kapat

13.05.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


Ada

Uçak Akdeniz'i aşıp Ada'ya yaklaştığında, yukardan görünen herşey haritadaki gibiydi..

Ama, kitaplardaki ya da şiirlerdeki gibi değildi.

Yani, "Yeşil Ada" tanımlamasından eser yoktu.

Aşağıda boylu boyunca kıraç topraklar uzanıyordu...

Akdeniz ikliminden çok bir çöl havası esiyordu kuşbakışı ada fotoğrafında...

Su yoktu...

Barış ya da çözümden önce bu topraklara su gerekiyordu..

Ya da...

Toprağın ihtiyacı suya; suyun ihtiyacı barışa...

Birisi olursa öteki de olacaktı...

Olmazsa, iklim koca bir hicrandı...

Onyıllar sonra gelinen nokta da hüsran...

Toprak susuz, halk umutsuz..

Ekonomi kan ağlıyor...

Yalnız adam Denktaş; elli yıllık savaşının ve çekilen acıların sonunda -haklı olarak- "her koşulda barış"a sempatiyle bakmıyor...

Ama işte hayat da barışı zorluyor.

Ada, boşalıyor...

Kuzeyde yaşayan ikiyüz bin Türk'ün kaçı Adalı, kaçı yarımadalı bilen yok..

Ya da bilenler, "itiraf" etmekten kaçınıyor..

"Adalı"lar gidiyor.

***

Önceki akşam, sessiz sedasız bir tarihin yazılmasına ve yaşanmasına aracılık ettik Kıbrıs'ta...

Türkler kuzeyden geçerek girdiler Ledra Palas'a.

Dünyanın son "check-point"i yani kontrol noktasını ve tel örgüleri aşarak..

Aynı dakikalarda, Rumlar da güneyden geçiyordu..

Arada bir salonda buluştular. Onları ayrı ayrı oturtabilirdik..

Karşı tribünlerde..

Başka birşey yaptık..

Karıştırdık..

O dakikadan sonra ne mümkündü çatışmak...

Sesleri yükseltip kavga etmek; hatta farklılıkları öne çıkarmak ne mümkün!..

Birarada yaşayabilme hünerini sergilemek o kadar da zor değildi artık.

Barış daha o fotoğrafla start aldı..

Check-point'lerin iki tarafında...

Çünkü, yarımada ilgisiz kalsa da; "Ada"nın iki yanında, söylenen her sözün, resimlenen her karenin büyük önemi vardı...

Sonra, onların bir türlü bulup çıkaramadığı ortak kimliği son fotoğrafta keşfettim...

Onlar ne Rum, ne Türk; ne Kıbrıslı Rum, ne Kıbrıslı Türk; ne de Kıbrıslıydılar...

Onları birleştiren ve birleştirecek sihirli kimlik tarifini buldum:

Onlar "Adalı"ydılar...

Adalı olmak, dünyanın her yanında ayrıcalıktı...

Çünkü, herkesi çepeçevre kuşatan coğrafyadan ve o coğrafyanın etkilerinden uzakta; kendi rüzgarlarıyla savrulan hayatların yaşandığı yerdi Adalar...

Büyükadalı olmak, Heybeliadalı olmak bile ciddi bir kimlik ayrıcalığı taşırken; Kıbrıs adasının yüzlerce yıllık mirasçısı olmak başlı başına bir dünyalı imtiyazıydı.

Adalılar; Kıbrıs'lı, Rum, Türk olmadan önce "Ada"larının acılarla, mutluluklarla, aşklarla ve fesleğen kokularıyla dolu mazisine sımsıkı sarıldıkça birlikte devam edeceklerdi yolculuklarına.

Ve artık, buna hazırdılar.

***

Selen Küçük; 1978 yılında doğdu... Barış harekatından dört yıl sonra... 1960'larda Makarios'un yardımcısı Fazıl Küçük'ün torunuydu..

Üçüncü kuşak...

Program başlamadan önce kulağıma eğildi.

Dünyayı yeni keşfeden bir çocuğun şaşkınlığıyla; beni ve sonra herkesi hayrete düşüren ve düşündüren sözleri söyledi:

"Hayatımda ilk defa Kıbrıslı bir Rum görüyorum. Bu akşamdan önce hiç Kıbrıs'lı Rum görmemiştim.."

***

Küçük Adalılar'a ait böyle ufak-tefek şeyler; yukardaki yarımadanın insanlarını (yani bizleri) niye ilgilendirsin ki!

Öyle ya!.

Bizim o adayla ilgimiz, kumar masalarıyla münasebetten ibarettir sadece...

Bugünlerde...

Ya da... Belki de hep öyleydi...

Kıbrıs, hep kumar masasındaydı. Belki de... Kimbilir!..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır