Yine de tedbirli olmak gerekirdi. Sabah evden çıkarken şemsiyesini aldı. El çantasına geçen haftadan kalan magazin dergilerini koydu, akşamdan kalan yalnızlığını, bir de hüznünü bir haftadır kullanmadığı... Hayat tuhaftı, ölüm de... Şimdi nerden düşmüştü aklının dehlizine ölümün gölgesi?
Otuz altı yıldır, yalnız aralık ayının on altıncı günü geliyordu aklına ölüm düşüncesi. Çünkü otuz altı yıl önce 16 aralıkta kaybetmişti annesini.
Ayrıntılara önem veren bir hayat düşlüyordu. Bir de sevgilisiyle ayrıntılı bir sevişme gecesi...
Bir insan nerede sevişebilirdi sevgilisi ile? Gün batarken terk edilmiş bir park kanepesinde mi, gün doğarken bir sabahçı kahvesinin avlusunda mı?
Yalnız sen ve sevgilin...
Yalnız aşkın ve sevgilin...
Yalnız hüznün ve yalnızlığın ile sevgilin... Yanak yanağa ve dudak dudağa sevişeceksiniz... Seyrinizde de martılar, denizin mavisi, gökyüzünün serinliği ve bütün bir şehrin sakinleri...
İşte o zaman ister erken gelsin lodos, ister geç...
Ne umurunda?
Şimdi "Lodos" diyordu "bu yıl da erken gelecekmiş..."
Zaman, öyle göndermiş e-mail'ini...
Rüzgârın gözlüğünü taktı gözüne. Köprü'nün üzeri akşamın evine geç kalmış arabalarla dolmuştu.
Kendi arabasını aradı konvoyun arasında... Çocukluğunu, anılarını, yaşanmamış aşkını...
"Sevgilim" dedi, "duydun mu, bu yıl da geç gelecekmiş lodos."
Sonra gidip bir fotoğraf makinesinin önünde durdu. Hiçbir şey görünmüyordu objektifte, yalnızlığından başka...
Lodos, erken gelmişti çünkü...
REFİK DURBAŞ