kapat

01.03.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Ölüm getiren aşk
Ecevit ve Mine Tunç aşkları yüzünden evliliklerini aceleye getirdiler. Ecevit işsizdi. Mutluluklarını geçim sıkıntısı kemirdi, yuvalarının üzerini üç ay içerisinde simsiyah ve uğursuz bulutlar kapladı.

Mine işsiz bir kocaya katlanamıyordu; Ecevit ise hayatından sürekli şikayet eden bir eşe... Aşkları düşmanlığa dönüştü. Ve bir gün bir bıçak 4 kez inip kalktı... Bu bıçak darbeleri Mine'yi mezara, Ecevit'i ise yüreğindeki büyük vicdan azabıyla hapishaneye gönderdi...

HANİ derler ya; "Severek evlenmişlerdi" diye... İşte onlar da "severek evlenenlerdendi." Aşık olmuşlardı birbirlerine. Ailelerini bile dinlememişler, tüm "hayır"lara, bütün "asla"lara rest çekerek kaçmışlardı... Mutluluğa koşmuşlardı. Heyecandan kıpır kıpırdı içleri, nikah defterine imza atarken... Önlerinde uzanan yepyeni bir yaşamın coşkusu vardı yüreklerinde. İlk günler, toz pembe bulutlar gibi uçup, berrak sular gibi akıp geçti önlerinden... Sonra daldılar hayatla kavganın içine. Öyle çetin bir kavgaydı ki bu, benim diyen savaşçı bile zor dayanırdı. Kaldı ki, onlar, "bu işin acemisi" iki gençtiler. Anladılar, hiçbir şeyin hayalini kurdukları gibi kolay elde edilemeyeceğini... Yorulmak, yıpranmak, acı çekmek de vardı bu işin ucunda.

Önce Halkalı'da küçük bir ev tuttular kendilerine. Genç kızın biriktirdiği birkaç kuruş parayla ödediler ilk ayların bedelini. Ama, hazıra dağlar dayanmazdı, dayanmadı da... "Bir iş bulup çalışsan" dedi genç kız, kocasına. İlk kez dile getirmişti bu düşüncesini. Ve bu "ilk", aralarındaki huzursuzluğun da başlangıcı oldu...

Çalışmaya pek gönüllü değildi çünkü adam. Çaba sarfetmek, emek harcamak ona göre değildi. Okulu bile yarım bırakmıştı, bunun için. Zora gelemezdi, o... Ama, eşini kırmamak için uğraştı bir süre. İş aradı, gazete ilanlarında. Ve her akşam eli boş döndü eve. Çünkü, "vasıfsız" adam çalıştırmak istemiyordu yanında hiç kimse...

Yüzüne kapanan her kapı, "yanlış" yaptıklarını anlatıyordu genç adama. Acele ettiklerini, henüz "hazır" olmadıklarını, evliliğin sorumluluklarını taşıyamadıklarını, taşıyamayacaklarını... Ama, zaman hızla akıp geçiyordu. Adam, eve, her eli boş dönüşünde fırtına kopuyordu. Mutluluk gemisini yüzdürmek giderek zorlaşıyordu.

İKİSİ DE SINIRDAYDI...
O gece, adamın ayakları yine geri geri gitmişti eve dönerken. Gözünün önünde canlanıyordu, az sonra yaşayacağı tüm sahneler. Yine ağlayacaktı karısı, yine "Şimdi ne yapacağız?" diye başlayacaktı konuşmaya ve artık dayanamadığını, eve dönmek istediğini söyleyecekti bir kez daha...

Kapıya, usulca sokarken anahtarı içinden dua ediyordu, "Ne olur uyumuş olsun" diye... Ama bu kez boşa çıktı duaları. Eşi koltukta büzülüp oturmuş onu bekliyordu. "Son" konuşmayı yapmak için bekliyordu. Tüm kelimeler, tüm cümleler hazırdı. Sadece dudaklarından dökülecek ve bu 3 aylık "evlilik macerası" son bulacaktı.

Kocasının yüzüne bakınca genç kadın, boşuna beklemediğini bir kez daha anladı. Çünkü, yine "Bu sefer de olmadı" diyen o umutsuz bakış vardı gözlerinde. Böylece başladı sakin sakin konuşmaya. "Boşanmak istiyorum" dedi kısık bir sesle. "Artık olmuyor" diyerek "haklı sebeplerini" sıralamaya başlayacaktı ki...

Adamın daha fazla tahammülü kalmamıştı. O da "sınırdaydı" artık. Karısının ağzından çıkan her söz bardağı taşıran kocaman damlalar oluyordu onun için. Bir süre sonra sözler anlamını yitirdi, beynini kemiren uğultuya dönüştü. Gece iyice karardı, oda karardı. Görebildiği tek şey masada duran bıçaktı...

"Sus" demeye çalıştı. Belki başardı, belki başaramadı. O andan sonrasını hatırlamıyordu çünkü. Terleyen avuçları ve titreyen parmaklarıyla kavradığı bıçak, bir zamanlar çok sevdiği, sınırsız arzuladığı genç bedene tam 4 kez saplandı. Yaz yağmuru gibi şiddetli ama kısa süren aşk, genç adamı katil yapmıştı...

Buhran geçtiğinde yaptıklarını görebildi adam. Yarattığı vahşet kıpkırmızı duruyordu karşısında. Siyah saçlar koltuğa dağılmış, ince boyun bükülmüş, beyaz eller kanla dolup boşluğa doğru açılmıştı. Bir zamanlar öpmeye kıyamadığı dudaklar kıpırtısız, bakmaya doyamadığı gözler donuk ve anlamsızdı.

GÖZYAŞLARI
Bıçak düştü elinden... Pişmanlık, kalbini doldurdu. Ama artık yapacak birşey yoktu. Geri alamazdı zamanı. Onaramazdı yaptığı hataları. Geri veremezdi aldığı canı. Tek yapacağı, gidip teslim olmaktı. Ona verilecek tüm cezalara razı gelerek. Belki böylece rahatlardı vicdanı. Karakola koştu genç adam. Hızla koştu, nefes nefese koştu. Kapıdan içeri girdiği anda huzura kavuşacağını sanıyordu, yaptıklarını itiraf edince rahatlayacağını... Belki anlatsa derdini anlarlardı onu...

O katil olmak için sevmemişti ki. O sevmek için sevmiş, ama becerememişti bu güzel duyguyu taşımayı. Tüm erken açan çiçekler gibi, aşkları da kavrulup gitmişti kış ayazında... Karısının bedeni eski bir battaniyeye sarılıp, soğuk bir ambulansa konarak, daha soğuk bir morga götürülürken, ılık ılık gözyaşları döküyordu "aşk katili" olan genç adam...

Polis korumak için ter döktü
ECEVİT Tunç'a Çamlıkaltı mevkii Demirkapı Caddesi 8 numaradaki evde tatbikat yaptırılması sırasında büyük olaylar çıktı. Ecevit Tunç polislerin arasında, evin kapısında görününce mahalle halkı galeyana geldi; Ecevit'i linç etmek istedi. Mahallenin gençleri polis otosunun önünü kesti. Bazıları, "Katili bize verin!" diye haykırarak aracın üzerine çıktı. Evin çevresi kuşatılmış, kaldırımları öfkeleri kabarmış semt sakinleri doldurmuştu. Mahalle halkını sakinleştirmek mümkün değildi. Polisler, Ecevit'in çileden çıkmış kalabalığın eline düşmesini önlemek, araca alıp mahalleden çıkarmak için yoğun çaba harcadı, ter döktü. Zaman zaman güç kullanmak zorunda bile kaldı. Katil zanlısı genç, linç edilmekten güç bela kurtarılarak Emniyet Müdürlüğü'ne götürülebildi.

ERDİNÇ YILDIRIM


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır