kapat

13.05.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
BABA'NIN ÇOK ÖZEL ANILARI (1)
Doğru söyleyon argedeşim
Demirel'in hikayeleri anlat anlat bitmez. Çünkü onların kaynağında sadece siyasetçiler ve devlet görevlileri değil Anadolu'nun sıcak insanları var.

Seneler... Seneler öncesi. Türkiye "enerji atağına" daha yeni başlamış Köylerin çoğu karanlıkta. Başbakan Demirel, Konya'nın Kadınhanı'nda.

Kürsüde. "Köy elektrifikasyonunu" anlatıyor:

- Sevgili vatandaşlarım... Yılda beşbin köye elektrik götürüyoruz... Şunu yapıyoruz... Bunu yapıyoruz.

Meydandakilerden biri... Besbelli CHP'li... Sesini yükseltiyor:

- Bubayın parasıynan mı yapıyon?

Demirel "laf atan kasketliye" dönüyor:

- Benim bubamın parası yetmez... Hanginizin bubasının parası bu kadar iş yapmaya yeter?.. Tabii ki sizin paranızla... Milletin parasıyla yapıyorum... Ama benden önce de iktidarlar vardı... Onlar niye yapamadılar... Söyle bakalım. "Kasketli" cevap veriyor:

- Doğru lafa hacı emmin ne desin... Doğru söyleyon argedeşim.

Güniz Sokak'taki ev kimden satın alındı?

Demirel 1965'te Başbakan olduğu zaman "Buğday Sokak'ta" oturuyordu.

Oturduğu ev Buğday Sokak ile Güniz Sokağın kesiştiği köşedeydi.

1952'de inşa edilen bu evde, Demireller, yıllarca oturdular.

"Aynı semtte" bir dostları vardı:

Elektrik Yüksek Mühendisi Emin Yumer.

Yumer'in evi, Demireller'in evine "yürüyüş mesafesindeydi... 50 metreden yakın."

Emin Yumer, 1968'de "İstanbul'a taşınmaya" karar verdi.

Evini satacaktı.

Önce "Demirel'e teklif etti."

Yumer "Turgut Özal'ın... Süleyman Demirel'in yetiştiği" bir kökten geliyordu...

"Elektrik İşleri Etüd İdaresi"nden. Orada "Genel Müdür Yardımcılığı" yapmıştı.

Sonra "Genel Müdür Vekili" olmuştu.

"Birkaç yıl" Demirel ile birlikte çalışmışlardı.

"Gerisini" Demirel'den dinleyelim:

- 1968'de Emin Bey evini bize sattı... Ve taşındık.

- Yani Güniz Sokak 31'e.

- Evet.

- Güniz Sokak'taki ev "kaç yaşında?"

- Emin Bey kendisi yaptırmıştı... 1954'te... Yani evimiz şu anda 46 yaşında.

Demireller... Ve özellikle de Nazmiye Demirel, Güniz Sokak'taki evi öylesine seviyor ki...

Demirel, Cumhurbaşkanı seçilince, Nazmiye Hanım, eşine şöyle dedi:

- Çankaya'ya taşınmaya mecbur muyuz?.. Cumhurbaşkanlığını "Güniz Sokak'tan" idare edemez misin?

TATAROĞLU'NUN KİNİ
Beş genel başkan, "onuncu Cumhurbaşkanlığı için" Ahmet Necdet Sezer üzerinde uzlaşınca...

Gazete ve TV'lerde "iki karne" yayınlandı.

Demirel'in ve Sezer'in karneleri.

İkisinin karnesi de "iyi" ama...

Demirel'inki daha parlak.

Zira...

Biri hariç, bütün dersleri "on."

Sadece "Beden Eğitimi" yedi.

Baba'ya dedik ki:

- Neden yedi?

Demirel'in yanıtı:

- Hoca bana taktı.

"Şaka mı ediyor" diye baktık.

Hayır.

Demirel ciddiydi.

Başladı anlatmaya:

- Harp zamanı... Hoca yok... Lisede, bizden iki yıl evvel... İki sınıf büyük yani... Tataroğlu Mehmet vardı... Mezun olamadı... Onu "vekil öğretmen" yaptılar... Beden Eğitimi'ne... Okulun en parlak öğrencisiydim... Ama Hoca bana taktı... Diğer hocalar dediler ki "yapma Mehmet." Ama Hoca laf dinlemedi... Yedi verdi.

- Hoca size neden takmış olabilir?

- Kimbilir... Kompleks.

- Efendim, okul arkadaşlarınız kimlerdi?

- Fen şubesinde altı kişiydik.

- Onlar da mühendis mi oldular?

- Ali İhsan Balım... Doktor oldu... Ali Rıza Ünal da doktor... Isparta'dan sınıf arkadaşımdı... Numune Hastanesi'ne Başhekim oldu.

- Mezuniyetten sonra Afyon Lisesi'ne hiç uğradınız mı?

- Çok... Başbakan olunca o liseyi yeniden yaptırdım.

Çankaya'ya öfke yakışmaz

Yasaklı Demirel kendisini eleştiren Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e unutulmaz bir cevap vermişti...

12 Eylül'ün üzerinden yıllar geçmişti.

Siyaset yavaş, yavaş "normalleşmeye doğru" gidiyordu.

Ama zaman zaman "ipin gerildiği de" oluyordu.

Yasaklı Demirel ile "güçlü Kenan Evren" arasında hiçbir "kanal" yoktu.

Demirel-Özal "kanalı" ise Ekrem Ceyhun'du.

Fakat "o kanal da iyi işlemiyordu."

Zira Özal "uzak durmayı" tercih ediyordu.

İşte bu sırada...

Kenan Evren Çankaya'dan, Demirel'e "sert bir taş" attı:

- Susması gerekenler hâlâ konuşuyorlar.

"O güne kadar" Evren'e doğrudan yanıt vermeyen Demirel "ilk kez" yazılı bir açıklama yaptı:

- Öfke ve hiddetin yakışmadığı yerler vardır. Sayın Evren'in makamı da o yerlerin başında gelir.

Cumhurbaşkanı Evren "cevap vermedi."

Ve daha sonra da...

"Doğrudan Demirel'i hedef alan ağır beyanlarda bulunmamaya" özen gösterdi.

Demirel yıllar sonra Çankaya'ya çıkarken "Kenan Evren'e karşı yaptığı yazılı açıklamayı da" yanında götürdü.

Ve "söylediklerini" hiç unutmadı:

- Öfke ve hiddetin yakışmadığı yerlerin başında Çankaya gelir.

Çankaya'daki yedi yılı boyunca "haklı... Haksız... Ağır eleştirilerle" karşılaşınca...

Susmasının... Yanıt vermemesinin temelinde "işte bu ilke" yatıyor.

"Çankaya'ya öfke ve hiddet yakışmaz" ilkesi.

Kim daha dertli?

Sene 1989... Başbakan Demirel Afyon'da, seçim mitinginde.

Miting için "bütün koşullar" uygun.

"Hava" düzgün.

"Kalabalık" iyi.

"Ses düzeni" mükemmel.

Ancak...

Önlerden... Kürsüye yakın bir yerden "bir Afyonlu" sık, sık Demirel'in sözünü kesiyor:

- Oof, of!.. Dertliyim!.. Benim derdimden bahset!

Demirel konuşmayı sürdürüyor. Ama Afyonlu rahat vermiyor. Sık, sık "ben dertliyim" diye sesini yükseltiyor.

Başbakan, bakıyor ki olmayacak...

"O Afyonlu'ya" dönüyor:

- Arkadaş sen ne diyorsun?

- Dertliyim Sayın Başbakanım.

- İyi de... Ben senden daha dertliyim.

- Olamaz valla.

- Bal gibi olur.

- Nasıl olur?

- Ben Başbakan'ım... Senin derdin, benim derdimdir... Yanındaki kasketli var ya... Onun derdi de benim derdim... Önünde sakallı biri var... Onun da derdi benim derdim... Şimdi anladın mı... Ben senden dertliyim.

- Valla doğru deyon Sayın Başbakan.

Meydanda bir kahkaha kopuyor. Sonra alkış. Ve miting devam ediyor.

'ALTIN BİLEZİK'MİŞ...
Celal Bayar'ın 1982 Anayasası'nı savunma şekli Baba'yı hâlâ güldürüyor

Sene 1982... Türkiye "yeni Anayasa'yı" konuşuyor.

Anayasa "eski siyasetçilere" yasak getiriyor.

"On yıl siyaset yasağı."

Demirel, Güniz Sokak'taki evinde, Anayasa'yı eleştiriyor ama...

Sesini "duyuramıyor."

Aynı dönemde "Üçüncü Cumhurbaşkanı" Celal Bayar, gittiği yerlerde, "yeni Anayasa'yı savunuyor."

Demirel kızıyor. Fakat Celal Bayar'a da bir şey söyleyemiyor.

Tabii "aradakiler" Demirel'in havasını Bayar'a iletiyorlar. Sonra...

Yine arkadakiler bir "yemek" düzenliyorlar.

Bayar ile Demirel'i, İstanbul'da, Moda Deniz Klübü'nde bir araya getiriyorlar.

Yemekte Bayar neşeli mi neşeli...

Etraftakilerle şakalaşıyor.

Rakı içiyor.

Demirel ile hayli "durgun ve mesafeli."

Gerisini Demirel'den dinliyoruz:

- Celal Bey bir ara bana döndü... Dedi ki... Süleyman Bey, beni iyi dinle... Bak, sana ne söyleyeceğim... İhtilallerde bir şeye dikkat edeceksin... Kelleyi kurtarmaya... Sen kelleyi kurtardın mı?.. Kurtardın... Ona bak... Yok neymiş?.. On yıllık siyaset yasağıymış... On yıllık yasak, altın bilezik... Altın bilezik.

Bu "anıyı" Demirel bize bir uçak yolculuğunda anlattı.

26 Nisan 2000, Çarşamba günü, Ankara'dan Bursa'ya giderken.

Ve sözlerini şöyle bağladı:

- Hay Allah... Ne zaman aklıma gelse gülerim... Celal Bey'in altın bilezik sözüne...

Başladı, yine gülmeye.

YAVUZ DONAT HAZIRLADI


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır