kapat

01.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kadıköy çarşısı
Bizim gençliğimizde çarşı esnafıyla alışverişe gelen Kadıköylüler birbirini tanırdı. Herkes birbirine ismiyle hitap eder, hal hatır sorardı. Şimdi ise bu kalabalıkta kim kimi tanısın...

Esnaf balığını, zerzevatını, meyvesini övmek için öyle bağırıyor ki, insanın kulak zarı yırtılır. Çarşıda "gürültü kirliliği" ayyukta...

YAZAN: Müşfik İSTANBULLU

HANİ efendim, bir türkü vardır: "Erzurum çarşı pazar/İçinde bir kız gezer/Oy ninen ölsün sarı gelin" diyerekten... Ben bu türküye pek şaşarım. Efendim, hadi diyelim ki Erzurum'da çarşı-pazar bol. Peki bir hanım kız ne diye çarşı-pazarın içinde gezip dursun? Bu, efendime söyleyeyim, çay ocağı çırağı mıdır ki elinde askısı dükkandan dükkana çay-kahve taşısın? Haydi kabul edelim ki öyledir; peki, o beddua neyin nesi? İnsana "Ninen ölsün" diye beddua edilir mi? Yaşlı kadıncağızdan ne alıp veremediğiniz var, a efendim?

Bunlar işin latife tarafı. Aslına bakarsanız o o türküyü ben de pek severim. Yüreklere işleyen, pek derin yöresel manalar taşıdığını da bilirim.

Şaka bir yana, bizim Kadıköy de, türküdeki Erzurum gibi çarşı-pazarı hareketli bir semttir. Geçenlerde çarşıya inip alışveriş etmek bendenize düştü. Evden elimize bir pusula sıkıştırdılar, "Hadi bakalım, burada yazanları Kadıköy çarşısından al da gel" dediler, bendenizi yola rahvan ettiler. Göztepe'den bir otobüse binip "Ver elini Kadıköy" dedik. Şimdi kafamda bir kurnazlık var. Bütün alış-verişi Mühürdar Caddesi'nin başındaki alışveriş merkezinden yapıp karşıdaki duraklardan da otobüse bineceğim, kolaycacık evceğizime avdet edeceğim. Bu düşünceyle yürür iken, baktım ki, o güzergahta Kadıköy'ün simgesi olarak kalan eski mekanlardan Olimpiyat Restoran'ın içinden, kadim dostum Ahmet Erol el ediyor. Fenerbahçe Spor Kulübü'ne yıllarca emek vermiş hakiki İstanbul efendisi Ahmet Erol yıllardır bu restoranı, Kadıköy'e yaraşır şekilde işletir. Hemen içeri girdim, sarmaş dolaş olduk. Oturdum, bir çayını içtim, eski günleri yadettik, burnumuzun direği sızladı. Ne ise, yakında daha uzun oturmak kavliyle sarılıp öpüşüp vedalaştık. Ben yeniden yola koyuldum. Alışveriş merkezine vasıl olduğumda camekandan baktım ki, ohooo, içerisi ana-baba günü. Her turnikenin önünde ağzına kadar öte-beriyle dolu el arabalarıyla kavimler göçü gibi insanlar bekliyor. Allah bereketini arttırsın ama, benim kalabalıktan, kuyruktan gözüm korktu. Hemen tornistan edip Kadıköy çarşısına yöneldim. Ne yapalım; elimize sıkıştırılan pusuladaki malzemeyi birkaç dükkan dolaşıp ikmal ederiz, dedim.

KİM KİME DUM DUMA
Kadıköy Çarşısı'nın içinden sık sık geçerim ama şimdiye kadar "Yahu ne idi, ne olmuş" gözüyle demek ki pek bakmamışım. Şimdi gördüm ki, çarşı bizim gençliğimizdeki durumuna hiç benzemiyor. Bir hayli değişikliğe uğramış. Bir kere, bundan 35-40 yıl önce Kadıköylüler ile çarşı esnafı hısım gibi idiler. Hepsi birbirini tanırdı. Alışverişe gelenle manav, balıkçı, ne bileyim ben turşucu birbirinin adını bilirdi. Sözgelimi müşteri "Kaça bakayım palamut, İrfan?" diye sorunca balıkçı, "Senin için çifti ikibuçuk liraya olur Hurşit Amca" diye cevap verirdi.

Sonra o zamanlar çarşı, teşbihte hata olmaz, "bal dök yala" dedikleri gibi tertemiz, pırıl pırıl bir yerdi. Temizlik, esnafın amentüsüydü. Sokaklarda bir tek çöp göremezdiniz. Her esnaf kendi dükkanının önünü temiz tutmakla yükümlü idi. Bu yükümlülüğü en ufak şekilde ihlal edenleri bütün esnaf bir olur, kınardı. Tekerrürü halinde ondan selamı sabahı keserlerdi. Böyle bir kaide, muaşeret geçerli idi.

Ya şimdi? Ortalığa atılmış çürük meyve-sebzelerden, marul yapraklarından, muz, mandalina kabuklarından bol bir şey yok. Bir de her taraf pis sularla sırılsıklam... Kasap, sakatatçı, balıkçı, zerzevatçı gece kapatırken dükkanının içini hortumlarla yıkıyor. Sular şarıl şarıl, haydi dışarı... Dükkanın içi temiz; ama sokaklar çamur-zifos... Temizlik imandan, amenna. Ama böyle temizlik olur mu? Dükkanının içi ve önüyle beraber çevreni de temiz tutacaksın ki, ben ona temizlik diyeyim.

GÜRÜLTÜ PATIRTI
Eskiden çarşıda esnaf müşteriyi, müşteri esnafı tanırdı; birbirlerine adlarıyla hitap ederlerdi. demiştik. Şimdi nüfusu milyona gelip dayanmış Kadıköy'de kim kimi tanısın? Çarşı kelimenin tam manasıyla bir mahşer. İnsanlar omuz omuza. Kim nereye gidiyor, kim nereden geliyor belli değil. Kadıköy çarşısının esnafı eskiden gürültücü değildi. Malını bağıra çağıra satmazdı. Zamanımızda ise çarşıyı, hani şimdilerde "gürültü kirliliği" diye ifade edilen hadise kasıp kavuruyor. Her esnaf balığını, sebzesini, meyvesini övmek için hançeresini öylesine yırtarak bağırıyor ki, insan kulak zarı yırtılacak diye korkuyor.

BIÇKIN SEYYARLAR
Bir de seyyarlar var. Bunlar genellikle limon satıyorlar. Bazıları çocuk yaşlarda, bazıları genç irisi bıçkın şeyler. "Hade abi, üç tanesi ikiyüzelli bin" diye peşinize düştüler mi kurtulmanız ne mümkün! "İstemiyorum oğlum" diyorsunuz, anlamıyorlar. Kaşınızı çatıp sertçe bakıyorsunuz, anlamıyorlar. "Yahu düş yakamdan çocuğum, istemiyorum dedik ya!" diye azarlıyorsunuz, yine oralı olmuyorlar. Yani, insanı bizar ediyorlar; hafakanlar basıyor.

Bunlar yetmiyormuş gibi bir de "işporta tezgahı" istilası var. Pilden hırdavata, çoraptan gömleğe, arabesk teyp kasetinden korsan kitaba, saç tokasından parfüme kadar akla gelebilecek envai çeşit ıvır-zıvırın satıldığı bu tezgahlar her köşebaşını, her yol ağzını Hayber geçidi gibi "aşılmaz bir berzah" haline getiriyor. İşportacılar da elbette bu kentin renkleri. Onlar da ev bark geçindiriyorlar. Ama istedikleri yere gelişigüzel tezgah açmaları intizamı bozuyor. Mesela Kadıköy çarşısında zaten sıkış-tıkış durumdaki yolları, sokak ağızlarını, köşebaşlarını bir de seyyar tezgahları kapatınca, alışverişe gelen insanların canları da burunlarından geliyor. Şöyle bir şey yapılamaz mı? Bu seyyarlara Kadıköy'ün muhterem belediyesi, yaya trafiğini arapsaçına çevirmeyecekleri, vatandaşın geçiş hakkına tecavüz etmeyecekleri belirli noktalar tahsis edemez mi? O zaman hem işportacılarla zabıtalar arasında, sonuçta hiçbir işe yaramayan koşma-kovalamacaya gerek kalmaz, hem çarşıya bir nizam-intizam gelir. Mesela eskiden Kadıköy postanesinin arkasındaki sokak seyyar satıcılara ayrılmıştı. Orada tezgahlarını açıp kitaplarını, hediyelik eşyalarını, tokalarını kimseyi rahatsız etmeden satıyorlardı. Hem de Kadıköy'e bir sevimlilik, bir renk katıyorlardı. Nedendir bilinmez; o tezgahlar oradan kaldırıldı. Güzel güzel icra-i faaliyet eden seyyar esnaf ortalıkta bırakıldı.

Yine lafın endazesini getiremedik. Öyle anlaşılıyor ki bir dahaki hasbıhalimizde de başınızı Kadıköy çarşısı bahsiyle ağrıtacağım. Hepinize sağlık ve afiyet dolu günler diliyorum, efendim.


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır