kapat

29.04.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )


Galiba olgunlaşıyoruz

Delikanlı heyecanları ve delişmen atakları geride bırakıp olgunluk dönemine giren insanlar gibi, demokrasiler de olgunlaşabiliyor.

Hatalar, aşırı tepkiler, yanlış kararlar ve nedensiz duygusallıklarla örselenen yıllardan sonra, huzur dolu limanlara sokabiliyorlar gemilerini.

İnsanlar gibi demokrasiler de doğruyu, yanlış yapa yapa öğreniyor.

***

Türkiye demokrasisi gelişiyor mu dersiniz? Galiba böyle belirtiler var ortalıkta.

Bunların en önemlisi de ülkenin başını her zaman derde sokan cumhurbaşkanı seçiminin, sakin ve ılıman bir iklimde yapılıyor oluşu.

Parlamento uygar bir yarışla yeni cumhurbaşkanını seçiyor.

Kavgacı milletvekillerinin geceyarısı gösterisi bile lekelemeye yetmiyor bu oluşumu.

Geçmişte ülkeyi darbelere sürüklemiş olan bir konuda, parlamentonun çoğunluğu bir hukuk adamına güven gösteriyor.

Avrupa Birliği'ne uyumlanma sürecindeki Türkiye gemisine, bu işi başarabilecek demokrat bir hukukçuyu kaptan olarak seçme sağduyusunda birleşiyor.

***

Ayrıca koalisyon hükümetlerine de alışıyoruz. Birbirlerine hiç benzemeyen partiler, bir ekonomik istikrar programını sıkı sıkı uygulama konusunda anlaşabiliyorlar.

Az şey değil bunlar.

Hatalar, eksiklikler, anayasayı ihlal girişimleri, insan hakları sorunları, yolsuzluklar yok mu?

Var elbette.

Ama ben süreçten ve eğilimlerden sözediyorum.

Galiba zaman, koşullar, dış dünya ve kollektif bilinçaltımız Türkiye'yi akıl burcuna taşıyor.

***

Bu noktaya sınama yanılma yöntemiyle geldik.

Eğer demokrasimiz üç kez kundaklanmasaydı daha da çabuk varabilirdik.

Bu cümledeki kundak, bebek kundağı anlamında kullanılmıştır ve ilginç bir gözleme dayanmaktadır.

Bakın anlatayım!

Bir komşumuz vardı. Anadolu köylerinden genç bir kızı evlatlık olarak almışlardı ama kızcağızın bir sorunuyla başedemiyorlardı bir türlü. Kız çevresindeki herşeyi yıkıp deviriyordu. Masaya tabak götürürken bardakları deviriyor, mutfağa giderken sehpaya, sandalyeye, televizyona çarpıyordu.

Çevresi ile doğru bir mesafe ilişkisi kuramıyordu beyni.

Kızı doktora götürdüler, derdine çare bulmaya çalıştılar ama nafile...Hiç biri işe yaramadı.

Sonra bir gün laf arasında kızın yedi yaşına kadar kundaklanmış olduğunu öğrendiler.

O köyün adeti öyleymiş. Çocuklara bir zarar gelmesin diye yıllar boyunca kundağa sararlarmış.

Bu yüzden kızcağız büyüme döneminde, çevresi ile sağlıklı bir ilişki kuramamış. Diğer çocukların yaptığı gibi oraya buraya çarpa çarpa mesafesini ayarlama imkanı olmamış. Büyüyen elini kolunu nasıl idare etmesi gerektiğini öğrenememiş.

Çünkü birileri -yine kendi çıkarı için- korumuş onu.

İşte bizim demokrasimiz de bir türlü hata yapma fırsatı bulamadı. İlk tökezlemesinde kundaklandı, sıkı sıkı bağlandı ve bu yüzden emekleme, yürüme, koşma evrelerini sağlıklı bir biçimde tamamlayamadı.

Acaba bu kundak gevşiyor mu şimdi?

Türkiye demokrasisi hata yapma ve bunu düzeltme olanağına kavuşuyor mu?

Sanırım öyle.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır