kapat

12.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


"Herkes çarmıhını sırtında taşır"

Bazen insanın içi yorulur, bir pörsüme olur enerjinizde. Hele bizimki gibi gitgide uydurma makyajları dökülen ve kendi bataklık dibi gerçeklerini su yüzüne çıkarmaktan ödü kopan, sahte vitrinli bir megalomanlar ve psikopatlar panayırında; ömür takviminiz de incelmeye başlamışsa...

Olduğundan fazla görünmeye çalışanlardan da usanırsınız; yabancısı olduğu konularda ahkam kesmeye kalkanlardan da; Türkçe'yi artık iyice yamyamca düzeyine indiriverenlerden de...

Gergefi kırılmış ıslak bir ibrişim yumağı gibi, az uykulu gecelerin yorgunluğunda, tam bir pinekleme mağarasına doğru kayıyordum ki, birden TV 8'de Orhan Boran ve Can Dündar'la katıldığım bir prrogram, anılar trenini geriye doğru çevirdi..

Biz 1936'da Orhan Boran'la birlikte başlamıştık Galatasaray Lisesi'nin Ortaköy'deki ilkokuluna...

Ve şimdi yıl 2000'di. Biz yine bir TV stüdyosunda yanyanaydık Orhan'la...

Aradan 64 yıl geçmişti. Nasıl da geçmişti aradan 64 yıl?

1939 mayısında, ilkokulu bitirme müsameresinde Orhan baş rolü oynuyordu. Henüz 11 yaşındaydı ve hayatı sahnelerde geçmiş bir profesyonel gibi oynuyordu.

Liseyi bitirmeye yaklaştığımızda da, birlikte Goldoni'nin "İki efendinin uşağı"nı oynamıştık. Yönetmenimiz Şehir Tiyatroları'nın ünlü sanatçısı Necdet Mahfi Ayral'dı. Şimdi 90'ını aşmış olan Necdet Mahfi, o zamanlar 35'inde ya var, ya yoktu...

Benim rolüm küçücük Silvio rolüydü. Erkek kılığına girmiş bir kızı, gerçekten erkek sanarak kendisine kılıç çekiyordum. Kılıcı da, öteki aksesuvarlarla birlikte Şehir Tiyatrosu deposundan getirtmiştik.

O zamanlar Galatasaray'da kız öğrenci olmadığı için, Goldoni'nin piyesinde erkek kılığına girmiş kız rolünü, Necdet Mahfi'nin kızı Jeyan oynuyordu.

Ben sahnede kılıcı çekmeye kalkınca, kılıcın sapı çıkmış kendi çıkmamıştı. Rezil olmuştum.

Sevgili Can Dündar, o tarihde kimbilir hangi atomların içinde yılların geçmesini bekliyordu dünyaya gelmek için...

7 Gün dergisinin "şair okuyucular" sütununda şiirlerimin, Yeni Adam dergisinde de yazılarımın yayınlandığı okul yılları..

Orhan:

- Liseyi bitirir bitirmez onları kitap halinde yayınlamıştın sen değil mi, dedi...

Babaannem, "cenaze param" diye sakladığı 200 lirasının, 50 lirasını vermişti bana kitabımı bastırmak için. 500 tane bastırmıştık. Orhan Veli de bir kaç satır yazmıştı Ülkü dergisinde; Resai Eriş de Vakit gazetesindeki sütununda söz etmişti; bir de radyodaki kitap saatinde, "Can sıkıntısı" yazısı okunmuştu..

"Üçüncü Mevki"nin 400 tanesi satılmadığı için, eve getirip gereksiz eşyanın durduğu kiler gibi bir yere yığmıştık.

O şiirlerle yazılar, geçen yıl yeniden bir kez daha yayınlandı "Kavak Yelleri ve Kasırgalar"ın sonunda...

2000 yılı... Orhan'la bir kaç kulaç attık eski yılların anılar denizinde... Kaç torunumuz olduğunu sorduk birbirimize..

Benim henüz Türkiye'nin vitriniyle ardiyesinin birbirinden bu kadar ayrı ve değişik olduğunu bilmediğim gençlik günleri.. Egemen kadroların, vitrinin arkasına bakmaya kalkan yazı adamlarına karşı çok gaddar olduklarını da hiç bilmiyordum o zamanlar...

93 yaşındaki annemin sağlık sorunları da sanırım üzdü beni..

Manşetlere yansıyan iç olayların pespayeliği de cabası...

"Herkes çarmıhını sırtında taşır" diye ünlü bir söz vardır. Doğru galiba.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır