Kramponlu Jöntürk
Galatasaray'ın dünyanın en başarılı takımları arasında 13. sıraya yerleşmesinde pay sahibi olanların başında hiç kuşkusuz Fatih Terim geliyor
Fatİh Terim 14 Eylül 1953'te, Adana'nın işçi mahallesi Çınarlı'da doğdu. Şimdi adının verildiği caddede sabahtan akşama top oynuyordu. Kıbrıs göçmeni bir aileden gelen baba Talat Terim, iki tekerlekli el arabasında Antep fıstığı satarken Fatih ona yardım ediyordu.
1969'da Adanademirspor'da profesyonel futbol yaşamı başladı. 19'unda kaptan oldu.: "Kaptan olarak çıktığım ilk maçı unutamam. Sahaya fırladık, daha doğrusu fırlamışım. Arkama dönüp baktığımda kimseyi göremedim. Öyle bir koşmuşum ki kimse bana yetişememiş." Bu dönemde Genç ve Ümit Milli takımlarda oynadı.
Demirspor'un birinci lige çıktığı yıl onun Galatasaray'a geçişinin de ilk adımı oldu. 1972-73 sezonunda Sarı-Kırmızılı takımla oynadıkları ve 1-0 kazandıkları lig maçında futbolu muhteşemdi. Hem eski takımı hem de Galatasaray ona 450 bin lira teklif edince o elbette gönlündeki kenti seçti.
KAVGACI FATİH
21 yaşında İstanbul'a ayak bastı Fatih Terim. Gençti, "delikanlı"ydı: "O zamanlar fiili olarak hareket ettik bazen. Yani kavga dövüş ederek. Cahilliğim olabilir. Fıkır fıkırsınız, şöhretlisiniz, bazı hatalar yapabilirsiniz." Şişli'de bir gece kulübünde "raconu bozduğu için" Emniyet Müdürü Gündüz Alp'in burnunu kırdı.
1976-77 sezonunda İngiliz teknik direktör Don Howe tarafından liberoya çekilen ve gerçek başarıyı da bu mevkide yakalayan Terim, daha o yıllarda takıma damgasını vurdu.
Onunla altı yıl birlikte oynayan Gökmen Özdenak anlatıyor: "O insanları yönlendirmeyi ve kullanmayı çok sever. Küçüklerden kendisine saygı göstermesini beklerdi ama kendisi aynı saygıyı büyüklerine göstermezdi. Milli takım kampında kesinlikle GS'li futbolcularla aynı odada kalmak istemezdi. Nedenini hâlâ merak ederim."
Galatasaray'da oynadığı 11 yıl boyunca hiç şampiyonluk görmedi. Ama en fazla o milli oldu. 54 A, 10 Ümit, 7 kez de Genç Milli Takım formasını giydi ve rekoru uzun yıllar kırılamadı.
Son resmi maçı olaylı bitti. 84-85 sezonunda Derwall'li Galatasaray son maçında Antalyaspor'la oynuyordu. Takım arkadaşı Erdal Keser'in kırmızı kart görmesine sinirlenip hakeme kafa atmıştı Terim.
Cüneyt Tanman'a göre onun son yıllardaki başarısında geçmişteki burukluğunun payı büyük: "O yıllarda kendisi için söylenen 'uğursuz' lafının öcünü alıyor. Hem zekidir, hem de hafızası çok kuvvetlidir. Kendisine yapılanları içine sindiremedi. "
DURULUYOR
Terim'in "sabıkalı" geçmişi Fulya Hanım'la evlendiği 1982 yılında bıçak gibi kesiliyor. Fulya Terim İsviçre ve İtalya'da okumuş; Fransızca İngilizce, İtalyanca bilen bir "Avrupalı".
Fulya Hanım eşini şöyle anlatıyor: "Hayatta en çok korktuğum şey Fatih'in benden önce ölmesi. Beni ve kızlarımızı çok koruyor. Bazen nazar değecek diye korkuyorum."
Peki ya tersi olursa: "O kendisine bir kadın bulur, baktırır. Ama ben Fatih gibi beni koruyacak bir erkek bir daha bulamam."
İLK MAĞLUBİYET
Tarzını futbolculara da yansıtıyor: "Kamuoyu önünde futbolcuma laf ettirmem. Ama baş başa kalınca iş değişir. Acımasız olurum. Gerekirse canına okurum. Yoksa güzelle çirkinin farkı olmaz. `Ama' diye başlayıp mazeret üretmemeli, hatasını öğrenmeli. Cezasını kendi içimizde bir şekilde veririz."
Birinci Şube Müdürlüğü'nden beri tanıdığı Mehmet Ağar'ın onun için söylediği "21. yüzyılın Türk tipi" lafını da çok benimsemiş. "Özünü, değerlerini koruyan, açık, dürüst ama bunları moderniteyle birleştirebilen bir insan" olduğunu düşünüyor.
Antrenörlük kurslarına katılır Terim. İlk olarak Ankaragücü'nü çalıştırır. İyi bir başlangıç yapar; üç maçta dokuz puan. Dördüncü maçı kaybettiklerinde gelen "İstifa edecek misiniz" sorusuna çok sinirlenir: "Bir odaya kapattılar. Aynanın karşısına geçip 100'e kadar içimden saydım. Bak Fatih, dedim, artık yeni bir hayat başlıyor, sakin olman lazım. Odadan çıktım, benden beklenmeyen sakinlikle basın toplantısı düzenledim. Görevimin başında olduğumu söyledim. O gün bugündür o sakinlik gidiyor."
"BENİM PAYIM!"
Ankaragücü'nü iki, Göztepe'yi bir yıl çalıştırdı. 1990-93 arası Ümit Milli Takım hocalığı yaptı. Başarısı onun Milli Takım Teknik Direktörü Sepp Piontek'in yardımcılığına götürdü. Piontek'in yardımcısı olarak üç yıl "iki numara" olarak kaldı. Piontek'in teklifiyle Milli Takım'ın başına getirildi. 1996'da Türkiye'yi Avrupa Şampiyonası'na soktu.
Biraz megaloman: "Mağlubiyetteki en büyük rol hocanın oluyor. Peki galibiyette yüzde 60, 70 rolü Fatih Terim'e vermeleri neden insanların zoruna gidiyor? Ben tarihe geçtiğimi bilecek kadar Türk futbolundaki zeki adamlardan biriyim."
KOMPLEKSE SON
1996 - 97 sezonunda GS Teknik Direktörlüğü'ne getirilir. Yaklaşımı şöyledir: "Yabancı antrenörün avantajlı olduğunu biliyoruz. Korumak da, sevmek de, yermek de eşit olmalı ki Türk insanı da bir yere gelsin. Galatasaray'da Türk futbolcusuna daha sıcak bakacağımız bir gerçek. Yabancı kompleksimizi yenmeliyiz."
Belki de futboldaki başarısının temel nedeni tam da "tek adam" olma hırsı. Futbolcuları ona sevgiyle karışık bir korku besliyor.
Evet, en Türk Batılı o. Avrupa'nın eşiğindeki Türkiye'de, "21. yüzyılın Türk tipi" sanki. O halde al sana slogan: "Liderim Fatih Terim, AB'ye girerim!"
Kürşat OĞUZ-Ferda BALANCAR- Yüce YÖNEY/ AKTÜEL DERGİSİ
Siyasete girersem miting miting dolaşıp oy istemem
Her ne kadar siyasetle ilgilenmiyorum dese de Terim'in siyasi açılımına da değinmek gerek: Tıpkı futbolda olduğu gibi siyasette de tek adam olmak istiyor. Gelecek teklifin zamanı ve muhteviyatı önemli. Bir kere hazırlanması için zaman lazım. Sadece "Fatih Terim" ismiyle siyasette yer almak istemiyor: "Benim de şartlarım var tabii. Miting miting dolaşıp oy isteyemem. Bu tarzım değil."
Futbolun siyasete etkisinin farkında. Ona göre, özellikle milli maçlarda aldığımız başarılarla, ekonomik, siyasi, kültürel tatminsizlikleri telafi ediyoruz: "Batı'da, alınan başarılara üçüncü dünya ülkelerinde olduğu kadar sevinildiğini zannetmiyorum. Temelinde insanların tatminsizliği var."
Siyasetçinin futbolu kullandığını da biliyor. Franco'nun "Futbol olmasaydı bu ülkeyi yönetemezdik" sözündeki gibi, bir milli maç zaferi sırasında benzine sam yapıldı çünkü. Yine o Milli Takım'ın başındayken ülke "AB'deki Türkiye aleyhine gelişmeler, Irak harekâtı, PKK terörü ile bağlantılı ölen askerlerimiz, ekonomideki olumsuz gelişmeler, IMF, umutsuzluklar"la boğuşuyordu. Milli Takım'ın zaferleri sadece "buradakiler" değil, yurtdışındaki Türkler'i de sevindirdi.
Ayrıca gençlerin kötü alışkanlıklar edinmek ve sosyal içeriklik bazı idoller peşinde koşmaktansa sporla ilgilenmeleri, hem insani açıdan hem de ülkemiz açısından daha faydalı ona göre...
Üstelik o, partilerüstü konumuyla her kesimden destek bulmaya aday. Tıpkı Turgut Özal gibi. Bu yüzden hem Evrensel gazetesiyle, hem de Zaman gazetesiyle aynı açıklıkta konuşabiliyor. Evrensel'e, Doğu'da futbolcu taraması sırasında başına bir şeyler gelebileceği yolundaki uyarıları "Bana bir şey olmaz. Çünkü Apo GS'li, ayrıca ben de Adanalıyım" diyerek geçiştirdiğini söylüyor. Zaman'da ise "Allah'ın izniyle" konuşuyor.
Kelime haznesi de geniş: "Bir kelimeyi iki defa kullanmamaya özen gösteririm, cümlem güzel olsun diye..."
|