kapat

11.12.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Bilisim99
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Çalışkan eller, mutlu eller...


Çocukların filiz veren meraklarını köreltmeyelim. Bırakalım, "işe yarayan" bireyler olsunlar...

Uzun yıllar önce teyzemin yanında çalışan bir genç kız vardı. Lisede öğrenciydi, o nedenle kışın okuluna gider, yazın da teyzemin yanında çalışırdı. Akıllıydı, dahası çok çalışkandı. Bu onun ilk işi olduğundan başlangıçta iyiden iyiye acemiydi ama kısa sürede evin düzenini öylesine kavradı ki, teyzemin yardımcısı değil, eli ayağı oldu sanki. Yemekleri tam onların damak tadına uygun pişiriyor; konuklar geleceği zaman sofrayı kuruyor ve mükemmel bir biçimde de servisi yapıyordu. Boş kaldığı zamanlarda ufak tefek tamir ve dikiş işlerini hallediyor, hiçbir şey bulamazsa gümüşleri, pirinçleri şıkır şıkır olana dek ovuyor, ovuyordu. Dedim ya, gerçekten çalışkan ve becerikli bir kızdı. Doğal olarak teyzem de ona bayılıyor, durup durup, kaşlarını kaldırarak, "Bir şey bir kere söyleniyor bu kıza," diye fısıldıyordu bizlere. Teyzem gibi ev hanımlığını sanat hâline getirebilmiş bir kadının övgüsünü almanın hiç kolay olmadığını da eklemeliyim bu arada.

Liseden mezun olduğu yıl teyzem onu da yanına alıp Amerika'ya gitti ve bir dil okuluna yazdırdı. Böylece bu çalışkan kız bir yıl New York'ta yaşadı, İngilizce öğrendi. Yurda dönünce bir bankaya girdi ve evlendi. Yani, mutlu son.

***

Şimdi gelelim asıl anlatmak istediğim konuya. O aralar teyzemin kızıyla ben, yani iki kuzin bu kıza fena hâlde bozuluyorduk. Çünkü, teyzemi öylesine sahiplenmişti ki, bizleri görünce hemen havalara giriyor, ya suratını asıyor ya da odadan fırlayıp gidiyordu. Biz onu eleştirdikçe teyzem kızı savunuyor ve hoşgörülü davranmamızı istiyordu. O yıllarda bizler de çok genç olduğumuzdan bunun küçük kıskançlıklardan kaynaklandığını göremiyor, onu kabalıkla suçluyorduk. Bir gün, yine böyle Sindirella'nın kötü kalpli üvey ablaları gibi kıza atıp tuttuktan sonra teyzeme dönüp, "Niye onu bu kadar koruyorsun?" diye sorduk.

Teyzem şöyle bir yutkundu, sonra da, "O kadar işime yarıyor ki..." dedi.

İşte bu cümleyi şu yaşa geldim, hâlâ unutamam. Öyle ya, gerçi bizler onun en sevgilileriydik; kuzinim onun biricik kızı, bense sevgili yeğeniydim ama onunla yaşayan, onu rahat ettiren, o kızdı. Bizlere sevgisi tartışılmazdı ama ya işe yaramak... Öte yandan, işe yaramak erken yaşlardan başlayarak öğrenilen / öğretilen bir olgu. Bir düşünün, çocuklar küçükken iş yapmayı ne çok isterler. Kimi balkondaki çiçekleri sulamak ister, biz bunu, "şimdi ortalığı batırırsın, üstünü başını ıslatırsın," diyerek engelleriz. Ya da mutfakta biz yemek pişirirken, o da bir şeyler yapmak ister. O zaman da, "dolaşma ayağımın altında, hem elini yakarsın," diyerek başımızdan savarız. Sonra da, on yedi yaşına gelince, "kazık kadar oldu, bir yumurta haşlamaktan aciz," diye yakınırız.

***

Oysa birçok konuda olduğu gibi el becerilerinin de temelleri okul öncesi ve ilkokul yıllarında atılmalı. Dört yaşındaki bir çocuğa küçük kovasıyla çiçekleri sulama görevi verilse ve bunun yanı sıra birlikte bir bitki dikilse ve o bitkinin gelişim sürecine çocuk da ortak edilse, büyüdüğünde en azından kendi balkonundaki çiçeklere bakabilecek, doğanın sunduğu güzelliklerin farkında olabilecektir.

***

Mutfakta kalmak isteyen çocuktan annesi, örneğin bezelyeleri ayıklamasını istese; daha başka bir zaman birlikte kurabiye yapılsa, makarna haşlansa, salata hazırlansa bu çocuk gençlik dönemine ulaştığında mutfakta rahat olan ve en azından birkaç çeşit yemeği ortaya çıkarabilen biri olacaktır.

Meraklı çocuklara bir conta, bir ampul ya da likit gaz tüpü nasıl değiştirilir gösterilse; örgü örmek, en azından bir söküğü, kopmuş bir düğmeyi dikecek kadar dikiş öğretilse, gündelik sorunlarla karşılaştıklarında şaşırıp kalmayacaklardır.

Ayrıca bu tür el becerilerine erken sahip olanlar, buradan çıkarak birbirinden güzel hobilere yelken açabileceklerdir. Harika bir bahçe yaratmak, değişik ve lezzetli yemekler pişirebilmek; marangozluk, ahşap boyama ve insana mutluluk veren daha nice uğraşın kaynağıdır el becerileri.

Çocuklarımızın filiz veren meraklarını köreltmeyelim; kafalarının yanı sıra ellerinin açacağı ufuklardan onları yoksun bırakmayalım. Bırakalım, "işe yarayan" bireyler olsunlar.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır