kapat

18.05.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


Kulluk koşullanmasıyla "çakalizm"in sonuna doğru...

Bundan 2500 yıl önce Delfi'deki Apollon tapınağının üstünde şöyle yazardı: "Kendi kendini tanı"...

O dönemlerin ünlü düşünürü Sokrates'in aklı pek takılmıştı bu söze...

Kişilerden çok toplumların kalite, kapasite ve standardını belirlemede çok tipik bir baskül ibresi olmuştur, "Kendi kendini tanı" özdeyişi...

Kendi kendini daha iyi tanımaktan ürkmeyecek düzeye gelmiş toplumlarda; hamaset edebiyatına aşırı bir abanmayla ne tarih çarpıtılır; ne siyasetçi kadroları, her türlü analizin dışında, tanrısal bir yücelikte gösterilir; ne halk yığınlarının mensup olduğu ırkın ve inancın durmadan propagandası yapılır...

Kendi kendini tanımaktan ürkmeyecek düzeye gelememiş toplumlarda ise abartmalı bir hamaset edebiyatıyla önce tarih çarpıtılır; sonra imparatorlar, krallar, padişahlar, diktatörler, "teba ve kullarla" asla eşdeğerde olmayan bir yücelikte gösterilir ve sürekli halk yığınlarının mensup olduğu ırkın, yahut inancın propagandaları yapılır...

Bizim uzaktan gözlediğimiz, Türkler de 21. Yüzyıl sürecinde kendi kendilerini daha iyi tanımaya yönelecekler ve hem tarihlerini, hem siyasal kadrolarını daha çok saydamlaştırmaya başlayacaklar...

Türk halk yığınlarının, genel olarak temel özelliği, mesleksiz oluşları ve o nedenle de "rüştünü ispat edememiş" bulunmalarıdır...

"Rüştünü isbat edememiş" yığınlar, tıpkı küçük bir çocuk gibi, kendilerinin elinden tutacak bir "baba"; kendilerini, üstesinden gelemedikleri hayat sıkıntılarından çekip çıkaracak bir "kurtarıcı" ararlar...

Ve kitlelerin böylesi bir kulluk koşullanması içinde donup kalmış olduğunu bilen siyasal demagogları gördükleri zaman da, bağırmaya başlarlar:

- Kurtar bizi baba...

Siyasal demagoglar ise mantıksız vaatler ve hamasi övgülerle halk kitlelerini önce hipnotize ederler. Sonra da yandaşlarıyla birlikte, kadastrosu dahi çıkarılmamış beylik topraklarla, kendi tasarruflarındaki sözde resmi kredi kurumlarını, "yağma Hasan'ın böreği" olarak kullanırlar.

Biz, Türkiye'ye özgü böyle bir siyaset üslubuna "Çakalizm" diyoruz..

Bundan 250 yıl önce Jean Jacques Rousseau, "İnsanlar özgür ve eşit doğar" diyordu.

Bizde ise bireyler, hiç bir dönemde kendilerini; padişahlar, yahut siyasal liderler, yahut aşiret beyleri, yahut patronlarla eşit doğmuş olarak görmediler...

Okullarda da sürekli, "yöneticiler"in büyük olduğu ve "büyüklerin her şeyi onlardan daha iyi bildiği" pompalandı..

700 yıl sürmüş olan kulluk koşullanması, Cumhuriyet ve hatta demokrasi döneminde de tam olarak kırılamadı...

Globalleşme sürecinin bir sonucu olan "ulus-devlet" modelinin aşılması ve hukukun evrensel ilkelerinin benimsenmesiyle birlikte; saydamlığın da, güngünden daha çok yaygınlaşması sayesinde, Türkiye'deki üstü örtülü kulluk koşullanması -ister istemez- arınmaya başlayacaktır...

Kimse artık kendisinin elinden tutacak bir "baba", yahut "kurtarıcı" aranmayacaktır.. Eski kullar, "Hayata layık olmak için, hayatın bedelini ödemek gerektiği" ilkesine alışacaktır. Rüştünü isbat edecektir...

Yavaş yavaş "Çakalizm" sona eriyor; kulluk koşullanması da öyle...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır