr)


Tepe tepe yanlış...(10.06.2000)

Türkiye, birdenbire en üst düzeyden inen "yanlışlar sağanağı" altında kalıverdi. En tepeden başlayalım...

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ECO Zirvesi için Tahran'a gitmemesi yanlıştır. Açıklamayı, "dinci" diye bir üne sahip Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler'in yapması yanlıştır. Sanki, ECO "din”" nitelikte bir kuruluş ve zirve Tahran'da yapılacağı için, Cumhurbaşkanı'nın gitmeme kararını açıklamak, Keçeciler'e düşüyor. Akıl alır gibi değil...

Ortaya atılan gerekçe yanlıştır. "İşlerinin yoğunluğu" sebebiyle gidemiyormuş Sezer... Türkiye'nin kuruluşuna önayak olduğu bir kuruluşun devlet başkanları düzeyindeki bir toplantısına gidemeyecek ne tür "yoğun işleri" var acaba Cumhurbaşkanı'nın?

Üstelik, Dışişleri'nin, Sezer'in katılımından yana olduğu haberleri yayılmıştı. Peki, Sezer üzerinde "hangi güç" etkili oldu da, Cumhurbaşkanı, "yoğun işleri" yüzünden gitmiyor?

Biz, bulunduğumuz yerden, Türkiye ile İran arasını hangi "güç merkezi"nin, daha doğrusu hangi "dış güç"ün, nasıl açmaya uğraştığını yerinden ve "aktörleri"ni seyrederek günbegün izliyoruz. Bu "dış güç", Türkiye'yi kendi bölgesi içinde "etkisizleştirip", çevresiyle gerilim haline sokup "kendi yedeği"nde tutmak isteyen bir güç.

Bunun Türkiye'nin içindeki (daha doğrusu devletin içindeki cuntacı) uzantıları, liderleriyle birlikte ayıklanmıştı. Ama, halâ Sezer'i etkileyecek kadar güçlü tortularının bulunduğu anlaşılıyor. Sezer, kimin kendisini, nasıl zaafa uğratıp "eksi puan" aldırttığını bu "ilk yanlış"ından görerek, bundan böyle uyanık olmalıdır.

Behbahan” hadisesinin, bir maskaralık olduğu ortaya çıktı. Ankara Emniyet Müdürü, önceki gün, "Uğur Mumcu'nun katilleri" olarak ilân edilen kişilerin, cinayetle ilişkileri bulunmadığını açıkladı. Daha sonradan yakalanan başka bir isimden söz etti. Yakında onun da ilişkisi bulunmadığı açıklanırsa şaşırmayacağız.

Peki acaba kameraların önüne çıkıp, "işte katiller" açıklamasını yapan Bülent Ecevit ve İçişleri Bakanı ve "bu kez tamam" türünden yazılar döktüren köşe yazarları şaşırmadılar mı? Bu kaçıncı falso?

Bu konuda kamuoyunun yönlendirildiği ilk gün, "kuşkularımızı ve sorularımızı" dile getirmiştik. Dolayısıyla biz şaşırmadık.

Cumhurbaşkanı'nın yanısıra, Başbakan iç politikadaki yanlışlarına ek olarak, bir de "dış politika yanlışı" üretti. Oslo'da Özbekistan muhalefet lideri Muhammed Salih'le görüşmeyi, iddiaya göre, Dışişleri'nin uyarısı üzerine kabul etmemiş. Bunu, bugüne kadar ne Orta Asya ne de Özbekistan'la hiç ilgilendiğine tanık olmadığımız bir gazetecinin eline tutuşturulduğu belli bilgilerle kaleme aldığı haberinden öğrendik.

Ecevit'e denmiş ki: "Muhammed Salih'in size anlatacaklarının hepsi doğru olabilir. Ancak görüşmeniz Özbekistan'la ilişkilerimizi yeniden düzeltilmesini zor bir mecraya sokabilir. Eğer anlatacakları varsa mektup yazın, görüşmeyin."

Özbekistan, Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasından endişe etmiyor; Türkiye, ediyor. Bu ne biçim bir Orta Asya politikasıdır? Süleyman Demirel'in komünist artığı, Rusya irtibatlısı totaliter liderlere ipotek ettiği Türkiye'nin Orta Asya yaklaşımındaki "kötü dış politika tohumu" sökülemedi daha.

Bu arada, Muhammed Salih'in "Türkiye ve Türk Cumhuriyeti İlişkilerine Dair" başlıklı mükemmel bir makalesi çıktı. Ecevit, bilgisayar kullanmasını, internete girmesini bilenlerden istetsin, bir okuyuversin; http://uzbekistanerk.org sitesinden temin edilebilir. Yarından başlayarak, Türkiye'nin varolduğu şüpheli varsa da bol yanlışlı "Türk cumhuriyetleri politikası"nı irdeleyeceğiz. Muhammed Salih'in yazısına da bol bol atıf yapacağız...

Etraftaki bir ülkenin Amerika'daki en ekstremist fraksiyonlarına bel bağlayarak Türkiye'de ikbal peşinde koşan kifayetsiz muhteris ile Süleyman Demirel döneminin, iç ve dış politikada yaptıkları tahribat, bir-iki gün içinde kolay kolay düzelmeyebilir. Ancak, Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık mevkileri de kolay kolay "gaza gelmeme"yi gerektirir.

Ne iç politikada, ne de dış politikada...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır