Hizbullah operasyonu önce Mumcu ile Kışlalı'nın, sonra da Bahriye Üçok ile Muammer Aksoy'un katillerini ele verdi.
Ankara Emniyet Müdürü Turan Genç "İyi yoldayız. Yakında açıklama yapılacak. Çok güzel sürprizler olacak" diyor..
Türkiye'de şeriatçı ayaklanma tezgâhlayan dinci terörün kanlı kuklaları, iplerini çeken gücün adresi sorulduğunda hep aynı yeri gösteriyor: Tahran!.
İran PKK'ya da himaye sağlıyor.
Fakat itiraflar, mollalar yönetiminin dinci teröre himayeden daha fazla şeyler verdiğini gösteriyor. İran'ın Türkiye'deki maşalarını para, eğitim, silâh desteği ötesinde ajanları vasıtasıyla doğrudan yönetip yönlendirdiğini gün ışığına çıkarıyor.
Başbakan Ecevit dün "İran'dan maalesef bir komşudan beklenmesi gereken yakınlığı yeterince göremedik. Hatta bazen hiç göremedik" dedi. Soruşturmalardan somut sonuçlar alındıkça, bunların İran ilişkilerimize yön vereceğini söyledi.
Çözüm için iki yol
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun şu sözleri "ne olacak" sorusuna ışık tutuyor:
"Mutlaka bir şey yapılmalı.. Türkiye sessiz kaldıkça bir sonuç alamaz."
Cumhurbaşkanı Sezer'in İran ziyaretini iptal etmesi, bu anlamda ilk resmi tepki sayılabilir.
Ama bununla yetinilmeyeceği belli.
Ankara'da iki tez çatışıyor.
Birinci tez, ılımlı Devlet Başkanı Hatemi'yi mollaların kontrolundaki "derin devlet" karşısında mahkum etmeyecek bir üslup öneriyor.
Yani "Türkiye'deki dinci terörü destekleyen İran'daki çetelere karşı işbirliği" çağrısı yapılmasını tercih ediyor.
İkinci tez, itirafların gösterdiği adresi yani İran devletini doğrudan suçlamak fikrine dayanıyor. Yani "Biz bu lânetli suçun kanıtlarını açıklayalım, İran devleti kendi bildiği gibi içinde hesaplaşsın.."
İran'ın iç sorunu
Tabii ki aslolan, öncelikle Türkiye'nin güvenlik çıkarlarıdır.
Türkiye, kendisine terör yoluyla sıfır maliyetli bir saldırı savaşı yönelten Suriye'ye yıllarca sessiz ve tepkisiz kalarak bir anlamda İran'ı da özendirmiştir.
Yani mollalar yönetiminin gösterdiği cürette bizim gaflet ve ataletimizin de payı var.
Ama İran'da Hatemi ile mollalar arasındaki çelişki, bizim meselemiz olamaz.
Birçok ülke, Osmanlı yönetiminin 85 yıl önce uyguladığı Ermeni tehcirinin hesabını Türkiye Cumhuriyeti'nden sormuyor mu?
İran'ın elini Türkiye'den çekmesini istemek hakkımızdır. Daha ötesi gecikmiş sorumluluğumuzdur.
Tahran yönetimi bunu reddederek ilişkileri düşmanlık noktasına götürür veya Apo olayından sonra Yunanistan'ın yaptığı gibi dostça bir işbirliğinin fırsatına dönüştürür..
Kendi bilecekleri iştir.
Ilımlı Hatemi'nin İran'ı terörist devlet töhmeti altında bırakmak istemediği yaygın bir inanıştır. İşte ona fırsat..
Artık bu "kör ebe" oyunu devam edemez.
Ve Türkiye, topraklarının komşu bir ülke tarafından av sahası olarak kullanılmasına daha fazla katlanamaz.