Devlet kaya gibi

Diyarbakır turumuz sürüyor... Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeyiz... Binanın girişinde, duvarda, bir yazı var. Şöyle:

Cumhuriyet Savcıları!

Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da, bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.

Mahmut Esat Bozkurt

Adalet Eski Bakanı

1924-1930.

SEÇİM GİBİ
DGM Başsavcısı Nihat Çakar "Evet" dedi:

- Biz sorumluyuz... Ve sorumluluğumuzun bilinci içindeyiz.

Sonra da...

Söz Hizbullah'a... Cesetlere" gelince...

Başsavcı "Bu iş seçim gecesine döndü" diye konuştu:

- Seçim gecesi TV'ler "Açılan sandık sayısı. Sayılan oy sayısı" diye döküm verirler ya... Şimdi de tam öyle. Açılan mezar sayısı... Çıkan ceset sayısı... Sürekli artıyor.

İLGİNÇ AYRINTI
Konuyla ilgilendikçe çok şey öğreniyoruz.

Örneğin, ifadelerde yeralan "çok ilginç" bölümleri. Hani, İstanbul-Beykoz'daki operasyonda Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu ölmüştü ya... (17 Ocak.)

Üst düzey iki yönetici de "sağ olarak" ele geçmişti. (Cemal Tutar ile Edip Gümüş.)

Ele geçen bu "ikili", liderlerinin nasıl olup da "vurulduğuna" bir türlü anlam veremiyorlar.

Özellikle Edip Gümüş'ün ifadesi "bir alem." Dilerseniz "ayrıntı" verelim.

TARİHTEN BİR YAPRAK
Peygamberimiz'e Mekke'de bir suikast düzenlenecekti.

Bunu haber alan Hz. Muhammed, yatağına Hz. Ali'yi yatırdı...

Ve yanına Hz. Ebubekir'i alarak...

Medine'ye doğru yola çıktı.

Mekke'de, her aileden bir genç "Hz. Muhammed'in peşine düştüler."

Sonunda...

Hz. Muhammed ile Hz. Ebubekir bir "mağaraya" gizlendiler. (Savr Mağarası.)

Putperestler, ayak izlerinden mağaranın önüne kadar geldiler.

Hz. Ebubekir "bizi görecekler" diye telaşlanınca...

Hz. Muhammed:

- Göremezler... Biz üç kişiyiz... Allah, sen ve ben... Allah bizi korur.

Tam o sırada "örümcekler" mağaranın kapısını örüverdiler.

Putperestler "örümcek ağlarını" görünce:

"Buraya kimse girmemiş" diye geri döndüler.

KARIŞIK KAFA
Hizbullah'ın... Hüseyin Velioğlu'nun adamlarının kafası karışık:

- Liderimiz de İstanbul'a hicret etti... Baskına uğradık... Neden örümcekler gelip de onu gizlemediler?.. Hani, Velioğlu da peygamberdi... Allah'la beraberdi... Allah neden onu korumadı?

UYUM
Diyarbakır izlenimlerini yazarken...

"Çok önemli bir hususun" altını çizelim.

O da "uyum... İşbirliği."

Yedinci Kolordu Komutanı Korg. Doğan Temel.

Bölge Valisi Gökhan Aydıner.

İl Valisi Cemil Serhatlı.

Emniyet Müdürü Gaffar Okkan.

DGM Başsavcısı Nihat Çakar.

Ve "ilin... Bölgenin" diğer üst yönetcileri... Jandarma Alay Komutanı Albay İbrahim Yaşar.

Tam bir uyum içindeler.

Zaten onların uyumudur ki...

"Ankara'yı ilk uyaran" Diyarbakır olmuş.

Belgeli, bilgili, isimli, ayrıntılı bir "ilk uyarı."

TEKNOLOJİ
Diyarbakır'da bir "laboratuvarı" gezdik.

Amerika'dakinden... İngiltere'dekinden bir farkı yok.

Her biri yüzlerce milyarlık cihazlara "bir mermi kovanını" koyuyorsunuz.

O merminin atıldığı silahın daha önce "hangi olaylarda... Kimler tarafından kullanıldığını" önünüze seriyor.

Ve sonunda...

Diyarbakır polisi mucizeler yaratıyor.

Önümüzdeki günlerde öyle operasyonlar... Öyle olaylar göreceğiz ki... İnanmakta zorlanacağız... Hepsi, işte bu uyumlu çalışmanın... Bilimsel çalışmanın sonucu.

TEŞEKKÜR
"Samimi Müslümanlar" daha önce Vali'ye, Başsavcı'ya, Emniyet Müdürü'ne tepki gösteriyorlarmış.

"Müslümanlardan ne istiyorsunuz?" diye...

Şimdi ise...

Hepsi "teşekkür kuyruğunda."

Başsavcı:

- Her çıkan ceset, herkesin gözünü biraz daha açtı... Şimdi herkes "Allah razı olsun" diye geliyor.

DİLEKÇE
DGM'ye verilen bir dilekçe:

- Oğlum kaçırıldı... Kaçıranlar şunlar.

Dilekçede "kaçırılma olayı" ayrıntılarıyla anlatılıyor.

"Kaçıranlar" isim isim sayılıyor.

Başsavcı, dilekçe sahibini çağırıyor:

- Oğlun ne zaman kaçırıldı?

- Üç yıl önce.

- Neden o zaman bize gelmedin?

- O zaman korkuyordum Başsavcım.

İHBAR
Tayfun Devecioğlu ile birlikte "bir ihbarın" tanığı olduk.

Bir kadın, emniyete başvurdu:

- Falanca tarihte, falanca kişi, falancayı öldürdü... Cinayet şu şekilde işlendi... O zaman korktuğum için polise gelemedim... Ama şimdi korkmuyorum.

CAFE... PUB...
Diyarbakır'da "Disco"ya da gittik, "Pub"a da...

"Manken ajansını" da gördük, "Şamata Cafe"yi de... "İnternet Cafe"yi de...

Çok değil, daha birkaç yıl önce...

Tabelalarda "Botan Kıraathanesi... Rojda Kahvesi... Amed Lokantası" yazılıydı.

Şimdi onların yerini "İngilizce isimler" alıvermiş.

Emniyet Müdürü ile gittiğimiz bir "Disco"da, halk bizden ne istedi, biliyor musunuz?

"Diyarbakırspor'a destek."

OTOBÜS
Sayın Başbakan...

Diyarbakırspor'un bir "otobüse" ihtiyacı var.

Deplasman maçlarına gitmek için.

Siz Vali'ye, Emniyet Müdürü'ne, Kulüp Başkanı'na "olur" demişsiniz.

Bütün Diyarbakır diyor ki:

- Sayın Ecevit "olur" verdi... Otobüs gelecek.

Lütfen "hangi bütçeden... Hangi fasılda" alırsanız, alın.

Otobüsü, bir an önce yollayın.

13
Başsavcı'nın masasında "bir şey" gördük.

Üzerinde "13" yazılıydı.

Merak ettik.

Nedir bu 13?

"13'ün sırrı" bir adres:

- Diyarbakır, Suriçi, Savaş Mahallesi, Küçükkavas Sokağı, 13 numaralı ev.

Burası da bir "mezar ev."

Bugün, yarın "kazılacak."

VE SON
Özetleyecek olursak...

Diyarbakır'da huzur var.

Tabii "başka şeyler" de var.

Ama "yazamıyoruz."

Örneğin, Başsavcı'nın "elindeki" sekiz itirafçıyı... Onların anlattıklarını...

"Gözaltına alınan... Ve bülbül gibi öten" bazı kamu görevlilerini...

"Bugün, yarın" gözaltına alınacak "memurları... İşbirlikçilerini."

Ve yine özetleyecek olursak...

"Devletle" başa çıkacağını sananlar, birer birer "kayaya tosluyorlar."