kapat

04.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Beni kusurlarımla seviyor musunuz?..

"Ben sizi çok seviyordum. Geçen gün şöyle dediniz. Artık sevmiyorum. Artık okumayacağım.." diye kaç okuyucu notu aldım bugüne dek bilemezsiniz..

Yani aslında sevdikleri ben değilim.. Kendilerini seviyorlar. Ve kendi fikirlerini bu sütunlarda dile getirdiğim sürece de, beni sevdiklerini sanıyorlar.." O zaman bunun sevgi olması söz konusu mu?..

İnsanları eğer, kusurları, yanlışları, yani insan hüviyetleri ile sevmeyi bilmiyorsak, sevmiyoruz demektir.

Ama öyle..

Biz bilmiyoruz..

Kusurların, yanlışların, sevmeyi ve saymayı önlemeyeceğini bilmiyoruz. Bu yüzden putlar yaratmaya çalışıyoruz.. Putlar.. Yani kusursuz ilahlar.. Ancak o zaman onlara değer verebiliyoruz..

Şu son günlerdeki Yılmaz Güney tartışmasına bakın..

İncir çekirdeğini doldurur mu?..

Yılmaz Güney'in sanatını yartışırsınız. Sanat tartışmaya açıktır. Çağlar süren tartışmalar vardır. Yılmaz Güney'in filmlerini tartışırsınız. Mesela, onun bu ülkede en büyük seyirciye ulaşan filmi Arkadaş'ı tartışırsınız.. Benim için felaket bir filmdi.. O devirde, tüm enteller, köşe yazarları dahil herkes Arkadaş için bir övgü yarışına girmişti. Bir tek Yankı'da ben, filmin berbat olduğunu yazdım. Bir açık oturum düzenlenmişti hiç unutmam.. Filmi yeren tek yazar ben olduğum için beni mecburen çağırmışlar. Bir yanımda Sevgili Uğur Mumcu, öte yanımda Sevgili Mahmut Tali tüm şöhretleri ile.. Yöneten de sevgili Onat Kutlar.. Üçü de anılmak istendi bugün demek..

Ben arada tıfıl, kimsenin tanımadığı Hıncal ve karşımda, o filmde Yılmaz Güney'in tarif ettiği gibi saçlarını kısacık kestirmiş, slogan atarak oturan devrimci gençlik.. Bu gençlerin önünde "Bu, Yılmaz Güney'in en kötü filmidir" demek cesaret isterdi, o devirde..

Ama dedim..

Yılmaz Güney hapiste idi.. Oturumun bandını dinletmişler. Yedinci Sanat diye bir sinema dergisi var. Ona mektup yazmış.. "Gerçekleri bir tek Uluç dile getirdi, haklıydı. Bu benim en kötü filmim" diye.. Bugün seyretsem, belki Arkadaş'a daha olumlu bakabilirim, kim bilir.. Belki de iyice nefret ederim.. Yani sanat, insanın sadece başkaları ile değil, bazan kendisi ile dahi tartışacağı bir konu..

Ama tartışma o değil.. Tartışma Yılmaz Güney'in sanatı değil, kimliği.. Adam öldürmüş.. Katil.. Kırsaldan gelmiş. Hiç eğitim görmemiş. Silah en büyük gösteriş aracı onun için.. Maço.. Kadınını döven bir maço.. Görüntüsü ve yaşantısı sözlüklerdeki "Lumpen" tanımına uyuyor..

Eeee..

Nerde burda tartışma.. Bir insan hem katil, hem lumpen, hem sanatçı olamaz mı?.

Tartışmayı açanlar aslında Yılmaz Güney'e tapmak isteyenler. Sevgili Atilla Dorsay dün itiraf da ediyor yazısında..

"Bu putları yıkarsak, yerlerine ne koyacağız" diyor..

Put isteyen kim..
Hepimiz insanız. İnsan olarak, sadece insan olarak hepimiz değerliyiz. Bazılarımızın bazı konularda yetenekleri var. Tamam.. Onun hakkını verelim.. Vermişler zaten.. Özellikle Avrupa entelijansiyası vermiş.. Şimdi "Yılmaz Güney iyi sinemacı idi" demek için, onun bir adi cinayet suçlusu olduğunu niye unutturmaya çalışıyoruz ki?..

Yılmaz Güney katil olursa, iyi sinemacı olamaz mı?.

Özel yaşamında bir yığın kusurunun bulunması onun saygın bir sinemacı olmasını önler mi?..

Bizim kafamızda önler..

Çünkü biz insanı insan olarak, sevmeyi, saymayı bilmiyoruz.

Kusursuzluk tanrıya mahsus ya.. Onu tanrılaştırmaya çalışıyoruz beyinlerimizde..

"Hayır, tanrı falan değil, o da insandı, yığınla kusuru ile" diyenlerden de nefret ediyoruz bu yüzden. İnsan olduğu anlaşılırsa, itibar yitirir, korkusu ile.. Yılmaz Güney'in anısına ve sanatına asıl ihanet edenler "Put haline getiremezsek, onu kaybederiz" diyecek kadar kendilerine ve Yılmaz Güney'e güvenemeyenlerdir.

Kafeler cenneti Viyana!..
İstanbul'da ne kadar ana, ne kadar yavru kent belediye başkanı varsa, hepsini tutup Viyana'ya götürmek gerek.. Viyana'da kahve kültürü bizimle başlamış. Daha evvel haberleri yok, böyle birşeyden.. Merzifonlu çekilirken çuvallar dolusu kahveyi ağırlık yapmasın diye geride bırakınca, Viyanalılar önce "Bu ne" diye merak etmişler. Sonra Türk esirlerden, ne olduğunu da öğrenmişler, nasıl yapıldığını da..

Ve de, Türkiye'ye nasıl fark atmışlar kahve kültüründe..

Viyana bir kafeler kenti.. Adım başı.. Bahar ve yaz aylarında kaldırımlarda öncelik nerdeyse kafelerin. İki metre genişlikteki kaldırımlara bile masalar atılmış.. Yorulduğunuz her yerde kafe var. Her kafede de, birbirinden lezzetli kahveler.. Çeşit çeşit, lezzet lezzet..

Uçal bizi önce Havelca kafeye götürmüştü. Kafka'nın romanlarını yazdığı yer hani.. Son gün "Burası en iyisi" diye, bu defa çok modern bir yere gittik..

Modern dediysek görünüşü.. Kuruluşu 1786!.. İmpartator Franz Josef bile bu sosyetik kafeden istetirmiş, pastalarını.. Ludwig Dehne'nin en büyük oğlu dükkanı ustası Christoph Demel'e devretmiş, 1857'de.. O yandan bu yana o aile tarafından Demel adı ile işletiliyor.

Enfes bir dekor, insanın içini açan bir ferahlık.

Demel'in pastaları hâlâ elle yapılmaya devam ediyor. Makina yok.

Dünyaca ünlü çukulatalı Sachertorte'yi burada yemedi iseniz eğer, yememişsiniz demektir.

Kahveler nerdeyse 40 çeşit.. Ben Macciato içtim.. Sütlü bir çeşit, nasıl enfesti..

Yolunuz Viyana'ya düşerse, Demel'i mutlak ziyaret etmeli ve dönüşte dostlarınıza şekerleme, pasta, çikolata getirmek istiyorsanız, burda yaptırmalısınız.. Uçal'ın bizi götürdüğü yerlerden biri de Figlmüller's oldu.. Şehrin tam merkezinde bir dükkan.. 1905'ten beri yeni yönetimi ile, burada..

Uçal'ın dediğine göre, şinitzel bu dükkanda icat edilmiş..

Gittik..

İlki çeşit şinitzel var, başkası yok.. Tavuk ve domuz..

Tavuk söyledim ben..

"Kola" dedim.. "Nayn!.." dedi garson.. Peki ne yapalım "Bira olsun bari".. Ona da "Nayn" dedi, adam.. Şinitzele hakaret olurmuş, şaraptan başka şeyle yemek.. Ben de ona "Nayn" çektim, su ısmarladım.. Sonra yemekten önce bir tuvalet ziyareti yapalım, dedim..

Tuvalet dedim.. Portmantoyu gösterdi garson.. Orada bir anahtar asılı.. Aptal aptal bakıyorum, Uçal yetişti.. O anahtarı imiş.. Tuvalet dışardaymış. Anahtarı alıp dışardaki tuvalete gittik. Allahtan yakın..

Bu Avrupa'da eski binalarda özellikte bizim köy geleneği var.. Tuvaletler dışarda..

Melk'te, hani o imparatorluğun kurulduğu kasabadaki restoranda da tuvalet dışarda ve hayli uzaktaydı.. Karın altında donarak bir araba yol yürümüştük.

Şinitzel de, birlikte verdikleri patates salatası da harikaydı..

Şimdi bir şinitzel kaldı deneyeceğim..

Alp Yalman'ın Viyanalı eşi Barbara "Sen benim şinitzeli yemediysen, şinitzel yemedin" demişti, beş yıl önce..

Viyana dönüşü uçakta o aklıma geldi.. Bakalım daha kaç beş yıl bekleyeceğiz, en gerçek, en hakiki Viyana şinitzelini yemek için!..

Mülkiyesizler!..
Bunların adı Mülkiyesizler Birliği olmalı.. Hayır.. Canım ocağımı ve gurur duyduğum derneğimi tenzih ederim. Sözüm, Mülkiyeliler Birliği yönetimini ele geçiren birkaç Mülkiye ruhundan yoksun kafaya..

Kurthan Hoca'nın Mehmet Ağar'ı dersine konuşmacı olarak çağırmasına tepki göstermişler. Sebep demokratlıkları falan değil. O kafa Ağar'ı dernekten ihraç etmişti ya.. Kurthan Hoca'nın kafasını, kafaları almıyor şimdi.. Yaptıkları açıklamada "Mehmet Ağar kendisini aklayana kadar" diye bir ifade var..

Yazıklar olsun..
İnsan Haklarının en temel maddesi, "Her insan suçluluğu kanıtlanana kadar masumdur" der. Yani hiçbir insan suçsuzluğunu kanıtlamak zorunda değildir. Ondan böyle birşey beklenemez. Kanıtlama görevi suç isnad edenlere düşer. Mehmet Ağar'ı bugüne dek aleyhine alınmış tek mahkeme kararı yokken ve Cumhuriyet Hükümeti'nin Adalet Bakanlığı koltuğunda otururken, kafalarından yargılayıp mahkum eden bu gerçek "Faşist" düşünce ihraç etmişti, Mülkiyeliler Birliği'nden..

Mülkiyeliler Birliği yıllardan beri bir tek görüşün organı haline getirilmek isteniyor. Bu ülkede demokrasiyi, demokratik düşünceyi getiren okulun her türlü düşünceden mezunlarını kucaklamak üzere kurulan derneğe, o gün bugün uğramıyorum!..

SEVDİĞİM LAFLAR
"Kimse kimseye yardım edemez; insan kendine yardım etme gücünü kendi içinde bulmalıdır..."

Nitczche (Teşekkürler Katya)

BİZİM DUVAR
Kutan "Hizbullah suni gündem" dedi. Hazretin şimdi suni teneffüse ihtiyacı var.

Hakan & Utku

TEBESSÜM
Adam lokantada çorba içiyormuş. Garsonu yanına çağırmış ve sormuş:

-De bakalım bana.. Bu senin çorban ile benim kafam arasında ne fark vardır?

Garson:

-Bilemedim efendim siz söyleyin lütfen

-Benim kafamda saç çıkmıyor.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır