* SORU: Sayın Bakanım, elimizde bir bilgi var. Sadece evet, ya da hayır demenizi bekliyorum: Uğur Mumcu'nun aracına bombayı koyan kişi İranlı değil, Türk mü?
* TANTAN: Hiçbir şey söyleyemem.
* SORU: 'Hayır' demediğinize göre, bunu 'evet' olarak anlıyorum.
* TANTAN: Şu aşamada daha fazlasını söyleyemem, Daha yapacak çok işimiz var. Soruşturma devam ediyor. Mahkeme aşamasında da devam edecek. Sürekli gelen bilgilerle işin seyri değişebilir.
Sohbet tam bu noktadayken, Başbakan Bülent Ecevit de Hüsamettin Özkan'ın odasına geldi. Böylece, konuşma gazetecilerle birlikte, Ecevit, Özkan, Tantan ve Talay'ın katıldığı geniş sohbete dönüştü.
* SORU: İran bağlantısı ve devrim ihracı konusunda söyledikleriniz önemliydi?
* ECEVİT: Evet, bu gerekiyordu. Ama biraz fazla açıldık galiba.
* ÖZKAN: Sayın Başbakanım, tam Tantan'ı operasyon sorularıyla sıkıştırıyorlardı, siz geldiniz.
* TANTAN: Efendim az önce basın toplantısında polis teşkilatı için çok güzel sözler söylediniz. Teşekkür ederiz.
* ECEVİT: Biz size teşekkür ederiz. Gerçekten çok iyi bir çalışma yürütüyorsunuz.
* SORU: Sayın Ecevit, az önce siz de basın toplantısında Sayın Tantan'ın açıklamasını istemiştiniz. Bu nüfus casusluğu işini anlamadık.
* ECEVİT: Sahi ben de onu soracaktım. Nedir bu iş Sayın Tantan?
* TANTAN: Efendim aramızda gazeteciler var, söyleyemem.
* GAZETECİLER: Efendim söylesin, kamuoyu merak ediyor.
* ECEVİT: Hiç değilse ne anlama geldiğini söyleseniz. Ben de merak ediyorum.
* TANTAN: Efendim, 1980'lerden önce, 1950'lerde, 60'larda, Sovyet gizli servisi KGB, İngiltere'de takipten kurtulmak için ilginç bir yol izlemiş. Toplumda etkisi olan, nüfuzu olan, bürokrat gibi, gazeteci gibi, siyasetçi gibi bazı önemli şahsiyetleri kullanmış. Hatta bunlar arasında Kraliçe'nin yakın çevresine yükselenler de olmuş.
* ECEVİT: Evet, hatırlıyorum. O dönem çok vardı. Hatta bir tanesi kraliçenin sanat danışmanıydı. İsmini tam çıkaramadım.
* GAZETECİ: Sir Anthony Blunt.
* ECEVİT: Evet o. Hatta ben ondan ders de almıştım. Tabii nereden bileceksiniz? Sayın Tantan o zaman nüfus değil, nüfuz casusluğu mu? Yani 's' değil, 'z' harfi mi?
* TANTAN: Evet, 'z' harfi. Hatta o zaman size bir şey arz etmiştim efendim.
* ECEVİT: Tamam, hatırladım.
* SORU: Sayın Tantan, şu anda bizim aramızda da başka ülke hesabına çalışan gazeteci, siyasetçi, yüksek bürokrat nüfuz casusları mı var?
* TANTAN: Onu şimdi söyleyemem. Ama siz geriye dönüp arşivlerinize, gazetelerinize, yazdıklarınıza bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız.
* ECEVİT: Yani Zonguldak'ın 'z'si öyle mi?
* TANTAN: Evet.
Ecevit bu noktada bir başka randevusu için odadan ayrıldı. Az sonra Tantan da "bugünlerde de yapılacak iş yok, canımız sıkılıyor" esprisiyle kendi makamına döndü. Bizler de kafalarımızda siyaset, bürokrasi ve basın dünyasında kimler yabancı bir ülkenin, tantan'ın deyişiyle "kuşak ülkelerin", belki de İran'ın çıkarları için çalışıyor, bu dökülen kanda hangi siyasetçinin, hangi bürokratın, hangi gazetecinin parmağı var sorularıyla bürolarımıza döndük.