kapat

04.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nazi kampı değil TURBAN
Eskiden doktorların hastalarına "huzur bulmaları" için gitmelerini tavsiye ettiği Kilyos Oteli ve sahili günümüzde utanç kamplarını andırıyor

Psikologlar, ruhi bunalım geçiren hastalarına deniz kenarında yürümelerini özellikle dalgaların sesini dinlemelerini tavsiye ederler.

Babamı kaybettiğim günlerde yaşadığım acıyı gören bir doktor arkadaş, "Sana derhal Kilyos'a gidip bir hafta Turban Oteli'nde kalmanı öneriyorum. Kilyos'un kumlarında, dalgaların sesini dinleyerek sürekli yürü" demişti.

Kilyos, zaten denize girmek, dönüş yolunda taze sebze almak ve Kireçburnu'ndaki set üstünde balık yemek demekti benim için.

GÖRMEK İSTEMEDİ
1960'lardan bu yana Kilyos'a bir daha hiç gitmedim. Sadece vakitsizlikten değil, Turban Oteli'nin bakımsızlığını, denizin ve kumların gemilerden gelen petrol atıklarıyla dolduğunu görmek istemedim.

Geçen Pazar havayı güneşli görünce, yeğenimi Belgard Ormanı yerine Kilyos'ta yürümeye razı etmek için hayli dil döktüm. Ona psikologların vaktiyle beni ikna etmek içn, Kilyos'la ilgili bilgileri tek tek saydım. O hep Kilyos sahilinin rezaletini, özellikle Turban Oteli'nin tellerle kaplı olduğunu ve kumlarda yürüyemeyeceğimize dair duyduklarını aktardı. Sonunda hatırımı kırmamak için Kilyos'a yollandık.

PASLI TELLER
Bildiğim tek yer Turban'ın içine girilecek kapıydı. Ama kapının paslı demirlerine ufacık bir kilit asılmış, otelin önündeki uzun kumsal paslı tellerle çevrilmişti.

Tıpkı bir Nazi kampına benzeyen görünüme belli ki dehşetli kızanlar tellerin bir kısmını, ancak bir insanın iki büklüm olarak geçebileceği bir delik açmışlardı. Biz de güçlükle o delikten geçip deniz kenarında yürümeye başladık.

Çevreye baktım, gözlerime inanamadım. Otelin darmadağan hali ağaçların arasında çok belli olmuyordu. Ama sahildeki korkunç, daha doğrusu sefil durum, düşmaların yakıp yıktıktan sonra kaçarken bıraktıkları bir harabeden farksızdı.

Soyunma kabinlerinin üzerine otelden inilen merdivenler olduğu gibi düşmüştü. Her taraf çöp doluydu.

BETON SİTELER
Kilyos'ta o gün maziden kalan tek güzel şey dalgaların sesiydi. Çevreye hiç bakmamaya çalışarak ve etrafımızda birbirleriyle oynayan köpekleri seyrederek bir saat yürüdük.. Dalgaların sesi ilaç gibi geldi; sakinleştim. Ama dönerken bu sefaletin ve kepazeliğin fotoğraflarını çektim. Belki görenler sarsılır da, dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak bizlere sunulan bu kentin daha fazla hırpalanmasına mani olurlar.

Kilyos dönüşü hiç de hoş olmadı. Tarlalarındaki sebzeleri satanların yerinde, birbirine bir metre uzaklıktaki ve tıpatıp benzeyen siteler dikilmişti. Onları yapanlardan çok yaşayanlar için üzülerek ve bir daha dönmemek üzere Kilyos'a veda ettim...

Leyla Umar


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır