Devlete önerileri şöyle:
"Toplumsal kaynaşmayı sağlayan düşünce ve düşünce özgürlüğüne hayat hakkı tanınmalı. Devlet toplum için varolmalı düşüncesi güç kazanmalı, ekonomik entegrasyon gözönünde tutularak ulus devlet modeli yeniden sorgulanmalı, ulus devletlerin artık katalizör görevi görmede zorlandığı anlaşılmalıdır. Devlet, "bölücülük" ve "irtica" konusunda gösterdiği aşırı duyarlılığın demokratikleşmeye engel olduğunu görmelidir... Her şeyi devlet eliyle çözme mantığı toplumda yabancılaşmayı artırıyor. Artık, üstün ırk, imtiyazsız ve sınıfsız toplum, sadakat gibi kavramların toplumu uyutan ninnilerden öteye geçmediği görülmeli."
Ya Kürtler..
Kürt kökenli Ömer Ağın eleştirisel yaklaşımını bu konuda da sürdürmekte:
"Kürtler açısından da sorun iyi anlaşılmalı. Devletin 'bölücülük' ve 'irtica' konusunda gösterdiği duyarlılık herkes tarafından, özellikle de Kürtler tarafından iyi değerlendirilmeli. 'Liderlik' anlayışları yerine ortak tavırlar benimsenmeli. Kürtler, sadece 'kendi hakları' için mücadele etmek yerine, tüm ortak değerlere sahip çıkmasını bilmeli. Bugüne kadar güncel talepler ve buna bağlı somut politikalar üretmede yetersiz kalındı. Politikalarında psikolojik öğeler ağır bastı. Ulus-devlet anlayışı Kürtler'in politikalarında ağırlık kazandı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana psikolojilerinde, taleplerinde ve politikalarında önemli değişiklik olmadı. Ciddi riskleri göze almalarına rağmen, programatik olarak marjinal kaldılar. Düşünce ve kültürel değerlerinden çok, eylem yanları gelişti. Felsefeye en büyük katkıları pragmatizm oldu.
... En önemlisi sağlıklı bir muhasebe yapma ortamı yaratılmadı. Özeleştiri geleneği kurumsallaşamadı. 'Kimselere' alternatif olmayan yeni bir psikoloji ve yeni bir mantık yaratmada yetersiz kalındı. Anadolu kültürüne dayalı yeni bir kimlik arayışının toplumun zenginliği olabileceği düşüncesi yeterince ilgi bulmadı. Üretimin kurumsallaştırılması üzerinde yükselen dünya değerlerine giden psikolojik ortamlar olgunlaşmadı. İnsanın doğal yeteneğini geliştiren en önemli yollardan birinin rekabet olduğu görülmedi."
Ne yapmalı?
Mektup, "biçimsel demokrasiden çıkıp, gerçek bir demokrasiye" varabilmek için, hukukun üstünlüğünü, kalıcı, ilkeli bir ekonomik yapıyı, etkin, saygın ve saydam bir bürokrasiyi ve sivil toplum örgütlerinin gücüne işaret ediyor.
Kutuplaşmayı ortadan kaldırarak, Kürt sorununu çözmek, toplumsal barışı oluşturmak için önerileri ise şunlar:
* Köy koruculuğu sistemi kaldırılmalı,
* "Etnik milliyetçilik" anlayışına dayalı psikolojik ortamlar yok edilmeli,
* "Yok sayma" düşüncesi tamamen terk edilmeli,
* Uyuşturucu ticareti önlenmeli,
* "Ülkeyi parçalama", "bağımsız devlet kurma", "irtica" duyarlılığı dikkate alınmalı,
* Devletin haber alma özgürlüğü üzerindeki etkisi kaldırılmalı,
* Devlet bütün toplumsal kültürlere eşit mesafede olmalı,
* Toplumsal barışı sağlayan bir af çıkarılmalı,
* Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki her türlü engel kalkmalı,
* Şiddetin yarattığı tahribat tüm yönleriyle anlatılmalı,
* Göç, işsizlik ve sosyal güvenlik sorunları yeniden irdelenmeli,
* Suç işleme oranına bakılmalı ve nedenleri araştırılmalı,
* Aşırı devlet maliyeti ve giderleri kontrol edilmeli,
* Devlet ve birey konumları karşılıklı olarak sorgulanmalı,
* Tarihe bakış açısı yeniden değerlendirilmeli,
* "Yeni bir kültür ve yeni bir kimlik nasıl yaratılabilir" tartışmasının ortamı yaratılmalı,
* Ve en önemli de tüm bu sorunların çözümleri için gerekli olan metodolojinin tartışılmasına başlanılmalıdır.
Tüm taraflara düşen birincil görev, işte bu tartışma ortamının yaratılması olmalıdır.
Sağcısı, solcusu, liberaliyle değişik görüşlerde Kürt aydınlarının tartışmalara rahatça katılabilmeleri, önerilerini açıkça söyleyebilmeleri Kürt sorunun çözümü için sağlıklı yollar açılmasını sağlayacak.
Ancak böyle bir ortam, meseleyi bir "ırk çatışmasının" acılı tıkanıklığından "fikir tartışmasının" zenginliğine taşır.
İnsanların "ırklarına" göre değil fikirlerine göre kümeleştiği bir ülke şiddetin baskısından kurtarır kendini.
Böyle bir ortamın, küçük de olsa, işaretleri beliriyor.
Özellikle son on yılda korkunç bir baskıda geçen bu ülke de, bu küçük işaretler bile büyük ümitler yaratabiliyor.